“Depremzede sanatçılarla dayanışmak için her zaman hazırız” 

<strong>“Depremzede sanatçılarla dayanışmak için her zaman hazırız”</strong> 

Leyli Sanat Derneği’nin Yönetim Kurulu Başkanı Ufuk Yeşil ile buluşmamızda derneğin kuruluş hikayesi, faaliyetleri, 29 Nisan Dans Günü’nde gerçekleşecek deprem dayanışma gecesi ve sanatçıların ihtiyaçlarına dair bir sohbet gerçekleştirdik. 

29 Nisan Dans Günü’nde gerçekleşecek olan dayanışma gecesi ile ilgili ayrıntılı bilgiye https://leylisanat.org/istanbulda-bulunan-danscilara-acik-cagri/ ulaşabilirsiniz. 

Leyli Sanat Derneği’nin kuruluş hikâyesinden ve amacından bahsedebilir misiniz? Derneğinizin ismi nereden geliyor? 

Leyli Sanat, 2017 Aralık’ta fikir olarak ortaya çıkan, çevremdeki sanatla ilgili kişilerin de destek olmak isteyerek dahil olduğu bir platform. İsmi o zaman daha yoktu tabii. Ben üniversite son sınıftaydım. Radyo, TV ve Sinema bölümü öğrencisi olarak mezuniyet sonrası için kaygı duyuyordum. Çünkü set ortamlarında belirsiz ve çok uzun saatler çalışmak, can güvenliğinin olmaması, her an iş kaybının gerçekleşmesi gibi sebepler beni bu alandan soğutmuştu. Ben de mezun olmadan önce alternatif bir alanın mümkünlüğü üzerine düşünürken böyle bir oluşuma odaklanmamın umut verici olduğunu gördüm. Sabaha doğru yazdığım bir sayfalık yazıyla oluşumun çerçevesini çizdim. Sonrasında da arkadaşlarımla, sosyal medya aracılığıyla takipçilerimle paylaştım.  

Leyli ismi de Arapça’dan gelmekte. Yatılı, kalıcı, gece, geceye özgü anlamlarına geliyor. Hem benim fikri gecenin bir vaktinde oluşturmam hem de tıpkı benim gibi diğer sanatseverlerin geceyi üretimleri için çok verimli bulması bu kelimeyi seçmemize yardımcı oldu diyebilirim. 2018 Ocak ayında faaliyetlerine başlayan oluşum, 2021 itibariyle de dernek olarak kendini daha geniş kitlelere duyurdu. Derneğimiz, ifade özgürlüğü hak temelinde bireylerin kültür/sanat yoluyla duygu ve düşüncelerini aktarmasına fırsat ve alan oluşturmayı amaçlıyor. Bu doğrultuda da içerik yaygınlaştırma, etkinlik organizasyonu ve proje geliştirme gibi faaliyetler sürdürüyoruz. 

Hangi sanat alanlarında ne gibi faaliyetler gerçekleştiriyorsunuz? 

Aslına bakarsanız derneğimiz herhangi bir sanat dalı etrafında buluşmuyor, tüm sanat dallarına kucak açıyor. Çünkü bizdeki üretim ve gösterim hali dernek üyelerinin isteklerinden çok, bizi takip eden veya bünyemizde faaliyet göstermek isteyen kitlelerin istekleri doğrultusunda gerçekleşiyor. Diyelim ki bir yazar bizimle yazısını paylaştı. Bunu yayımlayıp kendisini ifade edebileceği alanı oluşturmasına yardımcı oluyoruz. Şu anda bunu e-dergimiz aracılığıyla daha kitlesel bir hale getirdik. Ya da bir dans eğitmeni gençlerle bir atölye çalışması yapmak için derneğimize başvurdu. Biz bu dans eğitmenine öğrencilere ulaşabileceği kanalları ve atölyeyi yapabileceği mekânı bulmaya çalışarak destek oluyoruz. İşin sonunda hem üreten/geliştiren hem de bundan faydalanan iki kesim beslenmiş oluyor.  

