“Sürdürülebilirliği ya yanlış anlıyor ya da hiç anlamıyoruz”

“Sürdürülebilirliği ya yanlış anlıyor ya da hiç anlamıyoruz”

Geçtiğimiz günlerde 50 soruda kurumsal sürdürülebilirliği anlattığı kitabı yayınlanan Taksim Danışmanlık Hizmetleri Kurucu Genel Müdürü Dilek Aşan ile ilk kitabı ve kurumsal sürdürülebilirlik üzerine konuştuk…

Kısa bir süre önce Kurumsal Sürdürülebilirlik isimli kitabınız yayınlandı. Öncelikle bu kitabın hazırlık sürecinden bahsedebilir misiniz?

Hazırlık hikayem çok ilginç… Aslında yayınlamayı istediğim başlıklar bundan daha detaylı ve kurumsal sürdürülebilirlik raporu hazırlanmasına altyapı sağlayacak başlıkları içeriyordu. Fakat editörümün de ilk kitabımı daha temel soruları cevaplamaya yönelik hazırladık. Hazırlık yaparken çok fazla eğitim, kitap, seminer, konferans, zirve, video, kavram araştırmasından faydalandım. Her detaya indiğimde bunun ne kadar önemli bir konu olduğuyla ilgili düşüncem daha derinleşti. Kitabı yazarken birçok alışkanlığımdan vazgeçtim. Benim için temelli bir değişim oldu. Birçok konuda beni motive etti, farkındalığımı artırdı diyebilirim. Şu an geldiğim noktada başta ülkemiz ve sonra da gezegenimiz için ne yaparsak kârdır, nereden başlasak geç kalmış sayılmayız diyorum.

Sizi bu konuda bir kitap yazmaya iten neydi?

Sürdürülebilirlik konusu üzerine eğitimler alıp araştırmalara devam ederken ihtiyaç duyduğum kaynaklara ulaşmakta çok güçlük çektim. Ya yabancı kaynak vardı ya da bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar akademik yayın. Onları bitirince çıkmaz sokakta gibiydim. Müşterilerimin de ihtiyaçlarını baz alarak detaylı ve herkesin anlayabileceği bir içerik planlaması yaptım. Daha geniş bir çerçevede anlatmak istedim. Ancak kurumsal iş hayatı buna çok da izin vermiyor, bir yandan işimle ilgilenirken haftanın belli günleri ve saatleri yazabiliyordum. Oldukça uzun bir süreçti benim için. Fakat hayalimi tam olarak gerçekleştirdim diyemiyorum. Asıl kitap hâlâ devam ediyor. Bu ise biraz ön açıklama gibi oldu, soru cevap temelli bir el kitabı.

Sürdürülebilirlik konusunda bugün en çok bilinen doğrular ve yanlışlar neler?

En fazla yaptığımız hata, sürdürülebilirliği ya moda olarak kurumsallaşan işletmelerin sembolü gibi görmemiz ya da çok iyi marka dediğimiz şirketlerde bile bunun bir kurumsal sosyal sorumluluk projesi gibi görülmesi. Aslına bakarsanız çevreci olunca, ağaç dikince veya kuyu kazınca ancak çevreye karşı sorumluluk duyduğunuz ya da içinizi rahatlatacak ve çoğunlukla da reklam olsun diye yapılan projeler olarak görülüyor. Tam anlaşılsaydı şu anda ofisler veya bireyler de dahil olmak üzere Türkiye’de herkesin karbon ayak izini ya da atıkların yeniden kullanımını çok iyi biliyor ve azaltıyor olduğunu görürdük. Ancak önümüzde böyle bir tablo yok. Demek ki tam araştırılmıyor, anlaşılmıyor, anlaşılsa da alışkanlıklarımızdan ödün vermek istemiyoruz. Dolayısıyla ya yanlış anlıyor ya da hiç anlamıyoruz. En önemli yanlışımız bu.

Kurumsal sürdürülebilirlik denince ne anlamalıyız? Türkiye’de iyi veya kötü örnekler var mı bizimle paylaşabileceğiniz?

