Solferino Savaşı sonrası yerel otoritelerin çaresizliğini gören iş insanı Jean-Henri Dunant, bu trajediden aldığı ilhamla uluslararası insani yardım örgütü Red Cross’un (Kızılhaç) temellerini attı. 1859 yazında, İtalya’nın Po Vadisi’nde tarlalar insan kalıntılarıyla doluydu. Toprak, kan gölcükleriyle kaplanmıştı. İsviçreli iş insanı Jean-Henri Dunant, Cezayir’deki arazisiyle ilgili sorunları çözmek amacıyla Fransa İmparatoru Napolyon III’ün yetkilileriyle görüşmek üzere
Solferino Savaşı sonrası yerel otoritelerin çaresizliğini gören iş insanı Jean-Henri Dunant, bu trajediden aldığı ilhamla uluslararası insani yardım örgütü Red Cross’un (Kızılhaç) temellerini attı.
1859 yazında, İtalya’nın Po Vadisi’nde tarlalar insan kalıntılarıyla doluydu. Toprak, kan gölcükleriyle kaplanmıştı. İsviçreli iş insanı Jean-Henri Dunant, Cezayir’deki arazisiyle ilgili sorunları çözmek amacıyla Fransa İmparatoru Napolyon III’ün yetkilileriyle görüşmek üzere kuzey İtalya’ya gittiğinde, Solferino Savaşı’nın dehşetiyle karşılaştı.
İtalya’da tanık olduğu derin trajedi, Dunant’ı insani değerlerle yoğrulmuş bir lider ve vizyonere dönüştürdü. Bu deneyim, onu, ilerleyen yıllarda insani yardımın simgesi haline gelecek olan Uluslararası Kızılhaç Komitesi’ni kurmaya yönlendirdi.
Hayatı boyunca barış savunucusu olan Dunant, savaşın uluslararası anlaşmalarla düzenlenmesi gerektiği yönündeki sarsılmaz inancıyla, 1864’te ilk Cenevre Sözleşmesi’nin imzalanmasına öncülük etti. Bu sözleşme, savaş bölgelerindeki silahlı kuvvetlerin eylemlerine hesap verilebilirlik getiren ve uluslararası hukukta yeni bir dönemin kapılarını aralayan tarihi bir adım oldu.
İtalya’nın bağımsızlık mücadelesiyle şekillenen çalkantılı jeopolitik ortam, Dunant’ın ticari planlarını altüst etmekle kalmadı, aynı zamanda hayatının ve kariyerinin yönünü de köklü biçimde değiştirdi.
Tarihe yön veren Solferino Savaşı, yalnızca Avusturya’nın İtalya üzerindeki hakimiyetini sona erdirmekle kalmadı; tüm grupların doğrudan monarşiler tarafından komuta edildiği son savaş olarak tarihe geçti. Ancak bu çatışmayı unutulmaz kılan asıl neden, ardında bıraktığı korkunç yıkımdı. Sadece bir gün süren savaşta binlerce asker yaşamını yitirdi.
Savaşın ardından hayatta kalan ama ağır yaralı olan yüzlercesi Castiglione kasabasına akın etti. Küçük yerleşim yeri kısa sürede adeta bir hastaneye dönüştü. Tam bir dayanışma sergileyen yerel halk, yaralıları barındırabilmek için kiliseleri, ahırları ve evlerini açtı.
Dunant bu insanlık dramına kayıtsız kalmadı. Malzemeler tükenmeye başladığında yiyecek, ilaç ve sargı bezi temin edilmesine öncülük etti. Ancak onu derinden etkileyen dost düşman ayırt etmeden yaralıları özveriyle tedavi eden yerel kadınlardı. Dillerinden düşmeyen tek bir söz vardı ‘’tutti fratelli’’ yani ‘’Hepimiz kardeşiz’’.
Protestan ahlakı ve sosyal sorumluluk bilinciyle yoğrulmuş burjuva bir ailenin çocuğu olarak 1828’de Cenevre’de doğan Dunant, küçük yaşlardan itibaren güçlü bir dini inançla yetişti.
18 yaşında Cenevre Sadaka Derneği’ne katılan Dunant, 19 yaşında İncil çalışması grubu kurdu. Ayrıca Cenevre’de YMCA şubesinin kurulmasını teşvik etti. 1853’ten itibaren iş dünyasında, özellikle Cezayir’deki girişimlerini geliştirmeye odaklandı, ancak dini faaliyetlere de aktif bir şekilde katılmaya devam etti.
Hayatının her döneminde güçlü bir amaç duygusuyla hareket eden Jean-Henri Dunant, 1859’da İtalya’daki dehşet verici manzaraları gördüğünde ve yerel otoritelerin çaresizliği karşısında şok oldu. Daha iyi bir organizasyonla birçok hayatın kurtarılabileceğine olan inancıyla, kişisel iş çıkarlarını bir kenara bıraktı ve aktivizme yöneldi.
Dunant, projesini bir sonraki aşamaya taşımak için operasyonel yardıma ihtiyaç duyuyordu. Solferino Anısı kitabının yayımlanmasının ardından, İsviçreli hukukçu Gustave Moynier, Dunant’ın hayatına girdi. Bu projeyi destekleyen Moynier’in liderliğinde, 1863 sonbaharında 16 Avrupa devleti Cenevre’de toplanarak Dunant’ın uluslararası yardım örgütü kurulmasına yönelik önerisini tartıştı. Anlaşmaya varmak zor olsa da, her ülkede savaş zamanlarında devreye girecek komiteler kurma kararıyla konferans sona erdi. Bu komitelerin üyeleri, İsviçre bayrağının renklerinin tersine, kırmızı haç taşıyan beyaz kol bantlarıyla tanınacaktı. Bu sembol, zamanla organizasyona adını veren simge haline geldi.
Dunant’ın “insani yardımın uluslararası hukuka dahil edilmesi” yönündeki vizyonu, 1864 yılında İsviçre hükümetini yeni bir konferans düzenlemeye zorladı. Konferans, 12 Avrupa devletinin üç temel karara dayalı bir anlaşmayı imzalamasıyla sona erdi: savaş bölgelerinde hastanelerin korunması, tüm savaşçılara tedavi hakkı tanınması ve tıbbi yardım sağlayan sivillerin korunması. Böylece Birinci Cenevre Sözleşmesi doğmuş oldu. Aynı dönemde, Kızıl Haç Uluslararası Komitesi’nin çalışmaları neredeyse tüm dünyaya yayıldı ve sonrasında, İslam ülkelerinde Kızılay Derneği gibi benzer bir yapının kurulmasına ilham verdi.
Henry Dunant, Red Cross’un kurucusu olarak tarih sahnesine çıkarken, iş hayatında büyük bir çöküş yaşadı. Cezayir’deki işlerinin iflası sonrası dolandırıcılık suçlamasıyla mahkum edilip Kızılhaç’tan ihraç edildi. Hayatının son yıllarında unutulmuşken, 1901 yılında Nobel Barış Ödülü alarak yeniden itibar kazandı ve hatırlandı.
20. ve 21. yüzyıl savaşları, Dunant’ın öngördüğü gibi giderek daha fazla sivilin hedef haline geldiği ölümcül bir hal aldı.
Bugün dünyanın dört bir yanındaki savaş mağdurları, 160 yıl önce İtalya’daki Solferino Meydanı’nda duyduğu insani duygularla hareket eden Dunant’ın mirası sayesinde acılarını hafifletiyor.
https://www.nationalgeographic.com/history/article/red-cross-founder-jean-henri-dunant