Güncel etkinliklerimizi saymak gerekirse “Kitaplar ve Sinemaya Yansımaları” adını verdiğimiz bir okuma grubumuz var. Burada kitaptan uyarlanan filmleri karşılaştırmalı olarak incelemeye çalışıyoruz. “Şiir Buluşmaları” adını verdiğimiz etkinliklerde ise yazmaya yeni başlamış gençler ile deneyimli şairleri buluşturup aynı sahnede şiir okumalarına fırsat veriyoruz. Bunlar dışında geliştirmekte olduğumuz edebiyat çalışmalarımız var, bunlar için de belediyeler ve diğer olası işbirlikçileriyle görüşmeler sağlıyoruz. 

29 Nisan Dünya Dans Günü’nde 6 Şubat’ta meydana gelen depremler için bir dayanışma gecesi düzenliyorsunuz. Bu projenin ayrıntılarından bahsedebilir misiniz? Dayanışma gecesine kimler nasıl destek olabilir? 

Çağrı metnimizde de bahsettiğimiz üzere bizim gibi sanat derneklerinin çoğu deprem anında ilk seferber olan sivil toplum örgütleri arasında olamadı. Bunda hem organizasyon yetersizliği hem maddi yetersizlikler hem de önceliğin temel ihtiyaçlar olması gibi sebepler yatıyor. Bu noktada bireysel olarak hem kendi adıma hem de dernek üyelerim adına rahatlıkla söyleyebilirim ki elimizden geleni yapmaya çalıştık. Fakat bu sırada dernek faaliyetlerine ara verdik. Şu gerçeği ise hiç aklımızdan çıkarmadık: İlerleyen zamanlarda sanat faaliyetleri yaşamda kalan herkesin en önemli iyileştirici güçlerinden biri haline gelecek ve biz de bu noktada çalışacağız.  

29 Nisan etkinliği de faaliyetlerimizi planlarken bu amacımız için ilk adım olabilir düşüncesiyle ortaya çıktı. Dünya Dans Günü’nde sadece dans edip, birlikte olma halinin yanına bir de dayanışma sıfatı eklemek geceyi daha da anlamlandıracaktı. Fikrin böyle bir yerden çıktığını söyleyebilirim. Dayanışma gecesine üç şekilde destek olunabilir: Birincisi dansçılar bu anlamlı gecede performans hazırlayarak geceye dahil olabilir ve çevrelerini davet edebilir; ikincisi takipçilerimiz ve etkinlikten haberdar olan herkes etkinliği yaygınlaştırmamıza katkı sağlayabilir; üçüncüsü de o gecede bulunsa da bulunmasa da yapacakları bağışlarla geceye destek olabilir. Etkinliğimizin duyurusu çok yakında paylaşılacak fakat samimiyetle söyleyebilirim ki çağrıyı oldukça yaygınlaştırmamıza rağmen herhangi bir dansçıdan dayanışma mesajı almadık ve bunun üzüntüsünü de yaşıyoruz. Neyse ki umut kıymetli bir duygu ve etkinliğe biraz daha zaman var.  

Büyük bir doğal afetin yaralarını sardığımız bu hassas dönemde sanat, kolektif bilincin güçlenmesinde ve toplumsal iyileşmede sizce nasıl bir rol üstleniyor?   

Yukarıda da bahsettiğim gibi sanat dediğimiz kavram, tamamen insan duygularına hitap eder. Fayda gözetmeksizin sizin hislerinizle konuşur. İyileştirir, güçlendirir, geliştirir ve daha nice şey söyler. Bu nedenle bu dayanışmayı sanat çerçevesinde göstermek daha da anlamlı geliyor bizim açımızdan. Kitlemizi, kolektif bilinci böyle bir geceye kanalize olarak geliştirmeye ve birlikte üretmeye teşvik ettik. O geceden ayrıldığımız zaman toplanan para, az ya da çok birilerinin yararına olacak ve yüzünü gülümsetecek. Ayrıca bizleri de iyileştirecek çünkü toplum olarak fazlasıyla tatsızız. İki aydan fazla süredir eli kolu bağlı, ne yapacağını bilemeyen nice insan var. Biz de kurum olarak bunu hissettik ve ilk adımı bu şekilde atmak istedik. Umarım amacımıza ulaşırız. Az ya da çok. 

Projelerinizde farklı sanat dallarında üretim yapan birçok sanatçı ile çalışıyorsunuz. Sizce bu alanda üretim yapan insanların yaşadığı önemli problemler nedir? Örneğin depremzede sanatçıları güçlendirmek için neler önerirsiniz? 

