Röportaj: Özge Özdemir, Little Thinkers Society

Röportaj: Özge Özdemir, Little Thinkers Society

Öncelikle kendinizi ve girişiminizi tanıyabilir miyiz?

Little Thinkers Society, Çocuklar İçin Felsefe (P4C) yöntemini Türkiye’de bilinir kılmak, araştırma ve uygulama çalışmalarıyla yaygınlaştırmak amacıyla Mayıs 2016 tarihinde bir sosyal girişim olarak kuruldu. Nedir Çocuklar İçin Felsefe derseniz, kısaca çocuklara “felsefe yapma”yı öğreten bir yöntem olarak tanımlayabilirim. Bir hikaye anlatıyoruz çocuklara, içinde bir felsefi soru oluyor ve sonrasında biz kolaylaştırıcı rolüne çıkarak çocukların bu soruyu tartışmalarını yönetiyoruz. Amacımız, çocukların iyi düşünmesini ve iyi iletişim kurmasını sağlamak. Bir derste tartışılan konuya ilişkin bir kavrayış kazanıyor çocuklar ve bu bir kazanım tabi, ama asıl istediğimiz bu çalışmayı sürekli yaparak eleştirel, yaratıcı, işbirliğine dayalı ve özen gösteren düşünme becerilerini kazanmalarını sağlamak. Örneğin bir derste “özgürlük” üzerine birlikte düşünüyor ve özgürlük konusunda farklı fikirleri dinleyerek ve kendi fikirlerini ifade ederek bu kavrama dair daha derin bir kavrayış kazanıyorlar. Ama her hafta benzer bir soruşturma yaptıklarını düşünürseniz,  dönemin ya da senenin sonunda zihinsel ve duygusal esneklik kazanmış çocuklarla karşılaşıyorsunuz. İşte bu büyük bir kazanım! Çünkü eğitimde 21. yüzyıl yetkinliği olarak tanımladığımız beceriler bunlar ve bunu etkin biçimde başaran çok da yöntem yok elimizde.

Çocuklar için Felsefe fikri nasıl ortaya çıktı? Diğer ülkelerde böyle bir model var mı?

Bu 1970’lerde Amerika’da Matthew Lipman’ın çalışmaları sonucunda ortaya çıkmış bir yöntem. Bugün özellikle İngiltere’de çok yaygın. Böyle bir yöntemin ortaya çıkma nedenlerinden biri, akademik felsefe ile gündelik felsefe arasındaki gerilim bence. Şöyle ki, akademide uzmanlaşmanın arttığı bir yüzyılda, akademik felsefe de bundan payını aldı ve yalnızca uzmanların yaptığı anlaşılması zor kavramlar ve argümanlarla süren bir çalışmaya döndü. Yani bugün bir ontoloji (varlık felsefesi) dersine girseniz, zor bir fizik dersine girmiş gibi hissedebilirsiniz kendinizi. Böyle olunca insanlar felsefeye olan ilgilerini kaybetmeye ve gündelik sorulara en basit ve yüzeysel cevapları verme konusunda cesaret duymaya başladılar. Öte yandan gündelik felsefe yükselişe geçti; sezgisel yargılar, ahlaksal reçeteler, ileriye dönük tasarılar, insan varoluşuna ilişkin şiirsel bildirimlerden oluşan tuhaf bir yapı olarak. Hani hemen her gün sosyal medyada karşımıza çıkan ilham verici, ama bir o kadar yanlış anlaşılmaya açık paylaşımları düşünürseniz, işte insanlar “felsefe” deyince bunun felsefe olduğunu düşünmeye başladı. O yüzden, 70’lerden bu yana dünyada akademik felsefeyi, sokağa düşürmeden sokakla buluşturma yolunda adımlar atılmaya başlandı. Örneğin, yakın tarihte Alain de Botton’un yazdığı kitaplar bu amaca hizmet eden işlerdir diyebilirim. Botton şunu söylüyor; orada yüzyıllardır süregelen bir felsefe tarihi var ve yürütülen tartışmalar bugün senin statü, aşk, aile, para, ebeveynlik vb. sorunlarına ilişkin dizgeli bir akıl yürütme sunuyor ve bu sana yardımcı olabilir. İşte Çocuklar İçin Felsefe de buna benzer bir girişim. Felsefe “her yaştan insanın yapabileceği bir iş, yıllar önce meydanlarda, agoralarda, hamamlarda insanların yaptığı gibi, sen de yapabilirsin” diyor. İyi bir kolaylaştırıcı liderliğinde bir felsefi kavram ya da soru üzerine varsayımlarda bulunabilir, çıkarım yapabilir, farklı fikirleri dinleyebilir, fikirlerini yeniden düzenleyebilirsin diyor. Çocuklar İçin Felsefe’yi bir adım daha özel kılansa, felsefe yapma etkinliğinden bir pedagoji yaratılmış olması, yani felsefe yapmanın bir öğretim yöntemi olarak eğitimin içine sokulmuş olması.

