“Covid-19 sürecinde çocuklara destek olmak için önce kendimiz iyi olmalıyız”

“Covid-19 sürecinde çocuklara destek olmak için önce kendimiz iyi olmalıyız”

YÖRET Vakfı’nın gerçekleştirdiği Online Merak Ediyordum Öğrendim Dizisi’nin 22 Nisan’daki söyleşisinin konusu “Covid Devam Ederken Okul Öncesi Dönem Çocukları Neler Yaşıyor” oldu. Uzman Psikolojik Danışman Yeter Akbıyık, salgın sürecinde yetişkinler ve çocukların yaşadığı ortak duygulardan, okul öncesi dönem çocuklarının salgından nasıl etkilendiğinden ve bu dönemde çocuklara nasıl yaklaşılması gerektiğinden bahsetti.

Herkesin aynı oranda olmasa da bir şekilde salgından etkilendiğini ve etkilenmeye devam ettiğini belirterek sözlerine başlayan Uzman Psikolojik Danışman Yeter Akbıyık, “Covid-19 sürecinin belirsizliği hepimizde farklı farklı duygular yaratsa da yoğunlukla belirsizliğe yönelik bir duygu durumumuz var. Kararların ve uygulamaların hızla değiştiği bu ortamda herkesin kafası karışıyor ve bu çocuklara yansıyor.  Özellikle okul öncesi dönem çocukları için küçük olduklarını, durumu anlamayacaklarını düşünüyoruz fakat bu dönem aslında her şeyin çok iyi anlaşıldığı ve kurgulandığı çok sağlam bir yaş grubu. Çocuklar yetişkinlerin tüm hareketlerinden etkileniyor. Bu sebeple, çocuklara etkili ve nitelikli destekler sunabilmek için başta ebeveynler ve öğretmenler olmak üzere yetişkinlerin önce kendilerine dönüp, süreçten nasıl etkilendiklerini anlamaları önem taşıyor. Kendimizi bilmeden, duygu ve düşüncelerimizin farkında olup, bunları anlamlandıramadan çocuklara destek olamayız.” dedi.

“Öncelikle kendimizi güçlendirmeliyiz”

Covid-19 salgın süreci boyunca yetişkinlerde ve çocuklarda bazı duygu, düşünce ve yaşantıların ortaklaştığını ifade eden Akbıyık, “Bunlar korku, kaygı, stres, panik, üzüntü, umutsuzluk, endişe, belirsizlik, şaşkınlık, bilinmezlik, suçluluk, çaresizlik, pişmanlık, kargaşa gibi duygular. Bulaşın artmasıyla beraber kayıp, yas ve şok duyguları da daha sık görülmeye başlandı. Herkesin duygularının karmakarışık olduğu bu dönemde, çocuğumuza, sevdiklerimize, çevremize destek olabilmemiz için öncelikle iyi olmaya kendimizden başlamamız gerekiyor. Duygular bulaşıcıdır, ne yaşarsak çevremize de yansıtıyoruz. Okul öncesi eğitim dönemindeki çocuklar da çok iyi duygu okuyor, ses tonumuzdan bile neler olduğunu anlayabiliyor. Bu sebeple, öncelikle kendimizi güçlendirmeliyiz. Bunun için kendimizi dinlemeli, neyin yolunda gitmediğini, dengemizi neyin bozduğunu bulmalıyız. Yolunda gitmeyenleri anlamak için düzenimizin bozulduğu, zorlandığımız noktalara bakabiliriz. Bunların adını koyduğumuzda ne yapacağımızı bulmak da kolaylaşır” açıklamasında bulundu.

