Görünmeyen ama etkisi derin güçler, çağımızı şekillendiriyor. Sera gazlarından yapay zekâya kadar birçok unsur, insanlığın geleceğini belirleyen faktörler arasında. Ancak insanlar, dünyayı genellikle yalnızca gözle görülebilene ve insana dair olana indirgeme eğiliminde. Bilim yazarı Peter Forbes, Thinking Small and Large adlı kitabında bu çelişkiye dikkat çekiyor. Forbes’a göre, insan merkezli bakış açımız, yani “sapiyosantrizm’’ dünyanın işleyişini derinlemesine
Görünmeyen ama etkisi derin güçler, çağımızı şekillendiriyor. Sera gazlarından yapay zekâya kadar birçok unsur, insanlığın geleceğini belirleyen faktörler arasında. Ancak insanlar, dünyayı genellikle yalnızca gözle görülebilene ve insana dair olana indirgeme eğiliminde.
Bilim yazarı Peter Forbes, Thinking Small and Large adlı kitabında bu çelişkiye dikkat çekiyor. Forbes’a göre, insan merkezli bakış açımız, yani “sapiyosantrizm’’ dünyanın işleyişini derinlemesine kavramamızı engelliyor olabilir.
Forbes’un kapsamlı anlatısı, yaşamın moleküler başlangıcından günümüzün gezegensel krizlerine kadar uzanıyor. Mikroskobik yaşam formlarının, yani mikroorganizmaların, yalnızca biyolojide değil, gelecekteki hayatta kalışımızda da merkezi bir rol oynadığını savunuyor. Ona göre, bu görünmeyen canlılar, ekolojik çöküş çağında hem doğayı onarmanın hem de insanlığı kurtarmanın anahtarı olabilir.
Mikroplarla Hesaplaşma
Anlatısına bilim tarihine bir selamla başlıyan Forbes, 1926’da yayımlanan klasik Microbe Hunters kitabına atıfta bulunuyor. Mikrobiyolog Paul de Kruif’in kaleme aldığı bu eser, Louis Pasteur ve Paul Ehrlich gibi mikrop teorisinin öncülerini ve hastalıklarla mücadelede çığır açan bilim insanlarını odağına alıyordu. Ancak Forbes’a göre, bu dönüm noktası niteliğindeki kitap, aynı zamanda halkın zihninde mikropları yalnızca hastalıkla ilişkilendiren bir bakış açısının da yerleşmesine neden oldu.
Bu dar bakış açısı, mikrobiyal araştırmaları yıllarca gölgede bıraktı. Mikrobiyal teknolojilere yönelik bilimsel ilgiyi sınırlamakla kalmadı; aynı zamanda bu alandaki yeniliklerin yasal onay süreçlerini de zorlaştırdı.
İşte tam bu noktada Forbes, anlatıyı tersine çeviriyor. Microbe Hunters’ın mirasını yeniden yorumlayarak mikropları düşman değil, insanlığın kadim müttefikleri olarak konumlandırıyor. Onun bakış açısında, bu görünmeyen varlıklar, geleceğin sürdürülebilir yaşam modellerinin temel taşları olabilir.
1967’de mikrobiyolog Lynn Margulis, mitokondri ve kloroplastların — hayvan ve bitki hücrelerinin enerji üreten merkezleri — hücreler tarafından yutulmuş bakterilerden evrimleştiğini öne sürdü. Bu keşif, karmaşık yaşamın, eski simbiyotik ortaklıklardan türediğini gösteriyordu. Forbes, Margulis’in devrim niteliğindeki bu fikrini kutluyor ve mikropların karmaşık yaşamın kökenindeki kritik rollerini vurguluyor.
Forbes, yalnızca bilim insanlarını değil, aynı zamanda mikropların gezegenimiz üzerindeki etkilerini yeniden anlamamıza yardımcı olan güncel araştırmaları da öne çıkarıyor. Örneğin, biyolojik çeşitlilik kaybı, kirlilik ve iklim değişikliği gibi büyük çevresel sorunların yalnızca sera gazı emisyonları değil, bozulmuş mikrobiyal denge ile de bağlantılı olduğunu belirtiyor. Okyanusların ısınması, mercanlar ve onları besleyen fotosentetik algler arasındaki simbiyotik ilişkiyi bozarken, bu durum büyük mercan ölümlerine yol açıyor ve ekosistemler için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Bu bakış açısı, giderek daha fazla bilim insanı tarafından benimseniyor.
