Türkiye’de çocuklara yönelik şiddet, artık yalnızca bireysel bir trajedi değil, alarm veren toplumsal bir sorun. Acıbadem Üniversitesi Suç ve Şiddetle Mücadele Merkezi ile İMDAT Şiddeti Önleme ve Rehabilitasyon Derneği’nin yürüttüğü son araştırma, 2020–2024 yılları arasında 864 çocuğun yaşadığı istismar vakalarını mercek altına aldı ve ortaya çıkan tabloyu gözler önüne serdi. Araştırmanın çarpıcı bulguları, istismarın çoğunlukla
Türkiye’de çocuklara yönelik şiddet, artık yalnızca bireysel bir trajedi değil, alarm veren toplumsal bir sorun.
Acıbadem Üniversitesi Suç ve Şiddetle Mücadele Merkezi ile İMDAT Şiddeti Önleme ve Rehabilitasyon Derneği’nin yürüttüğü son araştırma, 2020–2024 yılları arasında 864 çocuğun yaşadığı istismar vakalarını mercek altına aldı ve ortaya çıkan tabloyu gözler önüne serdi.
Araştırmanın çarpıcı bulguları, istismarın çoğunlukla evde ve çocuğun en yakınındaki kişiler tarafından gerçekleştiğini ortaya koyuyor.
Araştırma, kız çocuklarının istismara en çok maruz kalan grup olduğunu da gözler önüne seriyor. 864 vakadan yüzde 83,1’ini kız çocukları oluşturuyor.
Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Polat, bu durumun arkasındaki toplumsal nedenleri, “Toplumsal cinsiyet rolleri, sessizlik kültürü ve utanma duygusu, kız çocuklarını görünmez hale getiriyor.” olarak açıklıyor.
Araştırmaya göre vakaların yüzde 71’i cinsel, yüzde 19,5’inin fiziksel, yüzde 9,5’i ise hem fiziksel hem de cinsel istismarı içeriyor. Faillerin profiline bakıldığında ise, istismarın çoğunlukla çocuğun yakın çevresi tarafından gerçekleştirildiği görülüyor.
Prof. Dr. Oğuz Polat, “Vakalar incelendiğinde failler yüzde 27,1 ile babalar, ardından yabancılar (yüzde 15,9), komşular (yüzde 9,5), üvey babalar (yüzde 8,6), akrabalar (yüzde 6,2), öğretmenler (yüzde 3,6) ve anneler (yüzde 2,9) olarak sıralanıyor . Bu tablo, tehlikenin çoğu zaman evin içinden geldiğini ve çocuğun en güvende olması gereken yerde istismarın yaşandığını gösteriyor” diyor.
İstismarın gerçekleştiği mekanlar arasında yüzde 37,8 ile ev ilk sırada yer alıyor. Bunu sokak (yüzde 17,5), okul (yüzde 9,5), iş yeri (yüzde 8,9), araç (yüzde 3,2) ve yurt (yüzde 2,3) izliyor.
Prof. Dr. Oğuz Polat, “Ev, çocuğun güven duygusunun temellendiği yer olmalı. Oysa veriler, güvenli alanın ihlal edildiğini gösteriyor” ifadelerini kullanıyor.
Her 6 vakadan 1’inin ölümle sonuçlandığına dikkat çeken Prof. Dr. Oğuz Polat, hukuki süreçlerin durumunu şöyle özetliyor:
“Adli süreç incelendiğinde, 864 vakanın yüzde 77’sinde hukuki işlemler başlatılmış, yüzde 46,5’inde failler tutuklanmış. Mağdurların yüzde 84’ü hayatta, yüzde 16’sı ise şiddet sonucu hayatını kaybetmiş. Bu oranlar, çocuğa yönelik şiddetin ölümcül bir toplum sorunu olduğunu açıkça gösteriyor.’’
Çocuğun korunmasında ilk sorumluluk ailede
Prof. Dr. Oğuz Polat göre çocuğun korunmasında ilk sorumluluk aileye düşüyor. Açık ve empatik iletişim, beden sınırlarının öğretilmesi ve ‘’hayır’’ deme hakkının anlatılması, çocuğun yardım arayışına girmesini kolaylaştırıyor. Güvenli aile ortamı, istismarın erken fark edilmesi ve müdahele şansını artırıyor.
Araştırmada dijital ortamdaki risklere de dikkat çekiliyor. Siber zorbalık, online taciz ve pedofili tehlikelere karşı çocukların bilinçlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Polat, ebeveynlere şunları öneriyor: güçlü parola kullanımı, kişisel bilgilerin paylaşılmaması ve tanımadıkları kişilerle iletişime geçmeme. Ayrıca çocuklarla dijital içeriklerin birlikte keşfedilmesi, güvenli bir öğrenme ortamı sağlıyor.
Toplumun rolü ve öneriler
Çocuk istismarının önlenmesi sadece ailelerin değil, tüm toplumun sorumluluğu. Eğitim kurumları, sağlık kuruluşları ve sivil toplum örgütleri farkındalık programlarını artırmalı; medya ise etik yayıncılık ilkelerine sadık kalarak mağdurların kimliklerini korumalı. Prof. Dr. Polat, sözlerini şöyle noktalıyor:
“Çocuğu korumak, toplumu korumaktır. Görmezden geldiğimiz her vaka, geleceğimizden bir parça eksiltir.”
Dijital çağda çocukların korunması için aileler, öğretmenler ve toplum için öneriler şöyle özetlenebilir:
- Aileler, çocuklarıyla teknolojisiz zamanlar geçirerek duygusal farkındalıklarını artırmalı.
- Çocuklara dijital kültür, haklar ve güvenlik kuralları basit ve anlaşılır bir dille anlatılmalı.
- Ebeveynler, çocukların çevrimiçi hesaplarını güvenlik ayarlarıyla korumalı, şifre paylaşımını engellemeli.
- Okullar, siber zorbalık konusunda farkındalık yaratmalı ve öğrenciler, öğretmenler, veliler arasında ortak bir anlayış geliştirmeli.
- Sosyal medyada çocukların kişisel bilgileri paylaşılmamalı.
- Çocukların dijital medya okuryazarlığı geliştirilmeli.
Bu araştırma, sessizce büyüyen bir krizi görünür kılıyor. Evdeki tehlike, toplumsal sorumluluğun acil bir çağrısı: Çocukları korumak, aslında geleceğimizi korumak demek.