Birçok dernek ve vakıfta üst düzey görevler alarak, dünyadaki tüketimin yarattığı yok oluşların önüne geçme mücadelesine hayatını adamış, Türkiye’nin ilk sosyal girişimcilerinden Good4Trust’ın kurucusu Uygar Özesmi’yle sosyal girişimini, gezegenin geleceğini ve hayal ettiği düzeni konuştuk. Good4Trust’ı kurmaya nasıl karar verdiniz? Good4trust.org temelde ciddi bir endişeden doğdu. Bunun nedeni de içinde bulunduğumuz iklim değişikliği ile biyolojik çeşitlilik krizi.
Birçok dernek ve vakıfta üst düzey görevler alarak, dünyadaki tüketimin yarattığı yok oluşların önüne geçme mücadelesine hayatını adamış, Türkiye’nin ilk sosyal girişimcilerinden Good4Trust’ın kurucusu Uygar Özesmi’yle sosyal girişimini, gezegenin geleceğini ve hayal ettiği düzeni konuştuk.
Good4Trust’ı
kurmaya nasıl karar verdiniz?
Good4trust.org
temelde ciddi bir endişeden doğdu. Bunun nedeni de içinde bulunduğumuz iklim
değişikliği ile biyolojik çeşitlilik krizi. Gitgide derinleşen bu kriz, gezegenimizdeki
hayatı ve bizleri tehdit ediyor. 10 yaşında Türkiye’nin ilk beş kuş
gözlemcisinden biri olarak doğaya çıkmaya, kuşları gözlemlemeye başladım. Kuşların
sayılarının her geçen gün azaldığına ve nesillerinin tükendiğine şahit oldum. Kuşları
korumak için bilime ihtiyacımız olduğunu düşünerek, çevre bilimleri üzerinde uzmanlaşmaya
karar verdim. Master ve doktoramı kuşların korunması, çevre bilimi, sosyal
değişim gibi konularda yaptım. Daha sonrasında Erciyes Üniversitesi’nde çevre mühendisliği
bölümünü kurdum. Bu bölümü kurarken de Türkiye’ye “vatandaş bilimi” diye yeni
bir kavram getirdim. Nedir vatandaş bilimi? Vatandaşların bilime katkı sunarak
faydalı işler yapması. Kuş gözlemciliği esasında bir vatandaş bilimi. Kuş
gözlemciliğinin de örgütlü bir harekete dönüşmesi için KuşBank isimli bir kuş
veritabanı kurdum. Burada Türkiye’nin etrafına dağılmış kuş gözlemcileri, bugün
kitle fonlama diye bildiğimiz şeyin ilk örneği Kuşbank’a verilerini girmeye
başladı. Bir yıl içinde daha önceki 100 yılda toplanan kadar veri toplandı. Bu
sayede kuşların yayılışları hakkında haritalar yapıldı, raporlar ve kitaplar
yazıldı. Aynı süreçte bilimin de kuşların yok oluşunu tek başına önleyemeyeceğini
gördüm. Bunun için sivil topluma gerek vardı. Çünkü, sivil toplumun yarattığı
baskıyla kuşları ve doğayı koruma şansımızın olabileceğini düşündüm. Bunun
üzerine New York’ta BM’de sivil toplum kuruluşlarının güçlendirilmesi için çevre
uzmanı olarak çalışmaya başladım. Sonrasında Türkiye’ye tekrar dönerek iki yıl boyunca
Tema Vakfı’nın genel müdürlüğünü yaptım. Tema Vakfı’nda iklim değişikliği
üzerine yoğunlaşarak, uluslararası alanda iklim değişikliği ve ormanların
korunması konusunda önemli çalışmalar yaptık. Daha sonra Greenpeace’e geçtim.
Burada küresel iklim değişikliği, yenilenebilir enerji, balık popülasyonlarının
korunması ve genetiği değişmiş organizmaların ülkemize sokulmaması için çok
önemli çalışmalar yaptık. Fakat şunu gördük ki hem Tema hem Greenpeace’deki
çalışmalar boyunca yine kuşlar azalmaya ve nesiller tükenmeye devam ediyordu. Ne
bilim ne sivil toplum bunun için yetiyordu. Sorunun ne olduğunu araştırırken,
esas sorunun ekonomi olduğu gördüm. Mevcut ekonomik sistemle devam edilirse,
30-40 yıl içinde uygarlık, 100 yıl içinde de insanlık ortadan kalkacak. Bizim
bu alanda çalışmamız gerekiyordu. Onun için de Good4trust.org’u kurdum. Bu
girişim, temeldeki mevcut tüketim ekonomisini, “türetim” ekonomisine çevirecek.