Çocuklar için felsefe sizce neden önemlidir?

İyi ve doğru düşünmek kolay bir şey değil. Ama başarabilirseniz de, çok faydasını görebileceğiniz bir şey, çünkü düşünceleriniz büyük ölçüde eyleminizi belirliyor. Çoğu zaman farkında bile olmadığımız, otomatik varsayımlardan hareket ediyoruz. Örneğin geçen hafta “söz vermek, verilen sözü tutmak” üzerine bir tartışma yürüttüm. Prensesin topu göle düşüyor, kurbağa “beni evine almaya söz verirsen, topunu gölden çıkarabilirim” diyor, prenses teklifi kabul ediyor, ama topu alır almaz verdiği sözü tutmadan saraya koşuyor. “Prensesin bu davranışı doğru mudur?” diye başladı tartışma. İlk anda, hemen herkes “kesinlikle doğru değildir” dedi ve gerekçelerini sundu. Gerekçelere baktığımızda prensesin çok kötü biri olduğuna ben de inandım 🙂 Sonra tartışma ilerleyince “söz vermenin koşulları da önemlidir” şeklinde yeni bir düşünce ortaya çıktı. Bu olayda aslında “prenses söz verdi” değil, “kurbağa prensese söz verdirtti” gibi bir sonuca ulaştı katılımcılar. Her söz verme eyleminin koşulları aynı değil ve bazen “söz verdirtme” gibi manipülatif bir durumla da karşılaşabiliriz dediler ve bu sefer oklar prensese değil, kurbağaya yöneldi 🙂 Tabi ki burada kesin doğruya ve ortak bir yargıya ulaşmadık, ama ezberden varsayımlarımız sarsılmış oldu, gündelik hayatta “söz verme ve tutmaya” ilişkin düşüncemiz ve eylem alanımız genişledi, ama en önemlisi ezberden varsayımlarımızı ve onları yeniden nasıl akla uygun şekilde düzenleyebileceğimizi gördük. İşte bu eleştirel düşünme ve çok ufuk açıcı bir şey!

Ne zamandır bu projeyi sürdürüyorsunuz?

Şirketi kuralı yaklaşık 1.5 yıl oldu, ama ben bu çalışmaya başlayalı 3 sene oldu diyebilirim. Felsefeciyim zaten. Boğaziçi Üniversitesi Felsefe bölümünden mezun olduktan sonra, İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümünde yüksek lisans ve doktora eğitimimi tamamladım. Çeşitli devlet ve vakıf üniversitelerinde Öğretim Görevlisi olarak çalıştım. Akademik felsefenin bana büyük katkısı olmuştur, bunu yadsıyamam, ama az önce söylediğim gibi felsefeyi gündelik hayatla buluşturma isteğim de her daim mevcuttu. Bu arayış sonucunda Çocuklar İçin Felsefe yöntemiyle tanıştım ve 2015 yılında Montclair State University / Institute for the Advancement of Philosophy for Children (IAPC) merkezinde Çocuklar İçin Felsefe Eğitmenliği programını tamamladım. Sonra da bunu ülkemizde nasıl tanınır hale getiririm diye çalışmaya başladım. İlk gününden beri aklımda bir sosyal girişim olma hedefi vardı. Yani bireysel ve küçük adımlar atmak değil, bir değer yaratmaktı isteğim. İlk adımda uygulama yapmak için okullara ve sosyal girişimime destek bulmak için mezun olduğum üniversiteye gittim. Bir yandan okulda çocuklarla uygulama yaparken, bir yandan da Boğaziçi Üniversitesi Hayal Et kuluçka merkezinde Little Thinkers Society’i yapılandırmaya başladım. Süreç içerisinde üniversitedeki araştırma merkezlerinden, ilgili fakülte ve bölümlerden, Bilgi Üniversitesi sosyal kuluçka merkezinden destek aldık, sosyal girişimcilik yarışmalarına katıldık, çok sayıda mentor ve danışmanla çalıştık ve hepsi çok destekleyiciydi, buradan her birine teşekkür etmek isterim. Eğitmen eğitimi konusunda bir talep olduğunu görünce, geçen yıl Boğaziçi Üniversitesi Yaşamboyu Eğitim Merkezi’nde (BÜYEM) bir eğitmen eğitimi sertifika programı açtık. Şu anda 11 akademisyenle yürüttüğümüz, büyük ölçüde uygulamaya dayalı, sonunda katılımcıların okullarda çocuklarla çalışma imkanı bulduğu, uluslararası Pearson onaylı bir sertifika programının ikincisini yürütüyoruz. Katılımcıların isteği ve memnuniyeti, benim bu işe olan inancımı artıran önemli faktörlerden biri, onlara da teşekkür etmek isterim. Çocuklar İçin Felsefe yönteminin ülkemizde yaygınlaşması için tüm bahsettiğim kişi ve kurumların katkısı büyük ve yöntemin sağlam adımlarla yaygınlaşması da ülkemiz için büyük bir kazanım.

