“Çocuğun koruma altına alınması son tedbirdir”

“Çocuğun koruma altına alınması son tedbirdir”

YÖRET Vakfı’nın Online Merak Ediyordum Öğrendim Dizisi’nin 20 Ocak’ta gerçekleşen söyleşisinin konusu “Türkiye’de Çocuk Koruma Sistemi” oldu. Söyleşide Sosyal Hizmet Uzmanı Mansur Seyitoğlu; çocukları korunma ihtiyacına iten sebeplerden, koruma altındaki çocukların kimler olduğundan ve çocuk koruma sisteminin nasıl işlediğinden bahsetti.

Çocuk koruma sisteminin temelde bir insan hakları meselesi olduğunu belirterek sözlerine başlayan Sosyal Hizmet Uzmanı Mansur Seyitoğlu, “İnsan hakları, çocuğun üstün yararından ve iyilik halinden bahseden sözleşmeler, anayasalar ve insan haklarını koruyan meslekler yoluyla çocuk haklarını koruyor. Her mesleğin aslında insan haklarını koruduğunu söyleyebilecek olsak da avukatlar, doktorlar, öğretmenler, psikologlar, sosyal hizmet uzmanları gibi daha çok öne çıkan meslek grupları bulunuyor.  Bu yasalar ve bu meslek gruplarına dahil olan kişiler sayesinde insanın değeri, onuru korunabiliyor. Çocuk haklarından söz ederken de insan olarak çocuğun haklarından söz ediyoruz. Her bir çocuk, diğer bir çocuktan farklı bir çocukluk deneyimliyor. Koruma altındaki çocuklar konusunda da yine bu ayrımlar karşımıza çıkıyor. Örneğin, Suriyeli çocuklardan bir prototip gibi bahsedilse de Suriyeli her bir çocuk diğerlerinden farklı deneyimlere, özelliklere, geçmişe sahip. Bu nedenle, tek tipleştirici söylemlerden uzak durmak gerekiyor” dedi.

“Koruma ihtiyacı sıklıkla kişisel ve ailevi nedenlerden doğuyor”

Koruma altındaki çocuk tanımını ele alan Seyitoğlu, “Çocuk Koruma Kanunu, korunma ihtiyacı olan çocucuğu bedensel, zihinsel, ahlaki, sosyal ve duygusal gelişimiyle kişisel güvenliği tehlikede olan, ihmal veya istismar edilen ya da suç mağduru olan çocuk şeklinde tanımlıyor. Bu tanımdan da anlaşılabileceği gibi çocuk bir şeye maruz kalıyor ve sağlıklı bir bakım ve destek alması gerekirken bu mümkün olmuyor. Aslında bunlar hakları ihlal edilen çocuklar. Kendi gelişimlerinin her aşamasında bazı risklerle karşı karşıya kalmışlar ve dezavantajlı konuma düşmelerinin sebepleri kendileri değil. Çeşitli sebeplerden meydana gelen bakım yetersizliği her seferinde, çoğu zaman doğrudan ama bazen de dolaylı olarak çocuğu etkiliyor. Koruma ihtiyacı sıklıkla kişisel ve ailevi nedenlerden doğuyor. Boşanma durumunda iki tarafın da çocuğun bakımını üstlenmek istememesi, üvey anne ya da babanın çocuğu istememesi, ihmal, istismar, bağımlılık, bakım verenlerin yetersizliği, mezhep davaları, ruhsal ve fiziksel sağlık sorunları, yoksulluk, işsizlik, göç, şiddet, evsizlik, değişen aile yapıları, sosyal dışlanma, suç öyküsü, madde öyküsü, davranış problemleri, uluslararası boyutlar gibi sebepler de karşımıza çıkıyor. Bugün, refakatsiz, erken yaşta evlendirilen, erken asker olan, suça ve/veya fuhuşa sürüklenen, çalışmak zorunda bırakılan, eğitimine devam edemeyen çocuklar koruma altına alınıyor. Bu konuların hepsiyle ilgili şikâyet oluşturulabiliyor fakat her şikâyetin sonunda çocuk koruma altına alınmıyor. Özellikle 60’lı yıllardan itibaren çocuğun aile yanında desteklenebilmesi ve güçlendirilebilmesi üzerinde duruluyor ve çocuğun koruma altına alınması son tedbir olarak görülüyor” şeklinde konuştu.

