Londra merkezli PricewaterhouseCoopers’ın (PwC) raporu, yeşil dönüşüm sürecinde şirketlerin ‘’Yeşil Öncüler’’ ve ‘’Karbon Oyuncuları’’ olmak üzere iki farklı yaklaşımı benimsediğini ortaya koyuyor. 2015 yılında geniş çaplı bir uluslararası mutabakatla kabul edilen Paris İklim Anlaşması, sanayi öncesi seviyelere göre küresel sıcaklık artışını 1,5C’nin altında tutma hedefiyle hayata geçirildi ve iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir dönüm noktası oldu.
Londra merkezli PricewaterhouseCoopers’ın (PwC) raporu, yeşil dönüşüm sürecinde şirketlerin ‘’Yeşil Öncüler’’ ve ‘’Karbon Oyuncuları’’ olmak üzere iki farklı yaklaşımı benimsediğini ortaya koyuyor.
2015 yılında geniş çaplı bir uluslararası mutabakatla kabul edilen Paris İklim Anlaşması, sanayi öncesi seviyelere göre küresel sıcaklık artışını 1,5C’nin altında tutma hedefiyle hayata geçirildi ve iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir dönüm noktası oldu.
Anlaşmayla, emisyon azaltımı ve sürdürülebilir ekonomik modellerin teşvik edilemesine yönelik küresel girişimler hız kazandı. Ancak iklim hedeflerine ulaşma yolunda küresel ölçekte çeşitli engeller de varlığını sürdürmeye devam ediyor.
Avrupa Birliği (AB), Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında koyduğu 2050 yılına kadar iklim nötr olma hedefi ile emisyon azaltımında dünya lideri konumunda yer alıyor. ABD, İklim Eylem Planı ile temiz enerji ve karbon yakalama teknolojilerine yatırım yapıyor. Çin ve Hindistan yenilenebilir enerji yatırımlarını genişleterek karbon ayak izini azaltmayı amaçlıyor.
Ancak, bu ülkelerin fosil yakıt bağımlılığı ve yüksek karbonlu enerji kaynaklarına dayalı ekonomik yapıları, karbonsuzlaşma yolundaki dönüşümü malesef yavaşlatıyor.
PwC tarafından hazırlanan ‘’Yeşil Dönüşümde Yol Almak; Küresel Zorluklar ve Stratejik Seçimler’’ raporu, yeşil dönüşüm sürecindeki stratejik tercihler, riskler ve potansiyel getiriler üzerine kapsamlı bir analiz sunarak, her oyuncunun büyüme potansiyelini artırma, çeviklik kazanma ve değer yaratma süreçlerini en üst düzeye çıkarmayı hedefliyor.
Yeşil dönüşüm sürecinde şirketler kritik rol oynuyor. Bu şüreçte ‘’Yeşil Öncüler’’ ve ‘’Karbon Oyuncuları’’ olmak üzere iki ana stratejik yaklaşım ön plana çıkıyor.
Yeşil Öncüler, yeniikçi yeşil teknolojilere yatırım yaparak, çevresel ayak izlerini azaltmayı ve sürdürülebilir iş modellerine geçişi hedefleyen şirketleri ifade ediyor. Ancak bu strateji, yüksek ilk yatırım maliyetleri ve henüz etkileri tam olarak kanıtlanmamış teknolojilere yapılan yatırımların doğurduğu belirsizlikler gibi zorlukları bünyesinde barındırıyor.
Karbon Oyuncuları ise karbon yoğun stratejilere odaklanmayı sürdürüyor ve yeşil teknolojilere kademeli geçiş yapmayı tercih ediyor. Bu şirketler, geleneksel enerji kaynaklarına dayalı operasyonlarını optimize ederek kısa ve orta vadede karlılıklarını artırmayı amaçlıyor. Ancak uzun vadede artan karbon fiyatlandırmaları, operasyonel maliyetlerin yükselmesine ve karbon yoğun faaliyetlerin sürdürülebilirliğinin azalmasına yol açabiliyor.
Bu bağlamda, hibrit stratejiler giderek daha fazla önem kazanıyor. Şirketler, uzun vadede yeşil teknoloji ve enerjiye yatırım yaparken, kısa vadede geleneksel enerji kaynaklarını stratejik olarak kullanmaya devam ediyor. Hibrit stratejiler, değişken enerji piyasaları ve ekonomik belirsizliklerle başa çıkmak için şirketlere esneklik sağlıyor.
Emisyon azaltımı ve yeşil dönüşüm, uzun soluklu ve çok katmanlı bir süreç olarak karşımıza çıkıyor. Dünya, düşük karbonlu bir ekonomiye geçiş sürecinde hızla ilerliyor.
Dolayısıyla yeşil dönüşüm sürecinde, yenilikçi çözümler geliştiren ve çevresel sürdürülebilirliği stratejilerinin merkezine alan şirketlerin rekabet avantajı elde etmesi bekleniyor.