Girişiminizde zorlandığınız noktalar oldu mu? Bunları nasıl aştınız?

Olmaz mı 🙂 Girişimcilik tuhaf bir inanma hali. Dünyada ya da çevrenizde bir şeyin ihtiyaç olduğuna, bu ihtiyaca cevap verebileceğinize inanıyorsunuz ve belirsizliğe oynuyorsunuz. Ciddi bir risk alma ve cesaret gösterme hali.  Bir de “değer yaratma”ya çalışıyorsunuz. Yani elinize aldığınız oyuncakla biraz oynayıp, biraz eğlence, para vs. kazanıp, sonra oyuncağı bir köşeye bırakmak olmuyor amacınız. Sanki herkesin oynayabileceği bir oyun alanı inşa etmek oluyor daha çok. Yani en azından benim için öyle oldu diyebilirim 🙂 Başından beri vizyonum buydu. Ha zorlandığınız nokta derseniz, bu vizyona sahip takım arkadaşları bulmak en çok zorlandığım nokta olmuştur diyebilirim.

Yaptığınız eğitimler nerede gerçekleşiyor? Katılım için herhangi bir koşul var mı?

Hayat beni daha çok eğitmen eğitimine yönlendirdi ve ben daha çok yetişkinlerle çalışırken buldum kendimi. Başta BÜYEM’de her lisans mezununa açık olan eğitmen eğitimi programı olmak üzere, okullarda öğretmenlere yönelik yaptığımız eğitmen eğitimleri var. Eğitimlerde teorik dersler kadar, çok fazla uygulama yaptırıyorum.  Gördüğüm şey şu ki, yetişkinler yöntemden çok ama çok etkileniyor. Yorucu ama çok da diriltici bir çalışma olduğunu söylüyorlar. Lipman zaten yöntemin yalnızca çocuklar için değil, her yaştan her topluluk için uygulanabilir olduğunu söylüyor. P4C kısaltması, yalnızca Çocuklar İçin Felsefe’nin (Philosophy for Children) değil, Topluluk İçin Felsefe’nin de (Philosophy for Communities) kısaltması.

Şunu da eklemek isterim, burada verdiğim örnekler hep duygular ve değerler alanından örnekler oldu, ama her alanda ve her derste yöntemi kullanabilirsiniz, çünkü kavramlar her yerde. Mesela matematik dersinde “olasılık” konusunda bir tartışma yürütebilirsiniz, ya da beden eğitimi dersinde “rekabet” üzerine bir oturum tasarlayabilirsiniz. Mesela, “sosyal girişimcilik ve para kazanma ilişkisi” kesinlikle sorgulanabilir, altında yatan varsayımları gördüğümüzde çok daha geniş ve ferah bir alandan hareket edebiliriz, değil mi?

Eğitimler ücretsiz midir? ( Eğer ücretsizse bir sponsorunuz bulunmakta mı? Yer, mekan gibi konularda nasıl bir destek alıyorsunuz? )

Eğitmen eğitimleri, ücretli eğitimler. Çok değerli hocaların çalıştığı ve kurumların büyük katkı sağladığı sertifika programları ya da hizmet içi eğitimler bunlar. Çocuk atölyeleri de yapıyoruz. Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği’nde (BÜMED) 12 Kasım’da 4 haftalık bir atölyeye başlıyoruz mesela. O atölye bizim için bir gelenek oldu, ilk açtığımız atölyeydi ve  kendiliğinden devam eder hale geldi. Onun dışında okullar, belediyeler, müzeler, sivil toplum vb. kuruluşlardan davetler geldiğinde, çocuklarla buluşmaya devam ediyoruz. Eğer çocuklarla çalışma konusunda bir sponsorumuz olursa, çok etkin çalışmalar yürütebiliriz tabi. Çünkü yetiştirdiğimiz eğitmenler var ve her biri işi layıkıyla yapabilir diye düşünüyorum.

Verdiğiniz eğitimler esnasında çocukların felsefeye olan yaklaşımını nasıl buluyorsunuz?

