İnşa edilmiş çevre, iklim değişikliğine en fazla katkıda bulunan alanlardan biri. Binaların inşası, bakımı ve kullanımı, sera gazı emisyonlarının yüzde 40’ını oluşturuyor. Bu nedenle, inşaat sektörü küresel sürdürülebilirlik konusunda büyük sorumluluk taşıyor. Yeni nesil sürdürülebilir inşaat projeleri, yalnızca tasarım ve mühendislik sınırlarını zorlamıyor; aynı zamanda yaratıcılıkla sorumluluk birleştiğinde nelerin başarılabileceğini dünyaya gösteriyor. Bu liste, dünyanın
İnşa edilmiş çevre, iklim değişikliğine en fazla katkıda bulunan alanlardan biri. Binaların inşası, bakımı ve kullanımı, sera gazı emisyonlarının yüzde 40’ını oluşturuyor. Bu nedenle, inşaat sektörü küresel sürdürülebilirlik konusunda büyük sorumluluk taşıyor.
Yeni nesil sürdürülebilir inşaat projeleri, yalnızca tasarım ve mühendislik sınırlarını zorlamıyor; aynı zamanda yaratıcılıkla sorumluluk birleştiğinde nelerin başarılabileceğini dünyaya gösteriyor.
Bu liste, dünyanın farklı bölgelerinden çevre duyarlılığıyla öne çıkan, ezber bozan 10 inşaat projesini mercek altına alıyor.
1.Earthships
Earthship’ler, lastikler, şişeler ve kutular gibi geri dönüştürülmüş malzemelerle inşa edilen, toprakla sıkıştırılarak bir araya getirilen, kendi kendine yeten evleri temsil ediyor.
Mimar Michael Reynolds tarafından tasarlanan bu yapılar, kendi elektriğini üretiyor, suyunu topluyor ve arıtarak kullanılır hala getiriyor. Ayrıca pasif güneş tasarımıyla sızaklık dengesini sağlıyor.
Şebekeden tamamen bağımsız olan Earthship’ler, ev mimarisini köklü bir şekilde yeniden tanımlayan cesur bir yaklaşım sergiliyor. Dünyanın dört bir yanında hayata geçen bu yenilikçi yapıları Taos, New Mexico’da görmek mümkün.
2. Masdar City
Henüz gelişme aşamasında olan ve BAE’nin Abu Dhabi şehrinde hayata geçen Masdar City, sürdürülebilir şehircilik alanında gerçekleştirilen en cesur denemelerden biri. Yenilenebilir enerjiyle güçlendirilen, sıfır karbon ve sıfır atık hedefiyle tasarlanan bu şehir, geleneksel Arap şehirlerinden esinlenen yoğun sokak düzeniyle gölgeleme ve doğal havalandırmayı en verimli şekilde kullanmayı amaçlıyor.
Elektrikli toplu taşım ve yaya dostu yapısıyla otomobil bağımlılığını azaltan Masdar City, güneş panelleri ve rüzgar kuleleri sayesinde konforlu bir mikroiklim yaratıyor.
3. One Central Park
One Cetral Parki yeşil tasarımın parlayan bir simgesi olarak yükselirken, konut ve aynı zamanda ticaret alanı sunan bir kompleks.
Botanikçi Patrick Blanc’ın devrim niteliğindeki hidroponik sistemleri ile tasaralanan bina, 1.000 metrekareden fazla dikey bahçeleri ile dikkat çekiyor. Ayrıca, yapının gölgeli bölümlerine güneş ışığını yönlendiren motorlu aynalardan oluşan dev bir helostat sistemi de bulunuyor.
Bu sistemler, ısıyı azaltarak doğal soğutma sağlıyor ve Sidney’in tam kalbinde biyolojik çeşitliliği destekliyor. Teknoloji ile botaniğin uyum içinde çalışarak, yüksek katlı yaşamı yeniden şekillendirmenin çarpıcı bir örneğini sergiliyor.
4. Singapur’un Khoo Teck Puat Hastanesi
Khoo Teck Puat Hastanesi, kaynak tüketimine dayalı geleneksel sağlık hizmeti anlayışını aşarak farklı ve yenilikçi bir yaklaşım sunuyor.
Neredeyse her kata entegre edilen bahçelerle hastaların günlük yaşamının bir parçası haline getirilen doğa sayesinde, onların daha hızlı iyileşmeleri ve aynı zamanda ruh sağlıklarının güçlenmesi destekliyor. Doğal havalandırma ve stratejik olarak konumlandırılmış açıklıklar gibi pasif tasarım unsurları sayesinde hastanenin enerji tüketimi de kayda değer ölçüde azaltılıyor.
Yağmur suyu toplanıp sulamada yeniden kullanılıyor ve peyzaj ise yerel doğal yaşamı destekleyecek şekilde tasarlanıyor. Hastayı merkeze alan bu yaklaşım, sağlık hizmetlerinin sürdürülebilirlikle bir arada var olabileceğini göstererek hastaneyi yalnızca bir tedavi yeri değil, aynı zamanda kapsamlı bir iyileşme ortamı haline getiriyor.
5. The Crystal
Londra’nın doğusunda yer alan The Crystal binası, geniş bir güneş paneli sistemi ve jeotermal ısı pompaları sayesinde tüm enerjisini yenilenebilir kaynaklardan sağlıyor. Gri su geri dönüşüm sistemi ve yağmur suyu toplama altyapısı sayesinde, benzer ofis binlarına kıyasla yüzde 70 daha az su tüketiyor.
