Kritik mineral madenciliği su kaynakları üzerinde baskı yaratıyor

Kritik mineral madenciliği su kaynakları üzerinde baskı yaratıyor

İklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik küresel çabalar kapsamında, elektrikli araçlar, güneş panelleri ve diğer temiz teknolojilerin inşası için gerekli olan lityum, kobalt, grafit ve benzeri minerallere olan ihtiyaç ve talep hızla artıyor. Bu durum, akıllı telefonlar, dizüstü bilgisayarlar ve diğer tüketici elektroniği sektöründe kullanılan kritik minerallere olan mevcut talebin daha da artmasına neden oluyor.

Temiz enerjiye geçiş süreci hızlandıkça dünya genelinde bu madenlerin daha fazla ve hızlı bir şekilde çıkarılması gerekecek. Ancak kritik madencilik faaliyetleri, su kaynaklarını tüketme potansiyeli dahil bazı riskleri de beraberinde getiriyor. 

ABD Jeolojik Araştırmalar Kurumu (USGS) ve WRI’s Aqueduct aracından elde edilen küresel veriler kapsamında, dünyadaki kara tabanlı kritik mineral madenlerinin, yataklarının ve bölgelerinin en az yüzde 16’sının halihazırda yüksek ve aşırı yüksek düzeyde su stresiyle karşı karşıya olan bölgelerde bulunduğu tespit edildi. 

Bu alanlar tarım, sanayi ve hanelerin düzenli olarak mevcut su kaynaklarının çoğunu ya da büyük bir kısmını kullandığı yerler. Dolayısıyla uygun yönetim sağlanmadığı takdirde, kritik mineral madenciliğinin aşırı derecede su yoğun ve kirletici olabileceği ve sınırlı tatlı su kaynaklarını daha da zorlayabileceği belirtiliyor.

Kritik mineral madenciliği tatlı su kaynaklarını tüketiyor ve kirletiyor

Günümüzde kritik mineralleri çıkarmak için kullanılan yöntemlerin çoğu, mineralleri ayırmak, makineleri soğutmak ve tozu kontrol etmek için önemli miktarda suya ihtiyaç duyuyor. Artık mineraller ve kimyasallar gibi madencilik ve işlemeden kaynaklanan atıklar yakın çevredeki toplulukların su kaynaklarını kirletebiliyor.

Elektrikli araç (EV) bataryalarında ve aynı zamanda güneş panellerinde kullanılan kritik bir mineral olan lityum madenciliğine yönelik süreçler özellikle su yoğun olarak biliniyor.

Şili, Arjantin ve Bolivya’nın bazı bölgelerini kapsayan ve ‘’lityum üçgeni’’ adı verilen alandaki geniş tuz düzlüklerinin altındaki tuzlu su havuzlarında küresel lityum arzının yarısından fazlasının bulunduğu biliniyor. Madenciler bu tuzlu suyu düzlüklerin yüzeyindeki büyük havuzlara pompalıyor. Burada su buharlaşarak geriye sadece temiz enerji teknolojileri üretiminde kullanılan lityum karbonat bırakıyor.

Bu buharlaşma yönteminde bir ton lityum çıkarmak için yarım milyon galon tuzlu su kullanılıyor. Tuzlu suyu içme ve tarımsal kullanım için uygun olmasa da, bazı raporlar bu kadar büyük miktarlarda su çekmenin tatlı suyun tuzlu su akiferlerine akmasına ve tuzlu suyla karışmasına neden olabileceğini gösteriyor. Bu durumun tatlı suyun tuzlanması ve yakındaki yüzey ve yeraltı su kaynaklarının tükenmesine neden olabileceği ön görülüyor.

Ülkenin önemli madencilik bölgelerinden biri olan Şili’nin Salar de Atacama’sında lityum ve bakır çıkarma işlemlerinin yerel su kaynağının yüzde 65’inden fazlasını tükettiği ve su kıtlığı çeken bölgede yerli tarım toplulukları için mevcut suyu azalttığı bildiriliyor.

Şili ve Arjantin’deki yerli topluluklar da içme, hayvancılık ve tarım için kullanılan tatlı suyun lityum faaliyetlerinden kaynaklanan zehirli atıklarla kirlendiği bildiriliyor.

Tatlı su üzerindeki etkiler Şili’ye veya lityum endüstrisine özgü değil. Su kullanımı ve kirliliğiyle ilgili benzer kaygılar, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ndeki kobalt ve Çin’deki grafit madenciliği için de geçerli.

Küresel kritik mineral kanomlarının yüzde 8’i, mevcut su kaynaklarının ve toplam su talebinin çok düşük olduğu kurak ve düşük su kullanımlı alanlarda bulunuyor. Bu bölgelerdeki madencilik faaliyetlerindeki hızlı artışlar, su talebini kolayca artırabilir ve halihazırda kıt olan tatlı su kaynaklarına sahip bu yerleri yüksek ve aşırı yüksek su stresi seviyelerine itebilir.

