“Suçlu çocuk yoktur, suça sürüklenen çocuk vardır”

“Suçlu çocuk yoktur, suça sürüklenen çocuk vardır”

YÖRET Vakfı’nın gerçekleştirdiği Online Merak Ediyordum Öğrendim Dizisi’nin 30 Eylül’deki söyleşisinin konusu “Çocuk ve Suç” oldu. Söyleşide Adli Bilimler Doktoru Fulya Giray Sözen; Türkiye’deki çocuk adalet sistemini, suça itilen çocukların ortak noktasından ve kurumlarda bulunan çocukların durumunu anlattı.

Suçun; içinde kurbanlarının, tanıkların, mağdurların olduğu, kolluğu yasaları ilgilendiren ve çoğu zaman başka suçlarla da ilintili toplumsal bir olgu olduğunu ifade eden Sözen, “Genellikle bir sürecin sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle çocuk suçluluğundan bahsederken arkada yatan süreci anlamak gerekiyor. Çocuklar adalet sisteminde mağdur, tanık ve sanık olarak karşımıza çıkabiliyor. Adalet sistemine girdiklerinde savcı, hâkim, polis, jandarma, sosyal hizmet uzmanı ve ruh sağlığı uzmanıyla temas etmek zorunda kalabiliyorlar. Bu temaslar da duygusal olarak zorlayıcı oluyor ve travma yaratabiliyor. Adalet sistemi çocuklar için ürkütücü, mahkeme ortamı onları çok korkutuyor. Türkiye’de son 40 yıldır, çocuk suçluluğu yetişkin suçluluğundan farklı ele alınıyor. Günümüzde çocuk mahkemeleri ve çocuk cezaevleri var. Bunlar, Türkiye’nin Çocuk Hakları’na imza atmasının sonuçları. Ancak, hala ideal seviyede değil” dedi.

“Türkiye’de cezai ehliyet 12 yaşında başlıyor”

Çocuk suçluluğu konusunda her ülkenin değerlendirmesi farklı olduğunu belirten Sözen, “Türkiye’de 12 yaşın altında bir çocuk suç işlediğinde, yasalar cezai ehliyetinin olmadığını kabul ediyor ve çocuğun ihtiyaçları analiz edilerek barınma, danışmanlık, eğitim gibi farklı tedbirler alınıyor. Çocuk 12 yaşından büyükse yargılanabiliyor. 12 ila 15 yaş arasında, çocuğun fark etme ve sorumluluk aşaması değerlendiriliyor. Temel iki kriter, çocuğun işlediği suçun anlam ve sonuçlarını kavrayabilip kavrayamadığı ve davranışlarını yönlendirip yönlendiremediği. Çıkan cezai ehliyet değerlendirmesi sonucu cezasında indirim olup olmamasına karar veriliyor. Bu iki kavramın gelişmesi aile, çevre, okul, göç gibi birçok etmene bağlı. Dolayısıyla, bu kadar çok etkenle değerlendirme yapılırken çocuğun suça itildiğini kabul etmek gerekiyor. Ancak, hukuk sistemi psikolojiye yeni yeni alıştığından, hakimlerde, savcılarda ve genel olarak adalet sisteminde bir direnç var” şeklinde konuştu.

“Hala cezalandırıcı adalet bakış açısı mevcut”

Türkiye’deki sistemin cezalandırma üzerine kurulu olduğunu anlatan Sözen, “Sistem, bu durum nasıl onarılabilir, ortaya çıkmadan nasıl önlenebilir ya da müdahale edilebilir bakış açısından bakmıyor. Hala cezalandırıcı adalet bakış açısı mevcut. Suç ortaya çıkmadan onaran ya da suçun sorumluluğunu almayla ilgili inisiyatif veren bir sistem yok. Bunu cezaevlerinden anlayabiliriz. Yaptıklarının sorumluluğunu alan ve pişman olan kişiler yok. Bu farkındalığı oluşması için birtakım psikososyal çalışmalar ve desteklerle emek verilmesi gerekiyor. Bu sağlanamadığında yapılan tek şey insanları belli bir süre bir yere tıkmak ve ardından tekrar salıvermek oluyor” dedi.

“Arka plandan gelen birçok psikososyal, duygusal geçmiş var”

Suça itilen çocukların ortak noktalarına değinen Sözen, “İhmal ve istismar öyküsü, anne-baba ilgi ve sevgisinden yoksunluk, sokak geçmişi, erken yaşta çalışmak zorunda kalmak, okul terki, farklı suç geçmişleri, erken dönem bağlanmasında sorunlar, madde kullanım geçmişi, ailede alkol, psikiyatrik sorunlar gibi durumlar adalet sistemi içine giren çocuklarda ortak nokta olarak karşımıza çıkabiliyor. Bu çocukların suç işlemesinde arka plandan gelen birçok psikososyal, duygusal geçmiş var. Bu ortak noktalar travmatik deneyimler ve gelişimlerinin çok üzerinde yaşadıkları hayat tecrübeleri. Yani, çocuk tek başına bir canlı olarak dünyaya gelmiyor, sosyal bir çevreye doğuyor. O yüzden suçlu çocuk yoktur, suça itilen, sürüklenen çocuk vardır” ifadesinde bulundu.

Kurumlarda kalan çocuklar hangi sorunlarla karşılaşıyor?

Türkiye’deki çocuk ceza adalet sisteminden de bahseden Sözen, “12-18 yaş arası tutuklu ve hükümlü çocuk sayısı iki bin 500 ila üç bin arasında. Ayrıca, 0-6 yaş arası ortalama 800 çocuk annesiyle birlikte cezaevlerinde kalıyor. Ankara, Diyarbakır, Hatay, İzmir, Kayseri, Tarsus ve İstanbul’da olmak üzere toplam yedi çocuk ve gençlik kapalı ceza infaz kurumu var. Ankara, Elazığ, İzmir ve İstanbul’da olmak üzere de dört eğitim evi mevcut. Kurumlarda kalan çocuklar hukuki haklarını bilmiyor, eğitim kesintisi yaşıyor, sağlık haklarında sorunları var, şiddete maruz kalıyor ya da tanıklık ediyor, farklı suç alt gruplarıyla tanışıyor, işledikleri suçun sorumluluğunu üstlenmeye yönelik bir sağaltımdan yoksunlar ve BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin yaşama, gelişme, korunma ve katılım gibi temel ilkelerinde hak kayıpları yaşıyorlar. Aynı zamanda çocukların avukarlarla ilişkileri sorunlu ya da yetersiz, aile teması eksik ve akranlarıyla teması sınırlı ya da sorunlu” açıklamalarında bulundu.

Posts Carousel

En Son Makaleler

Videolar