“Sürdürülebilir kalkınmadan bahsediyorsak, eğitimle insana yatırım yapmamız gerekiyor”

“Sürdürülebilir kalkınmadan bahsediyorsak, eğitimle insana yatırım yapmamız gerekiyor”

Fırsat eşitsizliğinin yarattığı Türkiye’nin başlıca sorunlarından olan doğu-batı arasındaki kopukluğunu, köy öğretmenlerine verdiği destekle eğitim üzerinden gidermeye çalışan Köy Okulları Değişim Ağı’nın (KODA) Genel Koordinatörü Mine Ekinci’yle köy öğretmenlerinin yaşadığı zorlukları, KODA’nın faaliyetlerini, köy okullarındaki avantajları ve çok daha fazlasını konuştuk.

Öncelikle Köy Okulları Değişim Ağı’nı (KODA) tanıyalım. Fikir nasıl ortaya çıktı? 

KODA, köy öğretmenlerinden ve gönüllülerden oluşan köydeki çocukların daha nitelikli eğitim alması için kurulmuş bir dernek. Lise yıllarımdan beri, eğitim alanı ağırlıklı olmak üzere sivil toplum alanının içindeyim. Başka Bir Okul Mümkün Derneği ve TEGV’de gönüllü olarak özel dersler vermiştim. İsteğim köy okullarında çalışmaktı ve bu doğrultuda yüksek lisansımı eğitim politikaları alanında yaptım. Benim ailem de köyde yaşıyor, böyle kişisel bir bağım da var. Eğitim alanında gönüllülük faaliyetleri yaparken köylerdeki sınıf mevcutlarının azlığı, doğada eğitim, okulla ailenin yakınlığı, akran eğitimi gibi önemli avantajları göz önünde bulundurarak, “acaba köyde neler yapılabilir” diye düşünüyordum. Yüksek lisans döneminde tanıştığım gönüllüler ve öğretmenlerle 2015’te köy okullarındaki öğretmenler üzerine araştırmalar yapmaya başladık ve Aralık 2016’da da KODA’yı kurduk.

Faaliyetleriniz neler?

KODA olarak üç temel faaliyet üzerinden ilerliyoruz. Bu faaliyetler Sabancı Vakfı Hibe Programı tarafından desteklenen Köy Öğretmenleri Projesi kapsamında yer alıyor. Bunlardan biri olan Şanlıurfa ve Diyarbakır’da gönüllü köy öğretmenleri ile ayda bir görüşmeler düzenlediğimiz Öğretmen Toplulukları Programı’nda, öğretmenlerin ihtiyaç duydukları konularda hem bizim gönüllü eğitmenlerimiz hem de köy öğretmenleri kendi aralarında iyi örnek paylaşımları, sorun ve çözüm paylaşımları yapıyorlar. Bu programdaki eğitimlerle öğretmenlerin kişisel ve mesleki gelişimini desteklemeye, aynı zamanda sosyalleşmelerini sağlayarak yalnızlık duygularını hafifletmeye çalışıyoruz.

Öğretmen adaylarıyla beraber İzmir, Samsun, Muş ve Diyarbakır’da gerçekleştirdiğimiz bir programımız da var. Sınıf öğretmenliği öğrencileri, mezun olduklarında yüksek ihtimalle köy okullarına atanacaklar. Ancak, üniversitelerde köy okullarında karşılaşacakları birleştirilmiş sınıflı köy okullarına (farklı yaş gruplarının beraber okuduğu) hazırlayan hiçbir program yok. KODA olarak, bu konuda onları desteklemek adına bir program geliştirdik. Bir dönem boyunca gerçekleştirdiğimiz programda, öğretmen adayları ve köy öğretmenlerini bir araya getirerek tecrübe paylaşımı yapılmasını sağlıyoruz. Bunun yanı sıra, onları köye götürerek orada mülakatlar ve gözlemler yapmalarını sağlıyoruz. Geliştirdiğimiz Çocuk Atölyeleri Programı doğrultusunda da, öğrencilere atölye çalışmaları yaptırarak, birebir deneyim elde etmelerini sağlıyoruz.

Milli Eğitim Bakanlığı ve Sabancı Vakfı ile yürüttüğümüz bir programımız da var. Birleştirilmiş sınıflı köy öğretmenlerini destekleyen Mesleki Kapasite Geliştirme Programı kapsamında Köy Öğretmeninin Başucu Kitabı ve Birleştirilmiş Sınıflar İçin Etkinlik Kitabı olarak iki kitap yayınlandık. Geçtiğimiz yıl Aralık ayının sonunda yayınlanan kitaplarımız için MEB protokolünün imzalandığı bir lansman yaptık. Kitapları dağıtmanın yanı sıra online eğitim modülleri için içerikler geliştirerek, köy öğretmenler için eğitici eğitimleri yapıyoruz. 

Bu programlarımıza ek olarak mentörlük programımız var. Eşleştirdiğimiz deneyimli köy öğretmenleri ile az deneyimli öğretmenler, köy okullarını ziyaret ederek ihtiyaçları belirleyip okula destek oluyorlar. 

