Özel Dosya: Afet dönemi ve sonrasında çocuk olmak

Özel Dosya: Afet dönemi ve sonrasında çocuk olmak

Cumhuriyetin 100. yılına yaklaşırken, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılış yıldönümü olarak kutlanan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı vesilesiyle DoktorTakvimi Uzm. Kl. Psk. Helin Funda Karakılıç, Türk Eğitim Derneği İstanbul Temsilcisi Esra Altun ve Tohum Otizm Vakfı Genel Müdürü Burçak Karakaya ile birlikte afet dönemlerinde çocuk olma deneyimini, böyle dönemlerde çocukların haklarını ve iyi olma halini korumak için nelerin yapılabileceğini ve onları bilinçlendirmek için okul ve eğitim sisteminin rolünü tartıştık.

Geçirdiğimiz zor günlerin ardından yarınların kurucusu olacak çocuklarımızın iyileşmesine katkı sağlamayı umut ediyor, tüm çocukların temel haklarının korunduğu ve eşit imkanlara sahip olduğu bir dünya inşa edebilmek için çalışmayı borç biliyoruz.

DoktorTakvimi Uzm. Kl. Psk. Helin Funda Karakılıç: “Duygusunu anlayabildiğimizi çocuğumuza yansıtmak oldukça önemli”

Çocuklar deprem gibi büyük felaketlerden nasıl etkileniyor? Yetişkinlerden farklı olarak deneyimledikleri problemler neler?

Her çocuğun biricik olduğunu düşünürsek depreme verilen yanıtların da kişiden kişiye değişkenlik gösterdiğini söyleyebilirim. Bazı çocuklar için travmatize olmadığı için herhangi bir tepki vermeyebilirler. Ancak, yaşamın herhangi bir dönemindeki çocukların çoğu doğal afetler sonucu oluşan korku, dehşet ve çaresizlik duygularını yaşayabilmekte. Ancak çocuklar bulundukları gelişimsel düzey ve yetersiz yaşam tecrübeleri nedeniyle doğal afetleri yetişkinlerden farklı yorumlayıp farklı bazı tepkiler geliştirebilirler. Doğal afetlere bağlı olarak yaşanan travma çocukluk döneminde rastlanan stres döneminden farklıdır. Çocuğun zihinsel ya da fiziksel olarak olaya hazırlanması mümkün değil. Çocuk için algılanan bu durum sıra dışı ve bilinmezliğe dair bir dehşet hissi yaratır. Travma üzerinden çok uzun süre geçse bile belirli ışık, ses, koku hatta lezzetler bu deneyimi etkili biçimde hatırlatabilir. Hafif bir gürültü bile çocuğun tüm travma yaşantısını hatırlamasına neden olan tetikleyici rolü üstlenebilir. Bazen çocuk sevdiği bir şeyle uğraşırken bile bu şekilde tetiklenebilir. Travma sonrasında görülen tetikleyici faktörler sadece korku ve endişe ile sınırlı değil. 1988 depreminden sonra çocuklar üzerinde yapılan bir araştırmada çocukların titreşimden, yeni bir depremden, karanlık, yalnızlık, ölüm, yabancılar ve hayvanlardan korktukları saptanmıştır.

