İklim değişikliği ve polen alerjisi arasındaki ilişki

İklim değişikliği ve polen alerjisi arasındaki ilişki

İklim krizi, çevremizi ve sağlığımızı etkileyen ve giderek büyüyen bir sorun olarak insanlığı tehdit ediyor. 

Bahar ayları ile birlikte polen alerjisi ve saman nezlesi olanlarak bilinen mevsimsel alerjiler yeniden baş göstermeye başladı. Bu tip hastalıkların artmasında polenlerin, nem oranlarının, hava kirliliğinin doğrudan etkisi var.

Genizde kaşıntı, sinüslerde doluluk, gözlerde yanma, hapşırma, halsizlik, kaşıntı gibi alerjik tepkilerin artmasıyla gündelik hayatı sürdürmekte zorlananlar için bilim insanlarından kötü bir haber daha geldi.

Araştırmacılara göre küresel ısınma şiddetlendikçe etkileri daha uzun ve daha yoğun polen mevsimlerine yol açıyor.

Polenler artacak

Polenler eskiden olduğu gibi yalnızca baharın habercisi değil, iklim değişikliğinin sağlık üzerindeki doğrudan etkilerinden biri.

Otlar ve bitkiler tarafından üretilen polenler bir bitkinin üremesi için erkek genetik materyalini içeren toz benzeri taneler. Ne kadar polen üretileceği bitkinin nasıl büyüdüğüne bağlı olarak değişiyor. Araştırmaya göre artan küresel sıcaklıklar birçok bölgede bitki büyümesini artırıyor ve bu da polen üretiminine yansıyor.

Daha yüksek sıcaklıklar ise büyüme mevsimini uzatıyor, bu da polen yayma süresinin uzamasına neden oluyor. Ancak sıcaklık denklemin sadece bir parçası.

Gelecekteki polen artışını potansiyel olarak tetikleyecek daha büyük bir itici güç ise; araçlar ve enerji santralleri gibi kaynaklardan yayılan karbondioksit emisyonları, dolayısıyla hava kirliliği. Bu artış, polenlerin havada daha uzun süre kalmasına neden oluyor. 

Araştırmacılara göre karbondioksit fotosentezi körükleyerek büyümenin artmasına ve daha fazla polen üretimi potansiyeline yol açıyor.

Polen alerjileri küresel nüfusun yüzde 30’undan fazlasını etkiliyor. İnsanların kendilerini hasta hissetmeleri nedeniyle işte verimin düşmesi alerjileri önemli bir halk sağlığı ve ekonomik sorun haline getiriyor. 

Nem ve alerjik hastalıklar arasındaki bağlantı

Sağlıklı bir yaşam için ideal nem ortamı yüzde 40-60 arasında ve bu oranın düşüklüğü enfeksiyonlara, solunum yollarında tahrişe, yüksekliği ise küf, bakteri ve virüsler gibi mikroorganizmaların artmasına neden olabiliyor.

Sera gazı emisyonları ve küresel ısınma nem dengesini değiştirerek, alerjik reaksiyonların artmasına zemin hazırlıyor.

Nem seviyesinin düşmesi, solunum yollarının kurumasına ve alerjenlerle daha kolay etkileşime girmesine neden olurken, iklim değişikliyle artan yağış miktarı küf oluşumunu hızlandırıyor. Küfün ürettiği toksinlerle temas, alerjik reaksiyonları tetikleyebiliyor.

Hava kirliliği ve alerjik hastalıklar arasındaki bağlantı

Hava kirliliğinin yol açtığı sülfür dioksit ve nitrojen oksitler, hücrelere doğrudan zarar veriyor ve hücre içindeki sinyal yollarını tetikleyerek alerjik reaksiyonları artırabiliyor. 

Hava kirliliğine neden olan önemli etkenlerden biri de orman yangınlarından kaynaklanan karbonmonoksit, nitrojen dioksit ve partikül maddeler. Bu zararlı maddeler, bağışıklık sistemini etkileyen proteinlerin üretimini tetikleyerek astım ve alerji semptomlarını ağırlaştırabiliyor.

Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) 2019 verilerine göre, dünya nüfusunun yüzde 99’u DSÖ tarafından belirlenen hava kalitesi sınırlarını aşan bölgelerde yaşıyor.

İklim değişikliği hava durumunun yanı sıra doğadaki canlıların yaşam alanlarını da etkiliyor. 

Sıcaklık ve nem oranındaki değişiklilikler, bazı türlerin yeni bölgelere yayılmasına bazılarının tamamen yok olmasına yol açıyor. Özellikle böcekler gibi alerjiye neden olan türler, iklim değişikliği nedeniyle daha geniş alanlara yayılma becerisi kazanıyor.

Sonuç olarak, daha temiz bir hava, dengeli bir ekosistem ve sağlıklı bir yaşam için harekete geçerek, iklim krizinin etkilerini azaltabilir ve gelecek nesillere daha sağlıklı ve yaşanabilir bir dünya bırakma şansını yakalayabiliriz.

Posts Carousel

En Son Makaleler

Videolar