“Türkiye, önleme çalışmaları açısından zayıf kalıyor”

Çocuk koruma sisteminde hem savunuculuk hem de çocukla ilişki kurabilmek açısından bütüncül bir bakış açısına ihtiyaç olduğunu vurgulayan Seyitoğlu, “Türkiye’nin kabul ettiği Çocuk Hakları Sözleşmesi, çocuk koruma sistemine dair bazı aşamalar getiriyor. Bunlar arasında önlemek, riski fark etmek, müdahale etmek, bildirimde bulunmak ve iyileştirmeler yapmak yer alıyor. Türkiye, önleme çalışmaları açısından zayıf kalıyor. Çocuk koruma sistemininse nasıl işlediğine bakacak olursak, öncelikle risk altında olduğu tespit edilen veya bundan şüphe duyulan bir çocuk hakkında vatandaşların ya da kamu görevlilerinin bildirimiyle takip başlatılıyor. Bu bildirimler, Alo 183, CİMER, sosyal hizmet merkezleri, il müdürlükleri, çocuk büro amirlikleri ve savcılık üzerinden yazılı veya sözlü olarak gerçekleştirilebiliyor. İhbar edilen çocuk hakkında başlatılan sosyal inceleme sonrasında bir rapor hazırlanıyor ve buna göre bir yönlendirme yapılıyor. Çocukla ilgili koruma altına alınması kararı verilirse, kolluk kuvvetleri çocuğu kuruma teslim ediyor. Çocuğun ilk kabulü yapılır ve çocuk hakkında geniş bilgi alınarak raporlaştırılıyor. Daha sonra çocuk, koruyucu ve destekleyici tedbirler alınması yönünde ilgili makamlara yönlendiriliyor. Buna göre aile yanında mı kurumda mı kalacağı kararlaştırılıyor. Bunlar genellikle bir ay içinde çözümleniyor ancak daha uzun süren meselelerde bakım tedbiri doğrultusunda çocuk uzun süreli koruma altına alınıyor” dedi.

“Üniversiteyi kazanma durumunda koruma kararı 25 yaşına kadar uzatılabilir”

Çocukların yaş gruplarına göre farklı yerlerde kaldıklarını belirten Seyitoğlu, “12 yaşına kadar kız ve oğlan çocukları bir arada kalabilse de 13 yaşından itibaren kaldıkları kurumlar cinsiyete göre ayrılır. Bu sebeple, kardeşler de birbirinden ayrılmak durumunda kalır. Çocuklar 18 yaşına geldiğinde çok zor bir çocuk olsalar bile sokağa atılmaz. Çocuğun hakları bakım sonrası takibi de içerir. Dolayısıyla çocuk 18 yaşında geldiğinde, görüştüğü aile üyeleri varsa, ayrılmak istiyorsa, kalabilecek bir yeri varsa çocuğun kurumla ilişiği kesilebilir fakat gidebilecek bir yeri yoksa koruma kararı uzatılabilir. Üniversiteyi kazanma durumunda koruma kararı 25 yaşına kadar uzatılabilir ve çocuk KYK yurduna yerleştirilir” açıklamasında bulundu.

YÖRET Vakfı’nın bir sonraki etkinliği 27 Ocak günü “Okullarda Akran Arabuluculuk Uygulamaları ve Etkileri” hakkında gerçekleşecek.

Posts Carousel

En Son Makaleler

Videolar