Ayrıca yaşanılan doğal afet çocuğu bir süre ebeveyninden ayırabilir. Bu ayrılık çocuğun endişelenmesine ve kendisini savunmasız hissetmesine sebep olabilir. Bu sebeple, çocuk bu olayın yinelenebileceğinden ve bu sefer ailesini bulamamaktan korkabilir. Doğal afete bağlı olarak yaşanan travmadan sonra küçük bir çocuk, bir sonraki beslenme ihtiyacını nereden ve nasıl geleceği noktasında endişe duymazken en sevdiği oyuncağını kaybettiği için endişelenebilir. Tetikleyici hatıralar birer fotoğraf karesi gibi görsel ve duyusal bilgiyi dondurarak geçmişteki imge içine yerleştirir. Bu hatıralar , çocukların oyunlarında, olaylara ya da travmayla ilgili kişilere verdikleri tepkilerde çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. Elbette ki farklı yaş dönemine göre çocuğun farklı tepkiler verebileceğini söyleyebiliriz. Bazı çocuklar sık soru sorabilir, oyunlarını yineleyebilirler. Kazanılmış becerilerde gerileme (regresyon) görebiliriz. Altını ıslatma, parmak emme gibi. Ebeveynleriyle sürekli birlikte olmayı dileyebilirler. Dikkat, odaklanma, iştah, uyku güçlükleri yaşayabilirler. Bu süreci çok yoğun deneyimleyen çocuklarda; travma anıyla ilgili sahneleri zihninde tekrar canlandırma, kaçınma davranışları sergileme, aşırı hareketlilik ya da tam tersi kapanma, içe dönme davranışları sergileme, sürekli tetikte olma, dehşet oyunlarında takılma gibi durumlar gözlemlenebilir. Böylesi bir durumda uzman desteği almak oldukça önemlidir.

Deprem bölgesindeki çalışmalar yapan gönüllü ve görevlilere depremzede çocuklara yaklaşım konusunda neler önerirsiniz?

Aslında çok sorulan ve yanıtı da değişken bir soru. Çünkü yanıt bir yandan çocuğun yaşı, kapasitesi, psikolojik dayanıklılığı gibi kendi özelliklerine bağlıyken bir yandan da depremi nerede ve ne şekilde yaşamış olduğu, ne kadar etkilendiği gibi deprem deneyimine göre çok farklılaşır. Hatta bu saydıklarımızın çeşitli bileşimlerine göre değişir. Benzer özellikte iki çocuk benzer deprem deneyiminde bile çok farklı etkilenmeler yaşayabilir. Bir çocuğun travmatize olup tedavi gerektiren durumu, bir başkası çok daha hafif atlatabilir. Yani her çocuk gibi deprem deneyimi de biriciktir. Her örnek kendi içinde değerlendirilmelidir. Her derde deva formüller olmadığı gibi her deprem yaşayan çocuk travmatize olur da diyemeyiz. Dolayısıyla burada genel geçer doğrulardan söz ettiğimizi belirtmek isterim. Hem bireysel hem de toplu olarak yaşamı tehdit eden, insanın değer verdiği her şeyi yitirme riskini ifade eden deprem yaşantısı sonrasında ortaya çıkan ruhsal belirtilerin yakınmaların; niceliği, niteliği, şiddeti, süresi, yaş, cinsiyet, kişilik yapısı ve içinde yaşanılan yakın çevre koşulları ile yakından ilişkilidir. Çocuğun yaşadığı felaketin, acının, sosyal çevresinde yer alan iki önemli kurum olan aile ve okul tarafından anlaşılması, paylaşılması, kaynaklardan alacağı destek, dayanışma ve yardım yaşadıkları ile baş etmesinde ve hayatına devam etmesinde son derece önemlidir. Çocukları dinlemek ve duygularını onaylamak oldukça önemlidir. Çocukların depremden sonra pek çok soruları ve endişeleri olabilir. Çocuklarla iletişim kurarken “Bir şey yok, hiçbir şey yok, korkma, sakin ol” gibi mevcut durumu inkâr eden söylemlerden uzak durulmalıdır. Çocuğa neler olduğu basitçe açıklanmalı kısa ve somut ifadelerle durum açıklanmalıdır. Çocukların duygularını ifade edebilmeleri için sanat, müzik veya diğer yaratıcı etkinliklerle durumu ve duygularını ifade etmeye teşvik etmek önemlidir.

Bu süreç, depremi ikincil olarak deneyimleyen çocuklar için de oldukça zordu. Depreme birincil olarak maruz kalmayan çocuklara yaklaşım nasıl olmalı? Çocuklardan gelen doğal afetler ile ilgili soruları cevaplarken aileler nelere dikkat etmeli?