“Çocuklara kafa karışıklığı yaratmayan, az ve doğru bilgi verilmeli”

Çocuklara destek olmak için neler yapılabileceğine dair tavsiyelerde bulunan Akbıyık, “Karşımızda çok olumsuz bir tablo olsa da tarihte bir sürü salgın yaşanmış ve bitmiş, Covid-19 salgını da bitecek. Çocuklara bunu anlatıp, onlarda umut oluşturmak gerekiyor çünkü umutsuzluk herkesi geriye itiyor. Aynı zamanda, özellikle korunma yöntemleri hakkında çocuklara doğru bilgilendirme yapmak da çok önemli. Bunun için Dünya Sağlık Örgütü ya da Sağlık Bakanlığı gibi doğru kaynaklardan bilgi edinmek gerekiyor. Ancak, çocuklara doğru bilginin nasıl verileceği konusunda da yetişkinler net değil. Çocuklar 0-2 yaş arasındaki çocuklar salgının ne olduğunu bilmez fakat anne ve babanın stres ve kaygı düzeylerini fark ederler. 3-6 yaş arasındaki çocuklar ise salgının ne olduğunu, bulaş yollarını ve nasıl korunmaları gerektiğini bilir ve anlar. Gelişimleri gereği düşüncelerini ve yaşadıklarını abarttıklarından Covid-19 salgınını da abartabilir ve bunun sonucunda şiddetli bir etkilenme yaşayabilirler. Bu sebeple çocuklara kafa karışıklığı yaratmayan, az ve doğru bilgi verilmeli” dedi.

“Çocukların soruları, onların müfredatıdır”

Evde kalmanın çocuklar üzerindeki etkisine de değinen Akbıyık, “Çocuklar akranlarıyla oyun oynama şanslarını kaybettiler, hareketsiz kaldılar, düzen kavramları ve beslenmeleri bozuldu. Sosyal, duygusal ve bilişsel becerileri zayıfladı. Ev ortamında kapalı kalan çocuklarda duygusal uyum ve davranış bozuklukları başladı. Çocuklar duygularını kontrol edemiyor, kısıtlanmış ev ortamında kendilerini var edemiyorlar. Okul öncesi dönemde çocuklar kendilerini konuşarak ifade etmez, yaşadıkları sıkıntıları davranışlarıyla belli ederler. Dolayısıyla bir çocuğun herhangi bir olumsuzluktan etkilenip etkilenmediğini anlamak için davranışlarını takip etmek gerekiyor. Bu davranışlar anlamlandırıldığında ev içinde düzenlemeler yapılabilir.  Çocuğun ne bildiğini öğrenmek de oldukça önemli çünkü çocukların soruları, onların müfredatıdır. Ara ara çocukları konuşmaya teşvik etmek, doğru bildiklerini desteklemek yanlışları düzeltmek lazım. Bunun yolu da oyundan geçiyor. Bu sebeple oyun bu dönemde daha sık kullanılmalı” şeklinde konuştu.

“Çocukla ölen kişi hakkında konuşulmalı, duygudaşlık yapılmalı”

Çocuklara kaybın ve yasın nasıl anlatılması gerektiğinden de bahseden Akbıyık, “Çocuklara ölümü anlatmadan önce çocuğun yaşını dikkate almak gerekiyor. Çocuğun yaşı, ölen kişiye yakınlığı, kaybın nerede-ne zaman anlatılacağı ve ne söyleneceği mutlaka düşünülmeli. Çocukla ölen kişi hakkında konuşulmalı, duygudaşlık yapılmalı. Ölen kişinin artık yaşamadığı izah edilmeli. Kayıp haberini ertelememek, çocuğa doğru bilgi vermek lazım. Ancak bunu yapmadan önce çocuğu hazırlamak gerekiyor. Örneğin, kaybın direkt söylenmesi yerine, akşam ölen kişiyle ilgili üzücü bir haber verileceği belirtilebilir. Aynı zamanda, çocuğun tüm bu yaşananları anlamlandırabilmesi için evde yaşanacak kalabalıktan ve cenaze töreninden de bahsetmek gerekiyor. Çocuklar süreçle ilgili aynı soruları defalarca sorabilirler. Bunları tekrar anlatmak faydalı olur. Ayrıca anlattığınızdan neler anladığını öğrenmek için konuşmasına da fırsat tanınmalı” dedi.

Posts Carousel

En Son Makaleler

Videolar