Kurumsal sürdürülebilirlik neredeyse tüm hayatımızı kapsayan iki kelime. Belki kulağa çok basit geliyor ama temelden zirveye kadar her firmanın gündeminde olması gereken ve sadece özet bir faaliyet raporundan çok öte bir kavram. Kalite, çevreci veya adil olmak da bunun içinde; kalkınmak, genişlemek ve tüm alışverişte olunan kişi ve kurumları mutlu etmek de bunun içinde. Olayı çok basit olarak geçiştirmek mümkün değil ve sürdürülebilirlik tanımına da aykırı. Evet, kaynakların etkin kullanımı ve mümkünse geri kazanım yoluyla yeniden kullanımına katkıda bulunulması, fosil yakıt yerine yenilenebilir yani sınırsız enerji kaynaklarının kullanımına geçilmesi, tüm üretim veya hizmet süreçlerinde yer alan kişi ve kurumların hayatını ve işini sürdürmelerine katkıda bulunacak refahı ve mutluluk seviyesinin sağlanması, bunları yaparken de işletmenin hesap vermekle sorumlu olduğu tüm taraflara etkin ve şeffaf beyanlar vermesi gibi çok kapsamlı planlama süreçlerinin olduğu bir konu. Kısacası eskiden parayla ölçtüğümüz konular artık çok yetersiz kalıyor; finansal değerlerin yanında sosyal değerler çok ön planda. Artık tüketici, hissedar ya da çalışan tüm kesim, markanın sosyal ve etik değerlerine göre seçimler yapıyor. İstatistiklere göre marka değeriniz 20 birim ise sürdürülebilirlik algınız 80 birim daha değerli oluyor. 

Günümüzde pek çok şirketin gündeminde sürdürülebilirlik konusu yer alıyor. Sizce şirketlerin bu konu özelinde geliştirmesi gereken yönleri neler?

Öncelikle çok iyi bir yönetim sistemi kurmalı ve gerçekten buna uygun çalışmalılar. Hiçbir markanın önceki yıla göre aynı kalması, süreçlerinde ve sisteminde iyileştirmeler yapmaması bu tanıma çok uygun değil. Bunun yanı sıra etik değerlerini, tüm canlılara bakış açısını değiştirerek tüm kesimlerin hakkını koruyabilecek bir planlama geliştirmeliler. Bunun için hazırlanmış BM Küresel Amaçları ve Küresel Raporlama Girişimi standartları mevcut. Bunları da adım adım yerine getirerek tüm çalışmalarını her gün daha inovatif bir şekilde geliştirmeliler. En önemli konu ise uyguladıkları tüm mevzuat ve standartlarda risk yönetimini benimseyerek etkin bir risk analizi çalışması yapmaları gerekir.

Türkiye’de yerel yönetimlerin sürdürülebilirlik politikaları olduğunu düşünüyor musunuz?

Belki son birkaç yıla kadar çok fazla yoktu ancak şu günlerde bitmemiş olsa da yoğun bir çaba görebiliyorum. Birçok idari kurum, çalışmaları halihazırda yapıyor ve yerel olarak başlamış olan, planlama yapan çok fazla kurum var. Ancak gönül ister ki hepsi işin içine bir an önce girip bir termin vererek bu kültüre adapte olsunlar. Gerçekten acele etmemiz gerekiyor. Geri dönülemez kritik noktaların eşiğine geldik. Son günlerde artan bir ivme var ki yönetici veya lideri ne kadar sorumluluk sahibi ise kurumlar da o denli hızla adapte olabiliyor. Diğer liderlerin de örnek almaları ve bir an önce gerekli eğitimleri alarak planlarına dahil etmeleri gerekiyor.

Sürdürülebilirlik konusu sizin hayatınıza ne zaman girdi. Bu konuda nasıl çalışmalar yapıyorsunuz?

Yaklaşık 16-17 yıldır bu iş üzerine çalışıyorum. Toplamda 23 yıllık profesyonel iş yaşantımda ise sürdürülebilirlik çalışmalarında proje bazında çalıştığım da oldu. Ancak farkındalığım daha çok tedarik zinciri denetimleri ile Avrupa’da satış yapan ve ülkemizde üretim yaptıran birçok global marka denetimlerinde arttı. Bir süre sonra da tamamen bu iş hayatımın tamamını kapladı diyebilirim. Zira iklim değişikliği ve kaynakların sorumsuzca tüketimi her üretim prosesinde beni rahatsız ettiği için araştırmalarım da hep bunun üzerine olmaya başladı. Bugün geldiğimiz noktada Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporu hazırlamaya ve hazırlık çalışmalarının tamamını uygulayabilecek seviyeye geldim. Firma olarak da çalışmalarımızın yüzde 90’ı tamamen sürdürülebilirlik altyapısı üzerine ve bir markanın değerini artırmaya yönelik çalışmalar.

Verdiğiniz değerli bilgiler için çok teşekkür ederiz Dilek hanım…

Yer verdiğiniz için minnettarım. SosyalUP’ı sayın Faik Uyanık beyefendinin sunumu üzerine tanımıştım. Sizinle olmaktan onur duydum. Başarılarınızın devamını diliyorum. İyi ki varsın SosyalUP…

Selin Babacan
ADMINISTRATOR
PROFİL

Posts Carousel

En Son Makaleler

Videolar