İkincil travma, adından da anlaşılacağı gibi travmatik olaya doğrudan maruz kalan değil, olaya şahit olan ya da yazılı-görsel medya aracılığıyla olayı izleyen kişilerin “travmatize” olması anlamına gelir. İkincil travmaya maruz kalan çocuklarda birincil travmaya maruz kalmış çocuklarda olduğu gibi benzer semptomlar görülebilir. Kaygı, korku, çaresizlik ve mutsuzluk gibi duygular ağır basar. Eğer bir çocuk izlediği haberlerden, duyduklarından veya ebeveynlerinin kontrol edemediği yoğun duygularından çok fazla etkilendiyse yetişkinlerden gelecek mantıklı ve sözel açıklamaları dinleyecek durumda olmayabilir. Bu noktada yapılabilecek ilk şey “çocuğa izin verdiği ölçüde temas edebilmek.” Sarılmak, omzuna dokunmak, belki el ele tutuşup, çocuğun mesafesine inip gözlerine bakarak “ben buradayım, senin yanındayım ve şu an güvendeyiz” gibi şefkatli ses tonu, kısa ve net ifadelerle onun yanında olunduğunun belirtilmesi kaygısı ile baş edebilmesine yardımcı olacaktır. “Çok korktuğunu görüyorum, bu durum seni mutsuz hissettiriyor” gibi cümleler kurarak ebeveynler, duygularını anladıklarını onlara gösterebilmeli. Burada “Ben de korktum ve çok şaşırdım gibi” kendi duygularını da yalın ve sade ifadelerle çocuklara açmak daha çok etkili olabilir. Dikkat edilmesi gereken asıl konu “Bir daha asla böyle bir şey yaşanmayacak” şeklinde tutulması mümkün olmayan sözleri çocuğa söylememek. Çünkü çocuklar tekrar bir deprem yaşandığında ebeveynlerine dair güvensiz hissedebilir ve öfkelenebilirler. Bir diğer önemli nokta ise evdeki rutinlere devam edebilmek. Anne ve baba rutinlere devam edebiliyorsa, evdeki durum stabil devam edebiliyorsa çocuk da daha kolay adapte olabilecektir. Bu gibi durumlarda çocukların yemek yeme, uyku gibi rutinlerini bozmamak gerekir. Özellikle uykuya geçiş aşamasında iyileştirici hikayeler okuyarak çocuklara duygusal destek verilebilir.

Çocuğu sakince dinlemeliyiz. Sorgulamadan, yorum yapmadan, önerilerde bulunmadan, teselli etmeden, anlattığı kadarını dinlemek ama sadece ve sakince dinlemek en uygunudur. Öncelikle, ayrıntıya girmeden yanıt verilmeli. Depremin bir doğa olayı olduğu, yer kabuğunun hareketlerinden kaynaklandığı, aslında korkutucu olsa da kendi başına çok da tehlikeli ve zarar verici olmadığı söylenmeli. Doğru yerlere, uygun binalar yapılır, gerekli önlemler alınırsa büyük bir zarar görmeyeceğini kısa ve basit cümlelerle, ayrıntıya girmeden anlatılmalı ve çocuğun sorularıyla sınırlı olarak ayrıntılandırılmalıdır. Örneğin; “Dünyamız yemyeşil ormanları olan, masmavi denizleri olan bir gezegen… Biliyor musun çok uzun zamandır burada insanlar yaşıyor… Hayvanlar yaşıyor… Bitkiler yaşıyor… Burada çocukların oynayacakları parklar var, yiyecekleri meyveler var…” gibi iyi hissettirecek bir başlangıç yaparak ardından “Dünyamızın hareketleri var… Dünya güneşin etrafında döner… Kendi etrafında da döner… Deprem de dünyanın hareketlerinden biri. Dünyanın sallanması, yani deprem nadiren olur. Geçtiğimiz gün de böyle bir deprem oldu” gibi süreci aktarabilirsiniz. En çok yapılan hatalardan bir tanesi deprem ile ilgili korkulacak bir şey yok diyerek üzülme mesajı vermektir. Halbuki deprem korkulacak bir şeydir. Duygusunu anlayabildiğimizi çocuğumuza yansıtmak oldukça önemlidir. ‘’Evet, haklısın korkutucu bir süreç yaşıyoruz ama şimdi güvendeyiz ve benim de korkum giderek azalıyor. Bundan sonra çocuğa güvence vermek, duygularına eşlik etmek, umut aşılamak çok önemli.

