Röportaj: Murat Ulman, SoGİP

Röportaj: Murat Ulman, SoGİP

Öncelikle derneğinizi ve Sosyal Girişimcilik Programınızı tanıyabilir miyiz?

Boğaziçi Üniversitesi Mezunu İş İnsanları Derneği (BRM), Boğaziçili iş insanlarının üniversitemizin ortak değerleri çatısı altında iş birliği yaptığı; tecrübe, bilgi ve yeteneklerini üyelerine, üniversite paydaşlarına ve topluma fayda yaratmak üzere paylaştığı, 13 yılın üzerinde bir geçmişi olan bir sivil toplum kuruluşudur.

BRM; gelir dağılımı eşitliği, toplumsal barış ve ekolojik denge için toplumsal fayda ve sosyal etki üretiminin kurumsal iş modellerinin ayrılmaz bir parçası olması gerektiğini savunur ve ülkemizde bu dönüşümün öncülüğünü yapar. BRM bu misyon doğrultusunda kapsayıcı işletmeleri, sosyal girişimleri ve bu alanda çalışan diğer tüm paydaşları destekleyen faaliyetlerde bulunur ve projeler yürütür.

BRM Sosyal Girişimcilik Programı (SoGiP) da işte bu projelerden en önemlilerinden birisidir ve bu program İstanbul Kalkınma Ajansı’nın Girişimcilik Mali Destek Programı kapsamında desteklenmektedir. Program kapsamında 2017 yılı boyunca İstanbul genelinde değişik üniversitelerden 600’ün üzerinde öğrenciye “Yeni kariyer yolunuz: Sosyal Girişimcilik” başlıklı tanıtımlar düzenledik ve bu alanla ilgilenen 150 öğrenciye sosyal girişimcilik eğitimleri vererek proje atölyeleri gerçekleştirdik. Bu programı Ocak 2018’de düzenleyeceğimiz bir kapanış galası ile tamamlayacağız. SoGiP’in detaylarına buradan ulaşabilirsiniz

Öğrencilerin düzenlediğiniz etkinliklere olan yaklaşımını nasıl buluyorsunuz?

Öğrencilerin programın modülleri ve geneli ile ilgili değerlendirmelerini program öncesinde, sırasında ve sonunda yaptığımız anketlerle takip ediyoruz. Öğrencilerden programımızla ilgili çok olumlu geri bildirimler aldık. Bunlar arasında sosyal girişimcilikle tanışma fırsatı, KOSGEB girişimcilik eğitiminin sağladığı altyapı, proje atölyelerinde edindikleri takım çalışması, proje geliştirme, sunum vs gibi yetkinlikleri sayabiliriz. Öğrencilerin programın en keyif aldıkları taraflarının başında kendileri gibi sosyal faydaya önem veren ve iş yaşamlarında anlam arayan yaşıtları ile tanışma ve kalıcı arkadaşlıklar kurma fırsatını yakalama olduğunu gözlemledik. Bunların bazılarını kendi ağızlarından burada duyabilirsiniz.

Programlarınızı başarıyla bitirerek fikirlerini hayata geçirenler oldu mu? (Eğer sizin için sorun olmazsa) Onlardan da bahsedebilir misiniz?

Bu sorularınızı yanıtlarken programımızın henüz 2 dönemini geride bırakmış, 3. ve 4. Dönem proje atölyelerini ise henüz tamamlamıştık. İlk iki dönemde ortaya çıkan proje fikirlerinden bir tanesi olan ve Beşiktaş Belediyesi için geliştirilen “Baykuş Kreş” sosyal girişim fikri için Belediye, proje ve SoGiP ekibi bir işbirliği modeli üzerinde çalışmayı sürdürüyorlar. Bu proje fikri Belediye’ye ait kreşlerin günlük mesaileri sonrasında dar gelirli kadınların çocuklarını belirli bir süre için getirebilecekleri birer okul öncesi eğitim merkezine dönüşmesi üzerine kurulu. Bu projenin nasıl hayata geçirilebileceği ile ilgili olarak çalışmaya devam ediyoruz.

Sosyal Girişimcilik denilince ülkemizde akla ne geliyor? Siz ne düşünüyorsunuz? Eğer daha farklı bir cevabı olması gerekiyorsa aklımıza aslında ne gelmeli?

Sosyal girişimcilik kavramı ülkemizde çok bilinen bir kavram değil. Tanımı yapıldığında da insanlar “sosyal fayda yaratmak” ve bunu yaparken “para kazanmak, karlı olmak” arasında bir çelişki görüyorlar. Kültürümüzde sosyal faydanın “karşılık beklemeden vermek” üzerine kurulu olması gerektiği düşünülüyor. Diğer yandan Türkiye’de örnek teşkil edebilecek sosyal girişim sayısının çok sınırlı olması bu konudaki görüş alanının genişlemesine engel oluyor. Yurtdışında ise başarılı örneklerin varlığı ve yaygınlığı o gençlerin sosyal girişimcilikle tanışmasına ve bu alana cesaretle yaklaşmalarına yardımcı oluyor.