Hem doğanın tüketilmesine hem iklim değişikliğine hem de biyolojik çeşitlilik
krizine çözüm bulacak bir sosyal girişim.
Türetim
ekonomisi nedir?
Türetim
ekonomisi, temelde mevcut tüketim ekonomisine karşı oluşturduğumuz yeni bir
ekonomik sistem. Bu ekonomik sistemde tüketiciler değil, türeticiler var. Üreticiler,
ürünlerini ekolojik ve sosyal açıdan adil biçimde üretiyor. Aynı zamanda kendi
aralarında tedarik ağı kurarak, kendi yarattıkları değerin çoğalmasını sağlıyorlar.
Böylece türeticiler, almış oldukları ürün ve hizmetlerle üreticileri
desteklerken böyle bir ekonominin gelişmesine ve büyümesine de destek
oluyorlar. Bu şekilde büyüyen türetim ekonomisi mevcut sistemi dönüştürmeye
başlıyor. Artık insanlar kâr etmek için değil, onurlu bir geçim için
çalışıyorlar. Bunu yaparken de, doğaya ve insana zarar vermiyorlar.
Good4Trust’ın
amacı nedir?
Good4Trust,
ekolojik ve sosyal açıdan adil üretim yapmaya çalışan insa veya doğaya dost
işletmelerin bir araya gelip güç birliği yaptığı topluluk. Bizim türetici
dediğimiz üreticiler, yaşam tarzlarıyla ekolojik ve sosyal açıdan adil ürünleri
destekleyen, yaşamlarını doğaya ve insana en az zarar veren şekilde sürdüren
insanlardan oluşuyor. Türeticiler alışverişi birbirleri arasında yaparken
doğaya zarar vermeden, insanı sömürmeden yaşamlarını idame ettiriyorlar. Buna
makro ölçekte bir döngüsel ekonomi olarak da bakabiliriz. Çevreye ve insana dışsallaştırmaları
azaltan bir ekonomi modeli. Good4Trust’tan bir ürün alındığında, içeri giren
para çoğu sosyal girişimi de etkileyerek, iş yapmasını ve üretmesini sağlıyor.
İçeride yaratılan döngüyle inanılmaz bir hayat standardı oluşuyor. Üretim ve
ekonomi destekleniyor. Yeni bir ekonomik sistem mümkün. Yeter ki biz bunu doğru
kurgulayalım. Makro ölçekte doğaya ve insana en az zararla yeni bir döngüsel
ekonomi modeli ortaya koyan Good4Trust’ın bir Amazon Ormanı olmasını istiyorum.
Amazon, dünyada 55 milyon yıldır var olan, biyolojik çeşitliliğin inanılmaz
boyutta olduğu, dünyanın en üretken yeri. İnsan ekonomisi neden bir Amazon
Ormanı olmasın?
Hangi
sektörden üreticiler var?
Üreticilerimiz
tekstil, kozmetik, yiyecek gibi birçok farklı sektörlerden oluşuyor. Toplamda
81 üreticimiz var. Yaklaşık 2 bin civarında da ürün ve hizmet mevcut. Eksik
olarak yenilenebilir enerji alanını söyleyebilirim. Şu an, bu alanda ürün satan
yok. Temel ihtiyaçların çoğu var ama her alanı Good4Trust’ta bulabilelim
istiyoruz. Temeldeki en büyük problemimiz lojistik. Gönül istiyor ki, ekolojik
ve sosyal açıdan adil bir kargolama sistemi olsun. Bazı kargo şirketlerinin
yakın zamanda elektrikli bisikletle kargo ulaştırmaya başlayacağını duydum. Bu
önemli bir gelişme.
Kaç
türeticiye ulaştınız?