TED İstanbul Temsilcisi Esra Altun: “Okul, afetlere yönelik toplumsal bilinç ve farkındalığı artırmak için en uygun ortamlardan biri”

Depremzede çocukların sağlıklı gelişimi ve eğitimlerine devam edebilmesi için sizce neler yapılmalı? Siz bu süreçte neler yaptınız ve uzun vadede neler yapmayı planlıyorsunuz?

Öncelikle bu süreçte Derneğimiz bünyesinde Deprem Koordinasyon Merkezi kurularak deprem bölgelerindeki acil ihtiyaçlar belirlendi. Belirlenen ihtiyaçlar doğrultusunda ise bölge okullarımızda binlerce depremzedeye barınma ve yemek hizmeti sunuldu. 3 mutfak ve 1 fırın kurularak günlük 43.500 kişinin yemek ihtiyacı karşılandı. Bölgeye 41 yardım tırı gönderildi. Eş zamanlı olarak afet sürecinde ilgili bölgelerde yer alan burslu öğrencilerimizin takip ve ihtiyaç teminlerine yönelik çalışmalar yürüttük. Öğrencilerimizin eğitimlerine devam edebilmeleri için diğer illerde yer alan okullarımıza misafir öğrenci olarak geçişleri sağlandı. Konaklayacak yeri olmayan burslu öğrencilerimize ve ailelerine okullarımızın olduğu illerde konaklama imkânı sağlandı. Depremzede öğrencilerimizin, yatılı olarak yer aldığı okullarımız, ekip uzmanlarımız tarafından düzenli olarak ziyaret edildi. İlgili ziyaretler kapsamında öğrencilerimize psiko-sosyal destek çalışmaları uygulanmakta ve temel ihtiyaçlarının karşılanmasına dikkat edildi. 

Bunların yanı sıra; deprem mağduru öğrenciler için Afet Bursu Programımızı oluşturduk. Afet bursumuz kapsamında okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise düzeyinde bulunan, ebeveyn kaybı yaşamış deprem mağduru çocuklarımıza nakdi burs, psikososyal ve akademik destek sağlanacak. Öğrenciler adına yapılacak burs başvuruları Türk Eğitim Derneği resmî web sayfası ve Millî Eğitim Bakanlığı tarafından bizlere iletilen listeler üzerinden sağlanmaktadır. İlgili kapsamda Millî Eğitim Bakanlığı ile tarafımızca protokol imzalanmış ve tespiti sağlanan öğrencilerimizin lise sonunda kadar desteklenmesi kararlaştırıldı. Afet bursumuz kapsamında öğrencilerin sağlıklı gelişimlerinin desteklenmesi ve eğitim hayatlarına devam edebilmeleri için müdahale programları geliştiriliyor. Bu doğrultuda psikiyatri, psikoloji ve çocuk gelişimi alanlarında akademisyen ve uzmanların yer aldığı bir Danışma Kurulu oluşturulmuştur. Danışma Kurulu ve Genel Merkez Uzmanlarının liderliğinde TED Ekosisteminde yer alan gönüllü ağının da desteği ile en kısa sürede saha çalışmalarının başlatılması hedefleniyor. Özet olarak, öğrencilerimize eğitim hayatları boyunca eşlik edebileceğimiz uzun soluklu bir burs programı yürütmeyi planlamaktayız. 

Böyle büyük afetlerin yıkıcı etkisini azaltmak için gelecek nesillerin eğitimi oldukça kıymetli. Sizce afet ile mücadelede eğitim sistemi nasıl bir rol oynayabilir? Siz neler önerirsiniz? 