Tanıtımını yaptığınız kitaplardan bahsedebilir misiniz?

Köy Öğretmeninin Başucu Kitabı’nda, öğretmenlerin en sık karşılaştığı sorunları ve köy okullarındaki fırsatlara dair konu başlıkları belirleyerek bazı temalar çıkardık. Köydeki çocuğun öz bakım ve beden farkındalığı, doğada öğrenme gibi farklı konu başlıklarının olduğu kitap için hem öğretmenlerin hem de uzmanların görüşlerini topladık. 

Birleştirilmiş Sınıflar için olan kitabımızda, bu sınıflara yönelik farklı branşlarda etkinlik önerilerinde bulunduk. Etkinlikleri birbirleri arasında bağlantılar kurarak hazırladık. Farklı bölgelerden yüzden fazla öğretmenin, uzmanın ve akademisyenin katkıda bulunduğu inanılmaz kolektif bir çalışma oldu. 

Eğitimlerinizin içeriğini nasıl hazırlıyorsunuz? İçerikte hangi konular ön planda oluyor?

Bütün içerikleri öğretmenlerle beraber belirliyoruz. KODA’nın yapısında ihtiyaca göre hareket etmek ve mümkün olduğunca bütün karar aşamalarını öğretmenlerle beraber yürütmek var. Örneğin Diyarbakır’da kırsal kalkınma programı uygulandı, Harran’da hikaye anlatıcılığı yapıldı. Yani bambaşka konular gündeme gelebiliyor. Genelde sınıf yönetimi ve planlamasındaki eğitime dair temel konular işleniyor. Öğretmenler hikaye anlatıcılığı, müzik, yaratıcı drama gibi daha sanatsal becerilere dair konularda desteğe ihtiyaç duyuyor. Çünkü bunların branş öğretmenleri de yok. 

Doğu ve batının kopukluğuyla ilgili ne düşünüyorsunuz? Sizce, çözüm eğitimden mi geçiyor? 

Türkiye’de genel olarak bir eşitsizlik ve adaletsizlik problemi var. Doğu-batı, kadın-erkek, sosyal sınıflar gibi birçok farklı ikilik arasında kendini gösteriyor. Bu kırılımlardan biri de kesinlikle bölgesel. Doğu-batı arasındaki meselenin bir kısmı ekonomik bir kısmı ise ne yazık ki doğrudan eğitim ile ilgili. Türkiye’deki sosyal sınıf ve gelir durumu, alınan eğitimi de çok belirleyen bir etken. İkinci etken kır-kent arasındaki fark, üçüncü etken de bölgesel farklılıklar. Bu kapsamda eğitimin yeri çok kritik. Ekonomik kalkınmadan veya sürdürülebilir kalkınmadan bahsediyorsak, bunların hepsinin temelinde insan var. Bu nedenle, insana yatırım yapmak çok önemli. Söz konusu eşitsizliğin giderilmesi için de geliştirilmesi gerekenlerden birinin eğitim olduğunu düşünüyorum. Ön yargıları bir kenara bırakarak, gerçek bir diyalog ortamına yaratıp beraber çalışmamız ve üretmemiz gerekiyor. 

Kendi programlarımızda bunu çok iyi yakaladığımızı düşünüyorum. Köy öğretmenleri batıdan doğuya atanıyor dolayısıyla kültürel etkileşim yaşanıyor. Öğretmen ilk gittiğinde şok oluyor, ne yapacağını bilemiyor. Keşke öğretmenler daha hazırlıklı olup, ön yargılarını bırakarak gerçek bir etkileşime girebilseler. Her şeye rağmen, Türkiye’de bu etkileşimin yakalanabildiği ortamlardan biri köy öğretmenliği. İstanbul’daki gönüllerimiz ve güneydoğudaki öğretmenlerimizle bu etkileşim ortamını yaratmış oluyoruz. 

Öğretmenlerin köydeki yaşamı ve motivasyonları hakkında bilgi verebilir misiniz?

Öğretmenler birçok farklı yönlerden zorluk çekiyor. Sosyal çevresini bırakarak, uzak bir bölgeye zorunlu şekilde taşınma hali, öğretmenlerin en başında motivasyonlarını kıran bir durum. Bunun yanı sıra, köy öğretmenlerinin çoğu ya tek başına çalışıyor ya da az kişi ile çalışıyor bu nedenle etraftan destek alması çok zor ve bunları yaşayanlar genelde en az deneyimli öğretmenler. Merkezi atama sisteminden dolayı öğretmenlerin az tercih ettiği yerlere, az deneyimli öğretmenler gidiyor. Gittikleri yerler ücra köyler, ilçe merkeze uzak köyler, coğrafi koşulları iklim koşulları zor olan köyler oluyor. Coğrafi koşulların zorluğu da motivasyon düşüklüğüne neden oluyor. Farklı kültüre gitmek, o kültürle iletişim kuramamak ve başka bir dilin kullanılması motivasyonlarını doğrudan etkiliyor.  