En kritik maden sahalarına sahip kurak, az su kullanan ve/veya yüksek su sıkıntısı çeken ülkeler arasında ABD, Avustralya, Güney Afrika, Çin, Moğolistan, Rusya, Meksika, Şili ve Namibya yer alıyor.

Etkin su yönetimi için aşağıdaki teknikler uygulanabilir:

1.Madenciliğin su üzerindeki etkilerini azaltmak için yeni teknolojilerin araştırılması 

Bir çok şirket madencilik işlemlerinde doğrudan lityum yakalama (DLE) yöntemini kullanıyor. DLE buharlaştırma işleminden farklı olarak, mineralin kullanılabilir formlarını tuzlu sudan doğrudan yakalayarak su kullanımını azaltıyor ve toksik atıkların buharlaştırma havuzlarından su kaynaklarına sızma potansiyelini azaltıyor. Ayrıca tuzlu sudan lityum geri kazanım oranını artırarak üretimin artmasına ve çevresel etkilerin azalmasına yardımcı oluyor.

Bazı girişimler, maden atıklarındaki zararlı toksinleri gidermek ve atık suyun maden sahalarında yeniden kullanılmasını sağlamak için yenilikçi mikrobiyal teknolojiler geliştiriyor.

Ancak bu teknolojilerin birçoğu henüz emekleme aşamasında ve henüz ticari ölçekte uygulanamıyor.

2. Şirketlerin değer zincirlerindeki su risklerinin değerlendirilmesi ve iddialı su hedeflerinin belirlenmesi

Bazı madencilik şirketleri halihazırda operasyonları için su hedefleri belirliyor. Bu hedefler, temel olarak sızıntıları onarmak ve arıtılmış atık suyu yeniden kullanmak gibi su kullanımını azaltmaya odaklanıyor.

Ancak hedef belirlemede şirketlerin kendi tesislerindeki su kullanımının ötesine bakmaları ve çevredeki su havzasını da dikkate almaları gerekiyor. 

3. Yönetişim ve çevresel düzenlemelerin iyileştirilmesi

Su sorunlarıyla mücadelede kuruluşların gönüllü girişimleri yeterli olmuyor, hükümetlerin de harekete geçmesi gerekiyor. Yetersiz yönetim ve düzenleme, suyla ilgili sorunları ve madencilikle ilgili diğer çevresel ve sosyal riskleri daha da kötüleştirebilir.

Daha iyi yönetişim, çevre ve güvenlik tehlikeleriyle dolu olan zanaatkar ve küçük ölçekli madencilik faaliyetleri için özellikle önemli. Bu tür madencilik genellikle yasadışı olsa da nadir değil. 

Yasadışı madencilik, küresel arzın yüzde 70’ini sağlayan Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde üretilen kobaltın yüzde 15 ila yüzde 30’unu oluşturuyor.

4. Madenciliğin etkilerine ilişkin veri erişiminin yaygınlaştırılması

Çok az maden şirketi kritik maden sahalarında su kulllanımı ve su kalitesi hakkında veri yayınlıyor. Madencilik ve işleme yerleri hakkında kamuya açık veriler eksik. Buna ek olarak çoğu şirket kritik mineralleri üçüncü taraf tasfiye ocaklarından ve rafinerilerden  temin ediyor ve ürünlerindeki minerallerin nereden çıkarıldığını bilemiyebiliyor.

Bu veri eksiklikleri, hükümetlerin etkili su poltikaları belirleme kabiliyetlerini ve şirketlerin değer zincirleri boyunca sağlam su hedefleri belirleme kapasitelerini sınırlıyor.

Yakın zaman önce Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü tarafından yayımlanan Maden Tedarik Zincirlerinde Çevresel Durum Tespiti El Kitabı, madenlerin kökenleri hakkında daha fazla görünürlük sağlamak için bilinen tedarikçilerle işbirliği yapmaları amacıyla şirketlere rehberlik ediyor.

Sonuç olarak, kritik menerallere olan küresel ihtiyaç arttıkça su yönetiminin de aynı oranda dikkate alınması zorunluluğu ortaya çıkıyor.

Hükümetler, şirketler ve sivil toplum kuruluşlarının, dünyanın tatlı suyunu koruyan ve aynı zamanda daha temiz enerji sağlayan teknolojiler, düzenlemeler ve yönetim stratejileri geliştirmek ve takibi iyileştirmek için birlikte çalışmalarının önemi de vurgulanıyor.

Kaynak:

https://www.wri.org/insights/critical-minerals-mining-water-impacts#:~:text=More%20Critical%20Minerals%20Mining%20Could%20Strain%20Water%20Supplies%20in%20Stressed%20Regions&text=Demand%20for%20critical%20minerals%20is,panels%20and%20other%20clean%20technologies

Posts Carousel

En Son Makaleler

Videolar