“Sosyal sorumluluğu içselleştirirsek toplumun da refahı artar”

“Sosyal sorumluluğu içselleştirirsek toplumun da refahı artar”

Özel Olimpiyatlar Türkiye, sporun iyileştirici gücünü kullanarak, zihinsel engelli bireyleri daha doğrusu özel sporcuları topluma kazandırmayı, onlarla ilgili ön yargıları kırarak herkesin paydaşı olduğu bir kaynaşmış toplum yaratmayı hedefliyor. Yaşamını gönüllülüğe adayan ve gönüllükle renklendiren Özel Olimpiyatlar Türkiye Ülke Direktörü Didem Ünsür’le Özel Olimpiyatları, gönüllülüğü ve Türkiye’deki sosyal sorumluluk bilincini konuştuk.

Özel Olimpiyatlar Türkiye’nin hikayesi ne zaman, nasıl başladı?
Özel Olimpiyatlar, Türkiye’de 1982’de başladı. Türkiyeli bir iş adamı yurt dışında zihinsel engellilerin bir spor organizasyonuna katılıyor. Burada zihinsel engellilerin spor sayesinde sosyal hayata katılabildiğini görüyor. Benim ülkemde neden yok diyerek, Türkiye’de Sakıp Sabancı ve Prof. Dr. Hıfzı Özcan’a, biz de böyle bir şey yapalım diye anlatıyor. Türkiye’deki çocuklar da yararlansın istiyor ve 1982’de başlıyor.

Sporun birleştirici gücünden yararlanarak özel eğitim gereksinimi olan bireyleri diğer bireylerle bir araya getiriyorsunuz. Neden spor? 
Basit anlatayım; ortaya bir top attığınızda yaşlı, genç, kadın, erkek fark etmeksizin herkes o topa değmek istiyor. Sporun birleştirici gücünün daha basit anlatamayız. Herkesi bir araya getirebildiği için sporu kullanıyoruz. 

Paydaşlarınız kimler?
Toplumun her kesimine ulaşmaya çalışıyoruz. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin yüzde 1-1,5’i zihinsel engelli. Biz onlara zihinsel engelli demiyoruz, özel sporcu diyoruz. Her kesim bizim paydaşımız. Üniversiteler, belediyeler, aileler, özel kuruluşlar. Sadece zihinsel engellilerin gittiği okullar değil, tüm okullar paydaşımız. Aslında çatı amacımız, ütopik bir amaç. O da, kaynaşmış toplum. Dışarıda zihinsel engellileri görüyor musunuz? Çocuk parkında, berberde, AVM’de? Hiç zihinsel engelli bir arkadaşınız var mı? Nerede bu insanlar? Yoklar. Gerçekten kaynaşmış toplum olmayı hedefliyoruz. Asıl hedefimiz bu amaca ulaşmak. Hem paydaşlarımız hem de yapmak istediğimiz şey çok büyük.

Özel Olimpiyatlar Türkiye olarak nasıl etkinlikler yapıyorsunuz?
Yaptıklarımızı iki büyük parçaya ayırabiliriz. Bir kısmı projeler. Projeleri, düzenli ve sürekli olarak Türkiye’nin 54 ilinde çalışıyoruz. Özel sporcularla ve partner sporcularla karma futbol projemiz 10 ilde yürüyor. Biz, kaynaşma hedefinde olduğumuz için sadece özel çocuklarla değil, hiçbir engeli olmayan bireylerle de çalışıyoruz. Sporcular aynı takımlarda hem beraber antrenman yapıyor hem turnuvalara katılıyor hem de sosyal etkinliklerde bir araya geliyor. 2-7 yaş arası çocuklar için Minik Sporcular projemiz var. Ön yargılar, altı yaştan önce oluşmaya başlıyor. Biz, ön yargılar hiç oluşmadan çalışalım ve önyargılar oluşmasın istiyoruz. Bu süreçte haftada bir çocuklar bir araya gelsinler, çok basit motor becerilerini birlikte geliştirsin istiyoruz. Bu projeyi daha çok üniversitelerde uyguluyoruz. Şu anda 17 noktada yürüyor. Yerel katılımı destekleme projemiz var. Özel sporcuların düzenli ve sürekli spor yapmalarını amaçlıyoruz. Özel eğitim okullarında spor dersi zorunlu değil. Sadece okul isterse spor dersi yapılıyor. Biz okullarda sporu desteklemeye çalışıyoruz. Elçi Sporcu Hareketi dediğimiz butik tarzda bir proje var. Dokuz ilde bir özel, bir partner sporcu ile yapıyoruz. Kendi yaşadıkları bir soruna yönelik bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Öncesinde biz onları güçlendiriyoruz. İletişim ve gönüllülükle ilgili onların anlayacakları en basit şekilde eğitimler veriyoruz.