Türetici
için başvuruya gerek yok. Herkes türetici olabiliyor, yeter ki “Yaşam biçimimi
ekolojik ve sosyal açıdan adil bir şekilde sürdürmek istiyorum” desin. Şu an bunu
söyleyip aramıza katılmış 12 bin 700 insan var. Bu çok sevindirici ama yeterli
değil. Ekonomiyi dönüştürmekten bahsediyorsanız, türeticilerin milyona ulaşması
lazım. Üreticilerin de yüz binlere ulaşması lazım ki ekonomiyi dönüştürmekten
gerçek anlamıyla bahsedebilelim. Hem üreticilerimizi hem de türeticilerimizi
çoğaltmamız gerekiyor.
İyilik
Şenliği’nin üçüncüsünü düzenlediniz. Hangi amaçla başladınız bu etkinliğe?
Good4Trust
çevrimiçi bir topluluk. Çevrimiçi topluluklar çok güzel ama insanlar birbirlerine
dokunmak istiyor. Biz de İyilik Şenliği düzenleyerek bütün üreticileri bir
araya getiriyoruz ve gerçek birer ilişki kurmalarını sağlıyoruz. Aynı zamanda
türetim ekonomisine dair akademik konuşmalar, türetim ekonomisine dair toplumu
bilgilendiren konuşmalar ve faaliyetler oluyor. Biraz da müzik oluyor,
rahatlıyoruz. En önemlisi bunu Maçka Sanat Parkı’nda Nişantaşı’nda tüketimin
kalesi diyebileceğimiz bir mekanda yapıyoruz. Markanın ve lüksün hayata anlam
katmadığını, hayatı korumadığını, hayatı koruyan şeylerin fayda ve gülümseme
olduğunu görmeleri için burada yapıyoruz.
2019
yılı için yurtdışına açılma planlarınız vardı. Neler yapıyorsunuz?
Güney
Afrika’da Good4Trust.org’u kurduk. Şu anda sitenin kurulması ve klonunun Güney
Afrika için oluşturulması aşamasındayız. Aynı şekilde Uruguay ve İngiltere’de
de bu işi yapmak isteyenler var. Fransa’da ise yine bu işi yapmak isteyen bir STK’yla
görüşüyoruz. Tohumları saçıyoruz. Bakalım bazı yerlerde yeşerecek bazılarında
yeşermeyecek. Umudumuz bunun sadece Türkiye’de kalmaması. Her yerde küçük
koruların oluşması, sonrasında bunların ormana dönüşmesini istiyoruz. Yoksa
ekonomiyi dönüştürmekten bahsedemeyiz.
Zor
değil mi ekonomiyi dönüştürmek?
Zor
ancak kaçınılmaz. Bundan 20 yıl sonra gezegenimizdeki bütün işletmeler, birer
sosyal girişim olacak. Önümüzdeki 25-30 yıl içinde ise mevcut bütün ürün ve
hizmetler, doğaya ve insana zarar vermeyen hale gelecek. Bunların hepsi de döngüsel
ekonomi içinde bir arada olacak. Bizim bahsettiğimiz, türetim ekonomisi
kaçınılmaz bir dönüş. Çünkü, insanın bu gezegendeki varlığı öyle boyutlara
ulaşmış durumdaki; temmuz ayına gelmeden, gezegenin bir yılda ürettiği her şeyi
tüketmiş oluyoruz. Halbuki gezegenin ürettiğini tüketerek değil, türeterek var
olabiliriz. Yoksa iflas edeceğiz.
30
yıl sonrasını nasıl görüyorsunuz?
30
yıl içinde bu dönüşümü gerçekleştirmemiş olursak, bir medeniyet kalmamış
olabilir. Bütün mesele, Güneş’in Dünya’yı yutacağı zamana kadar bizim kendimizi
bitirmememiz. Bizim burada yapmamız gereken gezegenle barışık, doğayla uyumlu
bir insan varlığını tesis etmek. Bunun için de sadece ekonomide değil,
insanların birbirleriyle ve doğayla olan etik ilişkilerinde, politik
örgütlenmelerinde, şiddeti varoluşlarından çıkarmaya ihtiyaç var. Bunun çözümünün
temelinde de ekonomi olduğuna inanıyoruz. Ekonomide bu dönüşümü
gerçekleştirirsek, taşlar sırasıyla yerine oturacak. Geçtiğimiz yıl, BM İklim Değişikliği Paneli’nde hükümetler
bir araya geldi ve 12 yılımızın kaldığını belirttiler. 12 yılda bunu yapmazsak,
zaten medeniyet 30-40 yıl içinde ortadan kalkacak anlamına geliyor. Dünyada 500
milyon iklim mültecisinden bahsediliyor. Sadece Türkiye’ye gelen Suriyeli
mültecilerin yaklaşık 3 milyon olduğunu düşünürsek, bunu 150’yle çarpın ve neyle
karşı karşıya kalacağımızı düşünün. Medeniyetin devamı için türetim ekonomisini
güç birliği yaparak, hayata geçirmemiz gerekiyor.