Röportajın böyle bir soruyla tamamlanması beni çok mutlu etti. Çünkü çoğu zaman sanat eserinin kendisiyle ilgilenip sanatçıyı göz ardı ediyoruz. Halbuki sanat eseri her şeyiyle sanatçısına bağlıdır. Bu nedenle onların problemlerini çözme odaklı olmak durumundayız. Biz dernek olarak, sanatçıların gelişimleri ve kendilerini var edebilme mücadelesiyle ilgileniyoruz daha çok. E-dergimizde yayımladığımız birçok metin için nitelikli olmadıklarına dair eleştiri alıyoruz. Biz bir sanat markası yaratmak veya bir çizgi belirlemek gibi bir yerden yaklaşmıyoruz. Kişinin kendi içindeki yolculuğuyla ilgileniyoruz. Gerçekten iyi yazamadığına hemfikir olduğumuz bir yazarımızın ilk yazısıyla onuncu yazısında inanılmaz farklar oluyor. Biz bununla daha çok ilgileniyoruz çünkü kendine güveni geldiğinde kendiyle yarışır hale geliyor ve daha iyilerini çıkartıyor. 

Genel olarak sanatçıların problemlerine gelmek gerekirse, birincisi devlet desteklerinin yetersizliği. Her evin içinde sanatla uğraşan, üretmeye heves eden nice insan var. Bu kişiler maddi yetersizlik ve motivasyon eksikliğinden dolayı hiçbir şey yapamıyor ve istemedikleri mesleklerde kendi benliklerini kaybediyor. Sanata, sanatçıya değer verilmeyen bir coğrafya içerisinde yaşıyoruz zaten. Bu bile başlı başına bir sorun. Öncelikle tutum değişmeli, sanatın iyileştirici gücünün farkına varıp yaşatılmasına odaklanılmalı. “Sanat olmasa da olur” şeklinde görülmemeli. Bir problem olduğunda ilk ondan vazgeçilmemeli. Düşünsenize, müzik yapılmıyor, film çekilmiyor, kitap basılmıyor, nasıl bir yaşam olurdu? 

İkinci olarak da savunuculuk faaliyetlerinin artmasının öneminden de bahsetmek istiyorum. İfade özgürlüğü dediğimiz şey çok geniş bir kavram. Sanatta ifade özgürlüğü denince ise aklınıza ilk olarak sansür geliyor olmalı. Bu gibi durumlarla karşılaşıldığında buna ses çıkaran kişiler ya olayın muhatapları ya da belli başlı, aynı sanatçı kişiler oluyor. Hayır, kitabımıza, dizimize sansür uygulayan bir mekanizma bizim de fikrimize, algımıza, estetiğimize sopa sallıyor demektir. Bir birey bunu savunmakta kendini yetersiz hissedebilir ama sivil toplum örgütleri de bu konuda fazlasıyla sessiz. Sanatta ifade özgürlüğüyle ilgili savunuculuk geliştirebilen bir yer var mı? Benim bildiğim kadarıyla yok. Bu da önemli bir eksik. 

Deprem bölgesindeki sanatçılara gelince, öncelikle bölgedeki sanatçıların tespiti çok önemli. Örneğin hangi sanatçı hangi sanat dalıyla faaliyet gösteriyor? Bunların hepsi bir havuzda toplanmalı ve listelenmeli. Ardından buradaki çıktılar ışığında devlet ya da fon sağlayıcı kurumlar/şirketler tarafından bu havuza uygun programlar geliştirilip, bu kişiler dahil edilmeli. Eksikleri tespit edilip, bunların nasıl giderileceğiyle ilgili konuşulmalı. Onlara para verip, kısa süreli yarasını sarıp, ardından güle güle denmemeli. Bu programlarla sürdürülebilir çözümler üretilmeli. Biz bunları söylediğimizde belki diyecekler ki “Ooo sıra buraya gelene kadar…” Hep böyle baktığımız için her zaman birilerini mağdur ediyoruz. Etmeyelim.  

Bu röportajı bitirirken derneğimizin çağrısını yenilemek isterim, 29 Nisan Dünya Dans Günü’ndeki dayanışma gecesi sadece bir adım. Depremzede sanatçılarla dayanışmak için her zaman hazırız. Gelin, birlikte üretelim! 

Posts Carousel

En Son Makaleler

Videolar