Sosyal girişimcilikle ilgili kişisel fikrim ise bu kavramın hala sürdürülebilir bir model arayışı içerisinde olduğu. Yukarıda sözünü ettiğim “sosyal fayda yaratmak” ve “sürdürülebilirlik amacıyla karlılık” hedeflerinin birlikte sağlanmasının gerçekten ulaşılması zor bir girişim modeli olduğu kanısındayım. Elbette önümüzde bazı başarılı örnekler var ancak bunların sayılarının istediğimiz hızda artış göstermediği de çok açık. Sosyal girişimcilik kavramının dünyayı olumlu yönde dönüştürecek çekirdek enerjisini içinde barındırdığına inanıyorum. Şimdi yapmamız gereken bu enerjiyi açığa çıkartabilecek yeni mekanizmalar bulmak. BRM de özellikle bu alanda fark yaratacak çalışmalar planlıyor.

Özellikle bu alanda adım atmak isteyen ancak maddi çekinceleri olan girişimciler açısından sormak gerekirse; Sosyal Girişimcilik sadece özveri ve fedakârlık üstüne mi kuruludur? Yoksa istikrarlı bir ticari model de olabilir mi?

Bu sorudan “sosyal” kelimesini çıkartırsanız soru geçerliliğini aynen korur. Çünkü tüm girişimler özveri ve fedakarlık ister ve tüm girişimcilerin maddi çekinceleri vardır. Hatta belki de sosyal girişimcilerden daha fazla. Sosyal girişimcilik de kaçınılmaz olarak bunların her ikisini de içerir. Sosyal girişimci bir sosyal problemi çözmeye çalışırken tüm enerjisini ve kaynaklarını bu yolda tüketmeye hazır olmalıdır. Bu girişimlerin finansal kaynağın ve çalışma saatlerinin ötesinde “duygusal” talepleri de yüksektir. Sosyal girişimci öncelikle bir “sivil toplumcu” olmak zorundadır. Gönüllük kaçınılmaz olarak özveri ve fedakarlık gerektirir. Diğer yandan sosyal girişimci sivil toplumcunun dış kaynaklara bağlılığını kıran bir gelir modeli içinde çalışmak zorundadır. Projelerinin kendi kendini besleyebilen, sürdürülebilir, büyütülebilir, çoğaltılabilir, başkaları tarafında da uygulanabilir olması gerekir. Kısacası sosyal girişimci, girişimciliği becerebilen bir sivil toplumcudur.

Sosyal girişimciliğin daha fazla gelişmesi, geniş kitlelere ulaşması ve bu tarz girişimlerin çoğalması için sizce neler yapılmalı? İşletme, kurum, siyasi irade ve bireylere ne gibi görevler düşüyor?

Sosyal girişimciliğin gelişmesi için öncelikle sosyal faydayı iş yaşamının odağına koymak isteyen gençlerimizin “iş ve girişimcilik” tecrübelerini artırmamız gerekiyor. Bunu lise ve üniversite çağlarından başlayarak yapmalıyız. Mezuniyet sonrasında da doğrudan sosyal girişimciliğe atılabilecek yetkinliğe sahip olmalarını beklemek gerçekçi olmaz. Sosyal girişimci adaylarının ilgilendikleri konuları kendi sosyal sorumluluk alanları içinde tanımlamış şirketlerde çalışmalarına ve bir yandan profesyonel tecrübelerini artırırken diğer yandan da ilgili sosyal sorunlara kurumsal bakış açısı ile nasıl çözüm bulabileceklerini araştırmalarına olanak tanımalıyız. Buna bir tür “kurum içi sosyal girişimcilik” gibi de bakabiliriz. Kısaca sosyal girişimcinin kendi işine geçiş yapma sürecinin bir profesyonel olgunluk gerektirdiğine inanıyorum.

Yine bu konuda özellikle sosyal girişimlere kaynak yaratabilecek fonların kurulması, bu fonların yatırım, hisse, gelir beklentisi gibi konularda “sosyal faydayı” bilançolarının bir kalemi olarak görmek üzere yapılanmaları, üçüncü sektörde “bağışların verimli kullanımı ve sosyal etkinin sürdürülebilirliği” gibi alanlarda farkındalık yaratılarak özellikle STK’lara akan kaynaklardan sosyal girişimlere de pay alınması, devletin sosyal girişimlere özel statü tanıyarak aynı Ar-Ge projelerinde olduğu gibi teşvik, vergi ve teknopark benzeri işletme avantajları sağlaması sosyal girişimlerin sayısını artıracak ve etki alanlarını büyütecek uygulamalar olacaktır.

EDİTÖR: Şule Gülmez

1 comment

Posts Carousel

En Son Makaleler

Videolar