Son yıllarda dünya genelinde salgınlar, seller, orman yangınları, depremler gibi afetlerin sayısı hiç olmadığı kadar artıyor. Yaşanan her türlü afet eğitim öğretim süreçlerinin sekteye uğramasına neden oluyor. Ülkemizde yakın geçmişte meydana gelen yıkıcı depremler, seller ve orman yangınlarını hatırladığımızda pek çok afet türünün yaşandığı bir afet ülkesi olduğumuzu tahmin etmek hiç zor değil. Küresel Risk Endeksi’ne göre Türkiye 191 ülke arasında 45’inci sırada “yüksek riskli” ülkeler arasında yer alıyor. Hiç şüphesiz afetlerin yol açtığı bu kriz durumlarından en çok etkilenen grupların başında çocuklar geliyor. Her yıl yaklaşık 175 milyon çocuğun eğitiminin bir afet nedeniyle kesintiye uğradığı tahmin ediliyor. UNICEF’in verilerine göre ülkemizde 6 Şubat 2023’te meydana gelen depremlerde ise okul çağındaki yaklaşık 4 milyon çocuk etkilendi. Bu noktada eğitim sistemlerine, çocukların ve içinde bulundukları toplumların bu olağanüstü durumlara karşı direncini artırmada ve önlenebilir tehlikelerin afete dönüşmesini engellemede önemli roller düşüyor. 

Okul, afetlere yönelik toplumsal bilinç ve farkındalığı artırmak için en uygun ortamlardan biri. Okullarda afet bilinci ve kültürünün geliştirilmesi için afet riskini azaltma eğitimleri yoluyla çocuktan başlayarak aile ve en genelde topluma ulaşılabilir. Bunun yanı sıra öğretim programlarında bir yandan yaşam becerileri teşvik edilerek diğer yandan afete hazırlık, sürdürülebilir kalkınma ve çevre ile ilgili konular ve kazanımlar öne çıkarılabilir. Özellikle erken yaşlardan itibaren çocuklara kazandırılacak adalet, güven, sorumluluk, çevre bilinci gibi etik değerler, toplumsal olarak tutum ve davranış değişikliği sağlamaya, afetlere karşı daha dirençli bir toplum oluşturmaya katkı sağlayabilir. Böylesine topyekûn bir anlayış değişikliği ile gelecekteki olası tehlikelerin afetlere dönüşmesi engellenebilir. 

COVID-19 salgını süresince yaşananlar, bize eğitim sistemlerinin beklenmedik kriz durumlarına karşı dayanıklı ve esnek öğrenme ve öğretme çözümleri geliştirmek üzere hazırlıklı olması gerektiğini gösterdi. Dolayısıyla, gelecekte yaşanabilecek olası doğal afet ve salgın gibi durumlarda eğitim öğretimin sürdürülmesi, öğrenme kayıplarının azaltılması ve öğrencilerin sosyo-duygusal ihtiyaçlarına yanıt verilebilmesi için önceden hazırlanmış eğitimde acil durum eylem planlarına ihtiyaç olduğu açık. Bu planlar, mutlaka eğitim öğretimin kesintiye uğramasından en fazla etkilenen dezavantajlı grupları da kapsayıcı olmalı. Son olarak, elbette eğitim sistemleri öğretmen ve öğrencilerin devam etme motivasyonu olmadan krizlerle başa çıkamaz. Dolayısıyla öğrenci ve öğretmenlerin ihtiyaçları doğrultusunda desteklenmesi ve güçlendirilmesi de eğitim sistemlerinin krizlerle başa çıkmasında önemli bir yere sahip.

Tohum Otizm Vakfı Genel Müdürü Burçak Karakaya: “Afetlere yönelik çalışmalar yaparken otizm gibi gelişim farklılıkları olan bireyleri de kapsayan eylem planları yapılmalı”

Afetler çocuklar için çok zorken özel ihtiyaçlara sahip çocuklar için daha da zor olabiliyor. Otizmli çocukların ve ailelerin böyle zamanlarda ne gibi konularda desteğe ihtiyacı oluyor? Siz neler yaptınız ve kaç çocuğa ulaştınız?