İklim
değişikliğiyle ilgili Türkiye nasıl adımlar atıyor?
İklim
değişikliği konusunda Türkiye sınıfta kalmış durumda. Her İklim Değişikliği Konferansı’nda
fosil ödülü veriliyor. Türkiye bolca o ödülü alan ülkeler arasında. Ülkemiz,
bana yardım etmezseniz ben sorumluluk almam diyen mızıkçı bir çocuk modunda. Türkiye’nin
iklim değişikliği konusunda hızlı biçimde ilerlemesi gerekiyor; çünkü bu
konudan en çok etkilenecek ülkelerden biriyiz. Çünkü, iklim krizi en çok
Akdeniz havzasındaki ülkeleri vuracak. Dolayısıyla bu konuda ciddi bir sözcü
olmamız, güçlü söylemlerle ortaya çıkmamız gerekiyor. Ekonomimiz için de çok
faydalı olur. Yenilenebilir enerjiye yatırım yapılarak, kömür sektöründen çıkılması
gerekiyor. Kömür gibi değerli bir madeni toprağın altından çıkartıp yakmamamız
lazım. Gelecek teknolojileriyle kömürün ne kadar değerli olduğunu bilmeden,
karbon yataklarını yakarak yok ediyoruz. Bu nasıl bir öngörüsüzlük. Kömür
yakmak kadar büyük bir suç olamaz. Sadece iklim değişikliği açısından değil,
çok değerli bir karbon yatağını yok etmek açısından da bakmak gerekiyor.
Yenilenebilir enerji yatırımları yapılırsa, ekonomi kısa sürede canlanır. Çünkü,
dünyanın en büyük ihtiyacı yenilenebilir enerji teknolojileri. Bu konuda da Türkiye
liderlik edebilir. Topraklarımız yüzyıllardır tarım için kullanıldığından çok
zayıflamış durumda. O toprakları güçlendirme ve zenginleştirme imkanına sahibiz.
Türkiye’nin toprak işlemesiz tarım dediğimiz tarım yöntemlerini izleyerek,
organik tarıma geçerek ve meralarda karbon tutumunu sağlayan rejeneratif
meracılık faaliyetlerini harekete geçirip topraklarında karbonu tutmayı
sağlayarak bütün dünyaya örnek olma şansı var. Bütün bunlar ekonomiye yararlı
olacak yenilikler. Ama maalesef Türkiye’nin öncelikli planları arasında bunlar
yok. O yüzden de bizim ve çocuklarımızın geleceğini yok eden politikalarla
karşı karşıyayız.
Özel
sektör de son dönemde bu konulara eğiliyor…
Kesinlikle.
Şirketler dönüşüm halinde. 10-20 yıl içinde mevcut kâr amacı güden şirketlerin
hepsi toplumsal fayda amacı güden kuruluşlar haline gelecekler. Eğer bunu
yapmazlarsa, piyasada var olamayacaklar. Bunun kaçarı yok. Evinizi, soyacak
kişiye değil, sizinle birlikte temizleyecek kişiye açarsınız. Şu an
tüketiciler, soyan şirketlere kapı açıyorlar ama yakın zamanda geldiğimiz
durumu fark edip kapıyı sadece onlarla birlikte evi temizleyecek şirketlere
açacaklar.
Siz nasıl
yaşıyorsunuz? Nereden kaynaklanıyor bu istek?
