İklim göçü dendiğinde çoğu insanın aklına, kıtlık, sel veya yangınlardan kaçan çaresiz ailelerle dolu bir tekne geliyor. Ancak günümüzde iklim göçü çok daha karmaşık bir gerçeklik sunuyor. Her zaman dramatik değil, her zaman gözle görülür de değil. Bazen kendini, kira artışı ve ani kentsel dönüşüm gibi sessiz belirtilerle de gösteriyor. Bu durum sadece yaşanmaz hâle
İklim göçü dendiğinde çoğu insanın aklına, kıtlık, sel veya yangınlardan kaçan çaresiz ailelerle dolu bir tekne geliyor. Ancak günümüzde iklim göçü çok daha karmaşık bir gerçeklik sunuyor. Her zaman dramatik değil, her zaman gözle görülür de değil. Bazen kendini, kira artışı ve ani kentsel dönüşüm gibi sessiz belirtilerle de gösteriyor.
Bu durum sadece yaşanmaz hâle gelmiş bölgelerden kaçan insanlar için bir kriz değil. Aynı zamanda bu insanları barındıracak şekilde tasarlanmamış şehirler üzerinde de ciddi bir baskı yaratıyor. Artan konut maliyetleri, eskiyen altyapı ve spekülatif projeler, işçi sınıfını sessizce yerinden ediyor. İnsanlar tehlikeden kaçarken istikrar peşinde koşuyor; parası ve hareket kabiliyeti olanlar genellikle başka birinin evine sahip olarak ayakta kalıyor.
Miami’de yükselen deniz seviyeleri, iç bölgelere yatırım çekiyor
Miami’de yükselen deniz seviyeleri, sahil bölgelerini riskli hâle getirdi. 2019-2023 yılları arasında kuzeybatı Miami’de emlak vergileri yüzde 60 artarak yıllık ortalama 3 bin 636 dolara ulaştı. Bunun sebebi, yükselen deniz seviyelerinin sahil bölgelerini riskli hâle getirmesi.
Yatırımcılar ve geliştiriciler bu nedenle yüksek rakımlı iç bölgelere yöneliyor; Allapattah, Liberty City ve Little Haiti gibi tarihi olarak siyah ve göçmen toplulukların yaşadığı yüksek rakımlı bölgeler hedef alınıyor. Bu mahallelerde sular değil, lüks konut projeleri akıyor; kiralar hızla yükseliyor. İnsanlar yalnızca fırsat değil, iklim riskinden korunma arayışıyla taşınıyor. Uzmanlar bu durumun ‘’iklim kaynaklı yerinden edilme’’olduğunu vurguluyor.
Zambiya’da su kıtlığı kültürel dönüşüme yol açıyor
Kuzey Zambiya’da kuraklık, su kıtlığı ve tarımsal çöküş, özellikle kadınlar ve çocukları su bulmak için kilometrelerce yürümek zorunda bırakmaya devam ediyor.
Güney ve doğu bölgelerde durum daha kötü. Uzun süren kuraklıklar ekinleri yok ediyor, hayvanları öldürüyor ve yaşamı sürdürülemez hâle getiriyor. İnsanlar su kaynaklarının daha bol olduğu kuzey bölgelerine ve başkent Lusaka’ya taşınıyor. Ancak bu göç, farklı bir yerinden edilmeyi de beraberinde getiriyor. Yeni gelen Tonga, Nyanja ve Chewa konuşan topluluklar, Bemba hâkimiyetindeki bölgelerde kültürel etkilerini kaybediyor; diller ve kimlikler baskın gruba doğru eriyor.
Lusaka’da ise gayriresmî yerleşim alanları son 20 yılda üç katına çıkmış durumda. Şehir nüfusu dört katına çıkarken konut üretimi bunu karşılayamıyor. Orta gelirli aileler bile konut fiyatları nedeniyle şehre yerleşemiyor; yeni bir ev, 25 yıllık maaşa eşdeğer olabiliyor.
Arizona: İklim sığınakları ve ekonomik baskı
ABD’nin batısında, Arizona’daki Flagstaff gibi şehirler yüksek oranda göç alıyor. Phoenix’teki kronik kuraklık ve rekor sıcaklıklar nedeniyle, daha zengin sakinler kuzeye, 5 bin feet yükseklikteki Flagstaff’a taşınıyor.
Burada da kiralar yükseliyor, yerel halk, özellikle Yerli ve işçi sınıfı, şehirlerinden uzaklaştırılıyor. Yeni gelenlerin getirdiği para ve siyasi etki, şehir önceliklerini değiştiriyor; kararlar eski sakinler yerine yeni gelenlere hizmet edecek tarzda şekilleniyor.
Herkesi etkileyen kriz
İklim göçü sadece göç edenleri değil, şehirlerdeki herkesin yaşamını etkiliyor; konut piyasaları, okullar, sağlık hizmetleri ve altyapı üzerinde baskı yaratıyor. Kiralar artıyor, hizmetler kalabalıklaşıyor ve temel kaynaklar için rekabet büyüyor. Göçle birlikte, siyasi ve kültürel yapı da değişiyor; zenginler güvenliği satın alırken, politikaları kendi lehlerine şekillendiriyor ve eşitsizlik derinleşiyor.
Ne değişmeli?
Çözüm, sorunu doğru tanımlamak ve buna göre hareket etmekten geçiyor. İnsanların göç ettiği bölgelerde suya erişim, iklime dayanıklı tarım ve güvenli altyapı sağlanmalı; şehirler ise büyüyen nüfusu eşitlik çerçevesinde karşılayacak şekilde planlanmalı. Uygun fiyatlı konut, kiracı hakları ve kamu altyapısı genişletilmeli. Hukuki ve finansal çerçeveler, iklim yerinden edilmesini iklim uyumunun bir parçası olarak ele almalı.
İklim göçü artık kaçınılmaz bir gerçek. Miami’den Zambiya’ya, Arizona dağ kasabalarına kadar insan ve şehirler, değişen dünyada kimlerin gelişeceği, kimlerin geride kalacağı sorusuyla karşı karşıya. Bu skriz, daha dayanıklı ve adil şehirler inşa etmek için bir fırsat sunuyor.