Otizmli bireyler yangın, sel deprem gibi afet ve acil durumlardan diğer bireylere göre 3-4 kat daha fazla etkilenebiliyor. Bu tür afetlerden sonra sahada onlara yardım etmek isteyen görevli ve gönüllülerle kolayca iletişim kuramama, taleplerini dile getirememe, alışık oldukları düzenlerinin bozulması, aile bireylerinin ya da tanıdıkları, bildikleri insanların afet nedeniyle hayatını kaybetmesi gibi baş etmesi zor olaylarla karşılaşırlar. Bu karmaşıklık nedeniyle huzursuzluk, ağlama, bağırma veya kendine zarar verme gibi davranışlar sergileyebilirler. Otizmli bireyler; ses, gürültü, koku, ışık gibi uyaranlara, bazen temas etme ve kalabalıkta olma gibi durumlara karşı aşırı hassasiyet gösterebilir. Mevcut şartlar düşünüldüğünde deprem bölgesinde bu durumları kontrol etmek oldukça zor. Bununla birlikte otizmli çocukların en önemli ihtiyaçları eğitime devam edebilmeleri çünkü otizm için günümüzde bilimsel olarak bilinen en etkili yol, yoğun ve nitelikli özel eğitimdir.

Tüm bu durumlar göz önünde bulundurulduğunda ihtiyaçlarının ivedi biçimde karşılanmasına, yeni alışkanlıklar kazanabilecekleri ve aileleri ile birlikte güvenle yaşayabilecekleri yerleşik bir yaşam alanına ve bir an önce eğitimlerinin kaldığı yerden devam etmesine ihtiyaçları var. Ayrıca bölgedeki şartları da düşündüğümüzde çok fazla görevli ve gönüllü mevcut. Bu kişilerin otizmli çocukları tanımaları, otizmli çocukların iletişim ve davranış özelliklerini bilmeleri ve bu özelliklere göre iletişim kurmaları da önemli. Örneğin otizmli çocuklara destek veren bir görevli veya gönüllü somut, kısa ve net cümleler kullanması gerektiğini, dokunmadan önce izin alması gerektiğini veya konuşamayan otizmli bireylerle de karşılaşabileceğini bilmelidir.

Tohum Otizm Vakfı olarak depremlerin ardından bölgedeki otizmli çocuklara, ailelerine, kamu görevlilerine ve sahadaki arama kurtarma ekiplerine destek olmak için çalışmalarımızı başlattık. Arama kurtarma ekiplerine yönelik otizmli bir çocuğu nasıl tanıyabileceklerini ve otizmli çocuklara nasıl davranmaları gerektiğini anlatan bilgilendirici bir kılavuz oluşturduk. Bu kılavuz ile 30.693 kişiye ulaştık. Kılavuzumuza web sitemizden ulaşabilirsiniz. Afet ve acil durumlarda otizmli bireylere ve ailelerine nasıl yaklaşılması gerektiğini uzmanların aktarması için webinarlar gerçekleştirdik. Bölgedeki otizmli çocukların ailelerinden gelen talepleri karşılamak için bir dayanışma hattı açtık. Bu dayanışma hattı üzerinden yaklaşık 400 aile bizlere ulaştı. Depremden etkilenen otizmli çocukların aileleri temel gereksinimlerini bizlere ilettiler, bu gereksinimleri kamu kurumları, yerel STK’lar ve bölgedeki gönüllüler aracılığı ile karşılamaya çalıştık. Hattımıza hala telefonlar gelmektedir. 0-18 yaş aralığındaki otizmli çocuklar için Eğitici Oyuncak Kiti ve Teknolojik Eğitim Kiti oluşturduk. Malatya ve Hatay’daki yaklaşık 300 çocuğa iletilmek üzere sahaya kitlerimizi gönderdik. Hedefimiz deprem bölgesinde yer alan 11 ilde 2700 çocuğa ulaşmak.