Mikroplar, sadece doğayı değil, bizim de yaşamımızı sürdüren temel unsurlar. Forbes, bu kadim müttefiklerin, hem doğayı hem de insanlığı geleceğe taşımak için ne kadar önemli bir rol oynadığını net bir şekilde ortaya koyuyor.
Bazı ülkeler, tarımda sentetik gübrelere olan bağımlılıklarını azaltmak için bakterileri kullanmaya başladı. Sentetik gübrelerin üretimi enerji tüketici olmakla birlikte, sera gazı emisyonlarına ve toprak ile su kirliliğine yol açıyor. Azot tutan bakteriler, atmosferdeki inaktif azotu bitkilerin büyümesi için gerekli hale dönüştürerek bu sorunu çözmeye yardımcı oluyor. Gelecekte, genetik mühendisliğindeki ilerlemeler, tahıl ürünlerinin bakterilerden aldıkları azot fiksasyonu yeteneğini kalıcı hale getirebilir. Böylece bitkiler, atmosferdeki azotu bağımsız şekilde dönüştürerek kendi büyümelerini sağlayabilir. Yazar, DNA replikasyonu, fotosentez ve azot fiksasyonu gibi biyolojik süreçleri mikrobiyal nanomakineler olarak tanımlıyor.
Bu mikroorganizmaların biyolojik sistemleri, sürdürülebilir ve ekonomik açıdan dayanıklı bir geleceğin inşasında önemli bir rol oynayabilir.
Bazı teknolojiler geleceğe aitmiş gibi görünse de Forbes, bu biyolojik ilkelerin aslında çok uzun zamandır var olduğuna dikkat çekiyor. Örneğin, azot fiksasyonu için kritik rol oynayan nitrojenaz enzimi, bakteriler tarafından milyarlarca yıldır kullanılıyor. Sürdürülebilir tarım için mikrobiyal araçları uyarlayan bilim insanları, aslında sıfırdan bir şey icat etmiyor; bilakis, yaşamın ilk mühendislerinden kadim çözümleri ödünç alıyorlar.
Forbes, bu tür yeniliklerin yalnızca ekonomik büyüme ile uyumlu olmakla kalmadığını, aynı zamanda onu güçlü bir şekilde tetiklediğini vurguluyor. Mikrobiyolojiye dayalı sürdürülebilir teknolojiler, verimliliği artırabilir, yeni sanayiler yaratabilir ve çevresel hedeflerle finansal fırsatları uyumlu hale getiren pazarlar açabilir. Geçmişteki başarılar, tarım ve biyofarmasötiklerden biyoteknolojiye kadar bu potansiyeli kanıtlıyor.
Forbes, bu yeni teknolojilerin yaygınlaşabilmesi için siyasi engellerin aşılmasının kaçınılmaz bir ihtiyaç olduğunu vurguluyor. Anti-bilimsel tutumlar ve kurumsal hareketsizlik, tarım kimyasallarının kullanımını sürdürüyor ve ekosistemlere zarar veriyor.
Kamuoyu algısının önemine de vurgu yapan yazar şunları söylüyor: Mikrobiyal çözümlerin geliştirilmesi ve uygulanabilmesi, politika değişikliğine dayanıyor ve bu da mikropların düşman değil, dost olarak görülmesine bağlı. Mikrobiyoloji akademik dünyası, mikrobiyal teknolojilerin yüksek kârlı, kolay erişilebilir ve büyük etki yaratabilecek çözümler sunduğunu defalarca dile getirdi; ancak çoğu zaman bu çözümler göz ardı ediliyor.
Yazar, jeoloji ve evrimsel biyolojiden sentetik biyoloji ve uzay bilimlerine kadar geniş bir disiplinler arası literatürü, temel kavramları basitleştirmeden erişilebilir bir dille harmanlıyor. Mikrobiyal ekolojiye aşina olmayan okuyucular için kitap, göz açıcı bir deneyim olacak. Bilim insanları içinse, farklı alanları birleştiren bir anlatı sunuyor.
Forbes, aşırı iyimser olmaktan kaçınıyor, ancak mikropların insanlardan önce gezegenin büyük felaketlerine dayanmayı başardığını ve muhtemelen biz gittikten sonra da var olacaklarını belirtiyor.
Asıl soru, insanların etik ve ekonomik olarak evrimleşip, Dünya’yla uyumlu bir şekilde yaşayıp yaşamayacakları. Zaman daralıyor.