Bence
sevgiden kaynaklanıyor. Doğayı ve insanları seviyorsanız, zarar vermekten
kaçınmaya çalışıyorsunuz. Ben de uçağa biniyorum, arabaya biniyorum. Yani, bunu
çok da başardığımı söyleyemem ama deniyorum, çalışıyorum. Üzerimdeki Good4Trust
tişörtü, Ege pamuğundan, organik. İşçinin sömürülmediği, hakkı ödenerek üretilmiş
bir tişört. Gıdalarımın hepsi organik, vegan. Herhangi bir hayvana eziyet
edilerek önüme gelen ürünleri kullanmıyorum, yemiyorum. 30 yaşında vejeteryan
oldum, iki yıldır da veganım. Deniyorum bir şeyleri ama bu toplumda tam olarak
yapmanız zor. Belki de Good4trust bunun için umut olabilir; çünkü, insanlar
böyle bir ekonomi olursa, bunun içinde yaşıyorsak daha az doğaya ve insana zarar
verdiğimiz bir yaşam biçimini benimseyebiliriz diye düşünebilir. Fark ettim ki tek
başıma yaptığım tercihlerle bunu değiştiremem. Değişim ve dönüşüm için bir güç
birliği, bir topluluk ve yeni bir ekonomik sistem gerekli. Şöyle bir yanılgı
var. Yaptığım bireysel seçimlerle toplumu değiştirebilirim gibi bir yanılgı
var. Bireysel seçimlerle toplum için iyi şeyler yapabilirsiniz ama toplumu
dönüştüremezsiniz. Güç birliği yapılması ve birlikte hareket etmek gerekiyor.
Türetim ekonomisi için bilimden gelen önemli bir fiziksel altyapı var. Buna
karmaşıklık teorisi diyoruz. Bu teoride, yeterli sayıda insan basit kuralları
hep birlikte uygularsa, sistemin değişebileceği düşünülüyor. Onun için sistemi
değiştirmek istiyorsak yeterli sayıda tüketicinin güç birliği yapıp birlikte
hareket etmesi, ekolojik ve sosyal açıdan adil davranış ve kullanım esaslarını
benimsemesi gerekiyor. Bunun da basit bir altın kuralı var: Sana yapılmasını
istemediğini başkasına yapma. O başkası sadece insan mı? Hayır, sadece insan
değil, başka bir canlı. Başka bir ağaç, başka bir kuş, başka bir koyun. Hatta
bir taş. Nedensizce şiddete başvurup bir taşı parçalamayacaksın. Sen taşı
duvarında kullanabilirsin ama kullanırken de bir saygı esasıyla kullanman
lazım. Ama o taşı alacaksın doğaya bir etki yaptığının bilinciyle duvarına
koyacaksın.
Bir dönem Çevreden Sorumlu Devlet Bakanının danışmanlığını yaptınız. O zaman devlet politikası daha mı duyarlıydı?
1989’da Çevreden Sorumlu Devlet Bakanı Adnan Kahveci’nin danışmanı oldum. Kendisiyle Seyfe Gölü’nün bir tepesinde tanıştık. Seyfe Gölü’nün tepesinde zamanın cumhurbaşkanına flamingoları gösteriyordum. Tanıştıktan sonra danışmanı olma teklifinde bulundu. Bunun sebebini sorunca bana yaptığı işi anlattı. Ondan sonra bana Orman ve Çevre Genel Müdürlüğü’nde bana bir masa verildi. Zaman zaman Adnan Bey ile buluşuyorduk, sunumlarımızı izliyordu. Onun zamanında sulak alanların korunması ve Ramser Sözleşmesi konusunda çok adımlar atıldı. Bir yıl boyunca kendisiyle çalışma fırsatı yakaladım. Kendisi ekonomi bakanlığına geçince yollarımız ayrıldı ama çok güzel bir zaman geçirdik. Adnan Kahveci, doğanın korunması ve gerekli politikaların hayata geçmesi için son derece duyarlıydı. Değişikliklere önayak oldu. O zamanların ekibi, geleceği şekillendirmeye yönelik öngörülü değil, uzgörülü politikalar geliştirme konusunda bugünkü ekibe göre daha iyiydi. Politika ve siyasetle hiçbir alakam yok, daha çok ekonomi ve ekonominin şekillendirilmesi alanını seviyorum. Keşke, bugünün ekonomi bakanları da türetim ekonomisini özümseseler ve uzgörüyle ülkemizi geleceğe taşısalar; çünkü ülkemiz maalesef geçmişte yaşıyor.
Fotoğraf: Sürdürülebilirlik Adımları