Milli Eğitim Bakanlığı ile yürüttüğümüz “Sınıf Donanımı Projemiz” ile ilgili çalışmalarımızı deprem bölgesine ve depremden yoğun göç alan illerimize yönlendirdik. Bu proje kapsamında otizmli çocukların da eğitim aldığı ülkemizdeki 164 özel eğitim sınıfına eğitim ve materyal desteği verdik. Sınıf Donanımı Projemiz kapsamında 25 Nisan’da Adana’da, 26 Nisan’da Mersin’de 1’er özel eğitim sınıfına materyal ve eğitim donanımı sağlayacağız. Bu okullarımızdaki idareciler, öğretmenler ve okul çalışanları için de “Afet ve Acil Durumlarda Otizmli Bireyler” adlı bir eğitim de planladık. Ayrıca önümüzdeki süreçte Hatay, Adıyaman, Kahramanmaraş ve Malatya’da da oluşturulacak Konteyner kentlerdeki okullara özel eğitim konteyner sınıfları oluşturma projemiz için çalışmalarımızı sürdürmekteyiz.

Otizmli gibi özel ihtiyaçlara sahip olan çocukların afet zamanlarında sağlıklı gelişim ve eğitimlerine devam edebilmesi için neler yapılmalı? Kamu, özel sektör ve STK’lara neler önerirsiniz?

Öncelikle ihtiyacımız olan afetlere yönelik çalışmalar yaparken otizm gibi gelişim farklılıkları olan bireyleri de kapsayan eylem planları yapılmalıdır. Arama kurtarma ekipleri ve diğer görevliler kesinlikle otizmli bir bireye nasıl müdahale etmeleri gerektiğini bilmelidir. Afetlerden sonra ise bölgeden ayrılmak isteyen otizmli çocuklarla ailelerine öncelik verilmeli. Benzer biçimde otizmli çocuklar ve aileleri konteynere yerleştirilmesi gereken öncelikli gruplar arasında yer almalıdır. Otizmli çocukların eğitiminin uzun sürelerle aksaması sahip oldukları becerilerin yavaşlamasına, rutinlerinin bozulmasına ve yeni beceriler öğrenememelerine neden olabilir. Bu nedenle bu ihtiyacın nasıl giderileceği afet dönemlerine yönelik oluşturulacak eylem planında mutlaka olmalı. Bununla birlikte ebeveynler ve öğretmenler de otizmli bireyleri afetlere hazırlayıcı beceriler öğretmeliler. Bu becerileri ve bilgileri edinmek için bizim de paydaşı olduğumuz “Öğreniyorum ve Sınırlarımı Aşıyorum Projesi”nin e-öğrenme platformunu inceliyebilirler. Bu platformda yangın, deprem, sel gibi afetlerden sonra ne yapılması gerektiği sosyal öyküler ve videolara ulaşabilirler.

Afet sonrasında ise öncelikle depremden kaç otizmli bireyin etkilendiği tam olarak bilinmelidir. Kamu her yaştan kaç bireyin depremden etkilendiğini ve mevcut şartlarının ne olduğunu bir an önce belirlemelidir. Bu veriye göre otizmli bireylerin ve ailelerinin birincil ihtiyaçları, sağlık ihtiyaçları ve eğitim ihtiyaçları karşılanmalı. Bu ihtiyaçların karşılanması için kamunun ve STK’ların birlikte hareket ederek projeler üretmeleri, özel sektörün de bu çalışmaları desteklemesi oldukça önemlidir. Otizmli bireylerin güvenli bir yaşam alanında kalması ve kendisi için yeni alışkanlıklar, rutinler geliştirmesi için bir an önce konteyner kentlere yerleştirilmesi gerekir. Sahada otizmli çocukların eğitimlerinin sürmesi için gerekli fiziki düzenlemeler, eğitim malzemeleri, öğretmen desteği ve nitelikli eğitim şartları bir an önce sağlanmalı. Otizmli çocuklar arasında ilaç kullanan ve düzenli olarak doktor kontrolünde olması gerekenler de bulunabilir. Bu nedenle kamu, düzenli olarak sağlık taraması da yapmalı.

Posts Carousel

En Son Makaleler

Videolar