Çocukların durumları da çok değişiyor. Öncesinde çok öğretmen değiştiği için çocuklar doğru düzgün bir eğitim alamamış oluyor. Çocuk 3. sınıfa gidiyor ama okuma yazma bilmiyor. Bunun gibi durumlar da zorluğu iyice artırıyor. Köylerde okul öncesi eğitim yeni yeni yaygınlaşıyor. Okul öncesi olmayan köylerdeki öğretmenler için ekstra bir sıkıntı oluyor. Bir de farklı bir eğitim yaklaşımının, farklı bir sınıf yönetiminin olması gereken birleştirilmiş sınıflar meselesi var. Hazırlıksız yakalanan öğretmenler, kendi müstakil sınıfında yaptığı eğitimi birleştirilmiş sınıfta da uygulamaya çalışıyor. Fakat, bunda doğal olarak başarısız oluyor. Bu durum hem çocuklar hem de öğretmen için sorun yaratıyor. Öğretmen birinci sınıflara ders anlatırken; iki, üç ve dörtler başka bir şey yapmaya başlıyor. Eğitim konusunda iş yükleri çok fazla birçok öğretmen aynı zamanda, idari işlerden de sorumlu oluyor. Dilekçeler, okulla ilgili yapılması gerekenler, alınması gereken kararlar gibi bütün evrak işlerini öğretmen yürütüyor. Ve bazı köylerde hizmetli çalışan olmadığı için temizlikten de soba yakmaktan da öğretmen sorumlu oluyor. 

Köy okullarının, hayalinizdeki eğitim için büyük fırsatlar sunabileceğine inandığınızı belirtmişsiniz. Hayalinizdeki eğitimden ve köy okullarındaki fırsatlardan bahseder misiniz?

Doğada eğitim çok önemli bir fırsat ve birçok özel okul, o ortamları yaratmaya çalışıyor. Bu bakımdan, köy okulları doğanın içinde olduğu için şanslı ancak bu avantajdan faydalanılamıyor. Dersler yine o dört duvar arasında işleniyor. Sınıf mevcudunun az olması da önemli bir avantaj. Küçük kademelerde öğretmen ve öğrenci arasında kurulan bağ çok önemli oluyor. Öğretmen açısından köyde bu bağı geliştirmek, çocukları ve ailelerini tanımak, ilgi alanlarını tanımak ve hangi alanları geliştirmeye ihtiyaçları olduğunu anlamak çok daha kolay oluyor. Birleştirilmiş sınıflarda seviye farklılıklarının olması bir yandan çok zor ama bir yandan da çocukların birbirlerinden bir şeyler öğrenmesi için de uygun bir ortam var. Akademik araştırmalarda, en verimli öğrenme yöntemlerinden birinin çocukların beraber öğrenme hali olduğu, okuma-yazma öğrenmiş bir çocuğun diğerine öğretiyor olması olduğu belirtiliyor. 

Destekçileriniz kimler?

Mentörluk hariç yaptığımız faaliyetlerin fon kısmındaki ana destekçisi Sabancı Vakfı. Şu anda üç vakıftan destek alıyoruz. Çocuk Atölyeleri Programı için EMpower Vakfı ve Dalyan Vakfı’ndan da destek alıyoruz. Sivil Toplum için Destek Vakfı’ndan ise kapasite geliştirme desteği alıyoruz. Bunların dışında bireysel bağışlarımız var ancak bunu artırmamız gerekiyor. 

Özel sektörle ilişkilerimiz biraz daha kısıtlı, şu ana kadar ufak çalışmalar yaptık.  Genellikle firmalar, kendi çalışanlarını gönüllü olarak köye götürmek istiyorlar ama KODA olarak projeleri tek seferlik yapmıyoruz. Kamu kurumlarında ise çalıştığımız her bölgede MEB protokolü yaparak ilerliyoruz. Sıkı bir bağlantımızın olduğu MEB Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü ile protokolümüz var. Belediyelerle de zaman zaman bahar aylarında yaptığımız şenliklerde çalışmalarımız oluyor. 

Olgunlaştırdığımız programları yaygınlaştırmak için her türlü bağlantılar, bireysel ve kurumsal düzenli bağışlar ile fon kaynakları bizim için çok önemli. KODA’yı daha fazla görünür kılmak istiyoruz.  

Son olarak, Köy enstitüleri hakkında düşünüyorsunuz? Bu tarz bir eğitimden geçebilir mi? 

O zaman için inanılmaz bir fikir olduğunu ve uygulamanın çok etkileyici bir hikayesi olduğunu düşünüyorum. Şu an bahsettiğimiz konular, köy enstitülerinde de varmış. Bugüne uyarlanması çok mümkün değil ama oradan öğrenebileceğimiz çok şey var. 

Kerem Efendioğlu
ADMINISTRATOR
PROFİL

Posts Carousel

En Son Makaleler

Videolar