Harika buluyorum, hayranlık duyuyorum 🙂 Devamını isteyen onlar oluyor. Bir çocuğu zorlamadan bir deneyime sokmanın ne kadar nadir olduğunu kendi çocuğumdan biliyorum öncelikle. Bir de girdikleri deneyimin gelecekteki deneyim alanını genişlettiğini düşünüyorum. Eleştirel ve özenli düşünme, gelecekteki deneyimlerinin de önünü açıyor, niteliğini belirliyor.  Çok etkileyici akıl yürütmelerle karşılaşıyorum bazen, bir yetişkin olarak bana umut veriyor.

Çocuklar dışında farklı yaş grupları için de eğitiminiz bulunmakta mıdır?

Yetişkinlerle yapmak istediğim çalışmalar var aslında, yani eğitmen eğitimi dışında, bizzat bir atölye çalışması gibi. Mesela erdemler üzerine 4 haftalık bir felsefi soruşturma topluluğu, ya da sosyal girişimcilik, ya da inovasyon ve yaratıcılık üzerine. Kafamın içinde dönen ama henüz fiiliyata dökemediğim işler. Dediğim gibi eğitmen eğitimlerinde yetişkinlerin çok olumlu tepkisini gördüğüm için, belli konular üzerine yetişkinlerle atölye yapmak bana çok cezbedici geliyor.

Sosyal Girişimcilik denilince ülkemizde akla ne geliyor? Siz ne düşünüyorsunuz? 

Şu anda girişimcilerin olduğu bir kuluçka merkezinde çalışıyorum, yani ofisim orada. Geçmişte kişisel yaşamımda da çok fazla girişime tanıklık ettim ve çok fazla girişimciyle vakit geçirdim. Kendi hikayemin yanı sıra, özellikle “girişimcilik” alanında pek çok hikayeyi izledim diyebilirim. Girişimcilik ve sosyal girişimcilik ayrı ama bazı kesişme noktaları olan alanlar. Bu ayrım üzerine birlikte düşünmek, zihnimizi daha açık hale getirecektir diye düşünüyorum. O yüzden bazı soruları birlikte soruşturabiliriz. “Girişimcilik etki yaratma anlamında doygunluğa ulaştı ve yerine sosyal girişimcilik diye yeni bir kavram mı yaratıldı? Yani sosyal girişimcilik, girişimcilik ana akımının kendi devamlılığı için yarattığı bir yan akım  mı?” ya da “Online satışta satışı artıracak yeni bir yazılım ya da uygulama geliştiren girişimciyle, tarımda sulama sorununa çözüm sunan bir sosyal girişimci arasında ne fark var? İkisi de fayda/etki sağlamıyor mu?”  ya da “Sosyal fayda/etki yaratmaya çalışan bir girişimin, kar amacı taşıması doğru mudur?” ya da “Başkasının parasını başkasına, başkasının parasını kendine, kendi paranı başkasına, kendi paranı kendine harcamak durumları arasında fark var mıdır? Bu çerçevede girişim, sosyal girişim, sivil toplum gibi yapıları nasıl değerlendirebiliriz?”. Şimdi hemen hepimizin kafasında sosyal girişimciliğe ilişkin kabaca bir kavrayış var, ama tüm bu soruları birlikte soruşturup bir öğrenme çukuruna düşersek ve birbirimizi destekleyerek bu çukurdan çıkmaya çalışırsak, günün sonunda sosyal girişimciliğe ilişkin daha açık ve derin bir kavrayışımız olacaktır. Temel varsayımların berraklaşması bu. Ardından gelen düşüncenin ve eylemin sağlam gelişmesi açısından çok değerli bence.

Dünyada ve Türkiye’de beğenerek takip ettiğiniz sosyal girişimler nelerdir?

Geçen yıl uluslararası sosyal girişimcilik yarışması GSVC’de  bölgesel yarı finale kalmıştık, ardından Zorlu Holding’in düzenlediği İmece yarışmasına katıldık. Bu organizasyonlar alanı tanımak ve alanda iş yapan insanlarla tanışmak açısından çok verimli oldu. Bu sayede  yalnızca takip ettiğimiz değil, arkadaş olduğumuz pek çok sosyal girişim oldu. Her sosyal girişimci adayına da bu tarz yarışma ve organizasyonları takip etmelerini tavsiye ederim.

Girişim hakkında detaylı bilgi edinmek için websitesini ziyaret edebilirsiniz.

Facebook Adresi: Little Thinkers Society
Mail Adresi: Dr. Özge Özdemir

Editör: Şule Gülmez

Posts Carousel

En Son Makaleler

Videolar