Üniversitelerle yaptığımız 2-3 gün süren bölge oyunlarımız var. Farklı branşlarda oyunlar oynanıyor. Biz yarışma dememeyi tercih ediyoruz. Takım sporlarının hepsi karma şekilde yapılıyor. Oyunlar oynanıyor, sağlık taraması yapılıyor, yemek yeniyor. Bölge oyunlarına birkaç ilden katılım oluyor.  Bölge oyunlarına benzer nitelikte belediyelerle yaptığımız ortak farkındalık etkinliklerimiz var. Bu daha yeni bir projemiz. Bölge oyunları üniversitenin içinde kalıyor, bu nedenle halka çok taşınmıyor. Bizim amacımız aslında zihinsel engelli bireylerin neler yapabildiğini göstermek. O yüzden belediyelerle şenlikler yapmaya başladık. Biz üç tekrarda öğreniyoruz, onlar 300 tekrarda ama öğreniyor. Bizim gibi oturup sohbet edebiliyorlar. 

Ulusal oyunlarımız var. Pamukkale Üniversitesi’nde 2-3 yılda bir kez büyük bir etkinlik yapıyoruz. Geçen seferki oyunlarda 35 ilden katılım oldu. Yaklaşık 250 gönüllü çalıştı. Görmenizi isterim, şahane bir organizasyon. Yedi branşta oyunlar oynanıyor ve beş branşta sağlık taraması oluyor. Her yerden bir sporcu fırlıyor, o kadar şahane ki. 

Dünya oyunlarına katılıyoruz. Uluslararası kurum olduğumuz için oyunları bölgesel, ulusal ve uluslararası diye kategorize ediyoruz. Mart’ta Abu Dhabi’de dünya oyunlarına katıldık. Dünya oyunlarına yarışma modeli takımımızla gittik. Karma futbol takımımız bronz madalya aldı. Bizim için madalyalar değil, katılım önemli. Eğlence, öğrenme ve yarışma gibi çeşitli modellerimiz var. 

Onun dışında çalışan gönüllüğü etkinliğimiz var. Bizle birlikte olmak isteyen herkesle yapıyoruz. Çünkü derdimiz zihinsel engellilerin neler yapabildiğini göstermek. Onların gönüllülerine bir saat kendimizi anlatıyoruz. Zihinsel engellilere ne diyebilirler ne diyemezler gibi özel sporculara yaklaşımı anlatıyoruz. İki-üç saatlik spor aktivitesi sonrasında da hep birlikte aynı masada yemek yiyoruz. Yetişkinlerle çok güzel sohbet ediyorlar. Bu deneyim özel sporcular için çok önemli.

Özel sporcuları nasıl seçiyorsunuz?
Seçmiyoruz, okullarla çalışıyoruz. Özel sporcuların gittiği özel eğitim kurumları ve özel rehabilitasyon merkezleri var. Onlar bize başvuruyor. Bizim de bir akreditasyon sistemimiz var. Online’dan formu dolduruyorlar, onaylıyoruz ve çalıştığımız kurum oluyor. Projelerimize katılmayı talep etmeleri durumuna göre destekliyoruz. Kimyanın tutması için öncelikle pilot dönemi uyguluyoruz. Eğer bu dönem iyi gidiyorsa, onları ana uygulayıcı olarak kabul ediyoruz. 

51 ilde kaç okulla çalışıyorsunuz?
Türkiye’de 2 bin civarı okul var. Biz yaklaşık 350 okulla çalışıyoruz. Devletin kendine bağlı okulları var ama bir yandan da özel eğitim ve rehabilitasyon merkezi açmayı teşvik etmek için çocuğun okula gittiği saat başına devlet, okula para ödüyor. Daha fazla eğitim alması gerekiyorsa veli, para ödüyor. 

Özel sektörle ilişkiniz nasıl?
P&G ve Migros 14 yıllık destekçilerimiz. Minik Sporcular projesinin bir kısmını onlar karşılıyor. Metlife’la iş birliğimiz var. Her yıl çalışan gönüllü günü için bağış yapıyorlar. Bir de sporcuları seyahat ettirdiğimizde sporculara ferdi kaza sigortası yapıyorlar. Coca-Cola, Starbucks, Adidas ve Vista Turizm bağışçılarımız arasında. Nakdi bağış olarak henüz başka bir firma yok, biz de onu sağlamak istiyoruz. Adım Adım ve Vodafone Runatoliası’nda koşuyoruz. İki senedir kaynak yaratma için çalışıyoruz. Bundan önce hep bireysel bağışçı desteğiyle ilerliyorduk.

Özel sporcularınız ve ailelerinden aldığınız geri dönüşler nasıl? Bir sporcunun hikayesini bizimle paylaşabilir misiniz?
Şahane geri dönüşler oluyor. Bir keresinde, bir baba beni aradı: “Biz, Türk milleti olarak hep şikayet ederiz. Ben şikayet değil, teşekkür etmek için aradım. Benim çocuğum Mustafa Osman, Minik Sporculara gidiyor ve gördüklerime inanamadım. İlk defa Mustafa Osman’ı ben ve annesinden başka birilerinin bizim gibi kucakladığını, bizim gibi sevdiğini gördüm. Başıma bir şey gelirse çocuğuma birilerinin bakacağına dair umudum arttı” dedi. Tüylerim diken diken oldu, ağlamaya başladım. 

