ABD’den Türkiye’ye uzanan bir tartışma: Sofra güvencesi meselesi

ABD’den Türkiye’ye uzanan bir tartışma: Sofra güvencesi meselesi

ABD’de federal hükümetin kapanması, düşük gelirli ailelerin en temel ihtiyacı olan gıdaya erişimi tehlikeye atarken, konu yalnızca Amerikan siyasetiyle sınırlı değil. Gıda güvencesi, yani bir hanenin yeterli ve dengeli gıdaya düzenli erişim hakkı, bugün Türkiye’nin de dahil olduğu birçok ülkede kırılgan bir alan.

California Valisi Gavin Newsom’un 80 milyon dolarlık acil fon açıklaması, Amerika’nın sosyal yardım sisteminin ne kadar hassas bir dengeye bağlı olduğunu gösteriyor. ABD’de dar gelirli yaklaşık 42 milyon kişi, gıda yardımlarını devlet programları üzerinden alıyor. Kapanma nedeniyle bu desteğin Şükran Günü’ne haftalar kala gecikecek olması, ülke genelinde hem endişe hem de tepki yaratmış durumda.

Fakat hikâye burada bitmiyor. Gıda güvencesi, yalnızca ABD’de değil, Türkiye’de de son yıllarda tartışmaların merkezinde. Artan hayat pahalılığı, enflasyon, taze sebze-meyve fiyatlarındaki oynaklık, yoksulluk sınırının yükselmesi ve eve giren gelirin satın alma gücünün azalması, milyonlarca hanenin sofra kurma imkânlarını etkiliyor.

Türkiye’de sosyal yardımların ritmi

Türkiye’de sosyal yardımlar, devlet kurumları, belediyeler, vakıflar ve gönüllü dayanışma ağları arasında paylaşılan çok katmanlı bir yapıya sahip.

Son yıllarda:

  • Market kartı ve sosyal destek kartı uygulamaları yaygınlaştı,
  • Belediyelerin halk market, halk süt, askıda ekmek programları büyüdü,
  • Gıda bankacılığı kanun çerçevesinde vergisel teşviklerle destekleniyor,
  • Ancak yine de birçok aile, aylık erzak kolisi gibi kısa vadeli çözümlere bağımlı halde kalıyor.

ABD’de olduğu gibi, Türkiye’de de sosyal yardım sisteminin en kırılgan halkalarını oluşturanlar çoğunlukla çocuklar, yaşlılar ve tek gelirli haneler.

Gıda enflasyonu ise bu dayanışma mekanizmalarını her yıl daha fazla sınamaya devam ediyor.

Bir toplumun sofraya erişimi, bireysel kader midir, kamusal sorumluluk mu?

ABD’de federal hükümetin kapanması, gıda yardımlarını aniden sekteye uğratabilirken, Türkiye’de ekonomik dalgalanmalar ve siyasal öncelikler, sosyal yardım bütçesinin ölçeğini doğrudan belirliyor.

Her iki bağlamda da öne çıkan aynı kırılganlık:

Gelir düzeyi dalgalandıkça, sosyal koruma mekanizmaları zayıfladıkça, gıda bankaları, hayır kurumları ve yerel dayanışma ağları, devlet yerine “yedek aktör” hâline geliyor.

Bu da gıda güvenliğini, hak olmaktan çıkarıp, şansa ve bağışa bağımlı bir ayrıcalık haline getirme riski taşıyor.

Sofra, bir evin en temel birliği. Sofranın eksilmesi, yalnızca ekonomik bir sıkıntı değil; toplumsal bağların, güvenin ve geleceğe dair umudun zayıflaması anlamına geliyor.

Gıda yardımı meselesi, yalnızca yoksullukla ilgili bir başlık da değil; ülkelerin nasıl bir toplum olmak istediğinin göstergesi.

ABD’de hükümetin kapanması milyonların sofrasını etkileyebiliyor.
Türkiye’de ekonomik dalgalanmalar, en temel besinlerin bile erişilebilirliğini değiştirebiliyor.

Bu mesele yalnızca para, yalnızca siyaset ve yalnızca yardım değil. 

Mesele sofranın kendisi: Bir evde yemek pişip pişmediği, bir toplumun dayanıklılığı, eşitliği ve ortak yaşam vaadi hakkında çok şey söylüyor.

Sofra güvencesi, bir ülkenin barışı, adaleti ve gelecek duygusu ile doğrudan bağlantılı bir olgu.

Söylenecek tek söz ‘’Gıda, yardım değil; haktır.’’

Posts Carousel

En Son Makaleler

Videolar