Siemens’in Sürdürülebilir Şehirler girişiminin merkezi olan The Crystal binası, aynı zamanda yeşil teknolojiler ve kentsel planlama konularında herkese açık bir keşif alanı sunuyor. Camdan oluşan çarpıcı formu ise sadece göz alıcı bir tasırım değil: maksimum doğal ışık sağlamak ve ısı birikimini en aza indirmek için özenle tasarlanmış bir mühendislik harikası.
6. Panyaden Uluslararası Okulu Spor Salonu
Doğal malzemelerin gücünü en çarpıcı şekilde yansıtan Panyaden Uluslararası Okulu’ndaki bambu spor salonu, tropikal çevresiyle uyumlu olacak şekilde tasarlanmış ve çevresel etkiyi en aza indirmek amacını taşıyor.
Hızla yenilenebilen bir kaynak olması ve dayanıklılığı sağlaması nedeniyle binada bambu malzemesi tercih edilmiş. Bu doğal malzeme, yapının ihtiyaç duyduğu esneklik ve sağlamlığı zarif bir biçimde yansıtıyor.
Doğal havalandırma ve gün ışığını en verimli şekilde kullanan yapının formu, ne klimaya ne de yapay ışığa ihtiyaç duyuyor. Yerel el işçiliğini ve geleneksel yapı tekniklerini ön plana çıkaran bu proje, düşük teknolojili çözümlerin dahi yüksek düzeyde sürdürülebilirlik sağlayabileceğini kanıtlıyor.
7. CopenHill
CopenHill, estetik tasarım ile yüksek düzeyde çevresel hedeflerin kesiştiği yenilikçi bir yapı. Danimarka’nın başkentinin dış kesiminde yükselen bu atıktan enerji üretim tesisi, geri dönüştürülemeyen atıkları yakarak 150.000 haneye temiz enerji ve bölgesel ısıtma sağlıyor. Aynı zamanda kamuya açık sosyal yaşam alanı olarak da hizmet veriyor.
Cephe tasarımında enerji verimliliği gözetilerek alüminyum tuğlalar ve cam kullanılmış. Ancak tesisi benzerlerinden ayıran en önemli unsur, çatısında yer alan kayak pisti, yürüyüş parkuru, tırmanma duvarı ve seyir terası. Bu özellikleriyle enerji santralinin ötesine geçerek, kent yaşamına entegre edilmiş bir buluşma noktasına dönüşüyor.
CopenHill, hem çevresel hem de sosyal açıdan topluma hizmet eden, işlevi deneyime dönüştüren yeni nesil çok amaçlı kentsel altyapı örneklerinden biri.
8. Bullitt Center
Bullitt Center yalnızca çevreci değil, aynı zamanda yenileyici özellikler taşıyan bir yapı. 250 yıl hizmet verecek şekilde tasarlanmış olan bu bina, dünya genelinde Living Building Challenge’ın titiz standarlarını karşılayan nadir yapılardan biri.
Enerjisini tamamen güneşten alan bina, suyu akıllıca yönetmek için yağmur suyu toplama ve gri su geri dönüşüm sistemlerini kullanıyor. Atık oluşumunu minimuma indiren kompost tuvaletleri olan Bullitt Center, doğayla tam uyum içinde işleyen bir yaşam döngüsü sunuyor.
Zararlı kimyasallar kullanılmadan inşa edilen yapıda, Orman Yönetim Konseyi (FSC) onaylı ahşaplar tercih edilmiş. Sadece bir ofis binası olmanın ötesine geçen Bullitt Center, iklim krizi çağında geleceğin yapılarının nasıl olması gerektiğine dair cesur bir örnek sunuyor.
9. Bosco Verticale
Bosco Verticale, yani ‘Dikey Orman’, doğayla iç içe bir yaşam hayalini gerçeğe dönüştüren biyofilik mimarinin simge projelerinden biri. İki konut kulesinden oluşan bu yapı, karbondioksit emilimini destekleyen, kentsel ısı adası etkisini azaltan ve biyolojik çeşitliliği yeniden canlandıran yoğun bitkilendirilmiş dikey ormanıyla dikkat çekiyor.
Yapının yeşil cephesi, doğal bir deri işlevi görerek ortam nemini dengeliyor ve havayı ince toz partiküllerinden arındırıyor . Bitkisel yaşamın bu şekilde entegre edilmesi, binanın enerji tüketimini azaltmakla birlikte, çevresinde dinamik bir mikroiklim oluşturuyor.
Estetikten daha fazlası olan Bosco Verticale, mimarinin çevresel zararları onarabilen bir güç olduğunu kanıtlıyor ve şehir hayatı ile doğa arasındaki sınırları silikleştiriyor.
10. The Edge
Dünyanın en çevreci ofis binası olarak tanımlanan The Edge, sürdürülebilir kurumsal mimarinin sınırlarını zorlayan bir sembol. BREEAM sisteminde elde ettiği yüzde 98,36’lık puan ile, bugüne kadar verilen en yüksek sürdürülebilirlik derecelerinden birine sahip oldu.
Bina, aydınlatma, sıcaklık ve kullanım yoğunluğunu düzenlemek için 28 bin sensörden oluşan bir teknoloji ağı kullanıyor. Yağmur suyu toplama, güneş panelleri ve yer altı suyu termal enerji depolama sistemi, binanın net sıfır enerji hedefini destekliyor.
Binanın ana kullanıcısı olan Deloitte, geliştiricilerle iş birliği yaparak ofisin çevreye duyarlı ve çalışanların sağlığını destekleyen bir alan olmasını sağladı. Sonuç olarak, akıllı ve kendi kendini geliştirebilen bir yapı ortaya çıktı ve bu bina küresel ölçekte yeni bir standart oluşturdu.
Kaynak:
https://email.sustainabilitymag.com/c/1jkydOJywLnydy8fU2PW3xUoc