Sahada da çok teşekkür eden insan oluyor. Zihinsel engelliler, aileleriyle çok fazla vakit geçiriyorlar ve bu çok yorucu bir durum. Samsun’da bir etkinlikte çocukları sosyal etkinliğe götürüyorlar. Annelere de bir kuaför ayarlanıyor ve ücretsiz fön çekiliyor. Anneler ağlaya ağlaya yaptırıyor; çünkü çocuğunu hiç bırakamıyor. Bu organizasyon hem ailelere hem de çocukların hayatında değişiklikler oluyor. 

Aynı zamanda partnerlerin de hayatında değişiklik oluyor. Mesela, partnerlerinden birinin babası. Facebook’ta çocuğunun resminin altına, “Bu zamana kadar birçok madalya aldın ama bugünkü kadar seninle gurur duymadım” yazmış.

Minik Sporcuların pilot uygulamasını yaparken benim yeğenlerim de partner sporcu olarak özel sporcularla bir araya geldiler. İki sene sonra birinci sınıfa başladılar. Bir gün okuldan dönünce “Çok üzgünüz, özel sporcu arkadaşlarımız gibi sınıfta da özel bir arkadaşımız var. Sınıftaki arkadaşlarımız teneffüste onu dövmek için plan yapıyor, çok üzgünüz” demişler. Annesi de diyor ki, “Sizin göreviniz arkadaşınızı ikna etmek olsun, arkadaşınızı koruyun.” Öğretmenle konuşuyor ve öğreniyoruz ki annesi babası çocuğun özel olduğunu kabul etmiyorlar, o yüzden o okulda. İkizlerin annesi babayla konuşuyor. Babayı ikna ediyor ve çocuğa rapor alıyorlar. Düşünün bu ne kadar etkili bir şey. Farklılıklara saygı, özen koruma güdüsü.

Türkiye’deki sosyal sorumluluk hakkında düşünceleriniz neler? Sosyal sorumluluk konusunda ülkemizde nelerin değişip gelişmesi gerekiyor?
Sosyal sorumluluğun içi boşaltıldı. Markalar işin içine girip bunu PR olarak kullanmaya başladılar. Halbuki bu benim vicdanımla ilgili bir şey. Bence, insanlara bunun anlatılması, markaların da bu taraftan bakması lazım. Burada bir sorun görüyorum. Her marka için bunu söyleyemem. Bizimle çalışan firmalar konuyu bizim kadar içselleştiriyorlar. Biraz daha içselleştirmek gerekli. Bunun için de yetişkinleri, çocukları erken yaşta gönüllülüğe başlatmak için teşvik etmemiz lazım. İllaki kurumsallığa gerek yok. Kapısının önündeki çöpü kaldırabilir, bir sokak hayvanına bakabilir. Bu da onun vicdanıyla ilgilidir. 

Yurtdışındaki sosyal sorumluluk sisteminden neler öğrendiniz? 
Gönüllülüğe bakış açım değişti. New York’a okumaya gitmiştim, orada da New York Cares’de gönüllülük yaptım. Orada ki sistem çok farklıydı. Oryantasyona çağırıyorlar ve kabul edersen sana kullanıcı adı ile şifre veriyor. Onunla siteye giriyorsun ve birçok çeşitte gönüllülük fırsatı çıkıyor. İstersen sabah dörtte yemek paketle, saat yedide çiçek dik, hayvan barınağı temizle. Her saat diliminde birbirinden farklı gönüllülük seçeneği vardı. Tek istedikleri de altı ayda bir kez New York Cares’e gitmen. Benim için çok farklı bir bakış açısıydı. Biz Türkiye’de sürekli gelmelerini istiyoruz. Böyle bir sistem yok. 

Gönüllülük çalışmalarına nasıl başladınız? Bu kapsamda neler yapıyorsunuz?
Gönüllük çalışmalarına 14 yaşında başladım. Polonyalı bir komşumuz vardı. İETT’den bir otobüs alıp veteriner kliniğine çevirmişlerdi. Orada başladım. Bir daha hayatımdan hiç çıkmadı. TOG’da burs komitesindeyim, geçen seçim Oy ve Ötesi Ataşehir sorumlusuydum. Aynı zamanda Sen De Gel’in üyesiyim. Gönüllükle erken tanışmam, benim için şans. Hayata bakış açımı değiştirdi ve renklendirdi. Topluma bir borç ödemek gibi düşünüyorum. Bende olanı paylaşmak gibi. Aslında bu bilinç herkeste biraz daha olsa toplum refahı artar. Gönüllülük ve toplumsal refahı birbiriyle çok ilişkili

Kerem Efendioğlu
ADMINISTRATOR
PROFİL

Posts Carousel

En Son Makaleler

Videolar