Gıdanın geleceği: Biyoteknoloji

Gıdanın geleceği: Biyoteknoloji

Hepimiz genetiği ile oynanmış gıdaları tüketiyoruz ve bu, modern hayatın bir gerçeği olarak kaçınılmaz bir durum. Dünya genelinden yüzde 100 organik yaşam tarzı sürdürebilen çok az insan olabilir ve bunların çoğu yaşamlarının bir evresinde soya, buğday ürünleri ve genetiğiyle oynanmış mısır gibi gıdaları mutlaka tüketmiştir.

Gezegeni beslemek için artan bir arz ve talep sorunu olduğu gerçeği yeni değil, ancak yeni olan tüketicilerin sorunun kapsamını yeni yeni anlamaya başlamaları.

Küresel gıda krizi dünya genelinde sessizce yaygınlaşırken, girişimciler sürdürülebilir çözümler için yenilikçi uygulamalardan yararlanabilir.

Et sorunu var

Günümüzde yalnızca Amerika Birleşik Devletleri’nde yılda 24 milyon ton et ve 91 milyon ton kilo süt üretiliyor. Küresel olarak gıda üretimi gezegendeki sera gazı emisyonlarının yüzde 25’inden sorumlu.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre, yalnızca et ve süt ürünleri üretimi küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 14,5’ini oluşturuyor.

Batı tarzı et ağırlıklı diyetler dünya genelinde popüler hale geldikçe, 8 milyarlık nüfusun ihtiyaçlarının hayvansal gıdalarla sağlanamayacağı açık bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor.

Doğanın yaratabileceği her şey biyolojiktir.

Biyoloji, gelecek nesillerin sürdürülebilir biyo-üretimi olarak şekilleniyor.

Google’ın eski CEO’su Eric Schmidt tarafından kurulan hayırsever bir girişim olan Schmidt Futures’ın yakın tarihli raporunda, küresel biyo-ekonominin gelecekteki değerinin 4 ila 30 trilyon dolar arasında olacağını tahmin ediliyor.

Biyoteknolojiyi gıda üretiminde kullanmak istiyor muyuz?

Biyoteknoloji, gıda üretimi ve yemek yapma şeklinin değiştirilmesini sağlayarak, milyarlarca insanı besleyebilmenin yolunu açıyor.

Örneğin yüzyıllardan bu yana üretilen peynir, uzun yıllar bebek ineklerin mide zarı kullanılarak elde edilen peynir mayası ile çeşitli türlerde üretildi. Yirmi yıl önce Pzifer şirketinin genetik mühendisleri, peynir mayası genini izole edip, bu geni başka bir bakteriye yerleştirerek ve basitçe mayalayarak, peynir üretiminde kullanılan fermentasyonla üretilen kimozini (FPC) keşfettiler.

Günümüzde biyoteknolojinin mucizesi olarak kabul edilen FPC, Kuzey Amerika ve Avrupa’da tüketilen peynirin büyük çoğunluğunu oluşturuyor. Bu üretim şekli et ve süt üretiminde büyük bir radikal değişime yol açtı.

Gıda alanında son derece başarılı işlere imza atan ve öncülük eden Beyond Meat ve Impossible Foods gibi biyoteknoloji şirketlerinin gıda girişimlerini dikkate almanın zamanı geliyor.

Rekombinant gıdalar (genetik mühendisliği ile üretilen gıda), giderek daha çok hayatımıza girmeye başlıyor. Örneğin Perfect Day şirketi, peynir altı suyu proteini kullanarak dondurma imal ediyor. İnekler olmadan yapılan bu yenilikçi üretimin sürdürülebilir ve verimli bir şekilde yürütülmesi ancak biyoteknoloji ile sağlanabilir.

Bu şirketler, günümüz dünyasında iklim, sağlık ve sürdürülebilirlik sorunlarına çözümler bulmak amacıyla çalışırken, sadece karlılık düşüncesiyle yola çıkmıyor, aynı zamanda gezegen ve insanlık için kritik konulara odaklanıyor.

Yeni iş imkanları

İş imkanları yaratma konusunda insanlar her zaman başarılıdır. Biyoteknolojinin genişlemesiyle birlikte bir milyon yeni iş sahasının ortaya çıkacağı belirtiliyor.

Yapay et çiftliklerini yönetecek teknisyenler, yazılım uzmanları, robotik uzmanlar, ürünü işletecek, nakledecek insanlar, ürün tadımcılar, değerlendiriciler ve öncelikli olarak gıdanın biyolojik üretimini sağlayacak olan uzmanlar geleceğin iş alanlarını temsil ediyor.

Sonuç olarak, biyoteknoloji modern tarımı mümkün kılacak. Giderek daha fazla çiftçi teknolojik açıdan bilgi sahibi olma ve aynı zamanda yenilikçi harekete uyum sağlama zorunda kalacakları bir geleceğe doğru ilerliyor.

Kaynak:

https://www.entrepreneur.com/article/426315

Posts Carousel

En Son Makaleler

Videolar