“Değişim Arifesinde Üniversite” Buluşması: Üniversitelerde özgürlük ve katılımcı yönetim için ortak çağrı Akademisyen, mezun dernekleri, çalışanlar, öğrenciler ve geleceğin üniversitelileri olan lise öğrencilerinin yoğun katılımına sahne olan Değişim Arifesinde Üniversite Buluşmasında demokratik ve diyaloğa dayalı bir üniversite yönetiminin nasıl olması gerektiği sorusu iki farklı panelde masaya yatırıldı. Konuşmalarda akademik özgürlük ve üniversite özerkliğinin önemi vurgulandı;
“Değişim Arifesinde Üniversite” Buluşması: Üniversitelerde özgürlük ve katılımcı yönetim için ortak çağrı Akademisyen, mezun dernekleri, çalışanlar, öğrenciler ve geleceğin üniversitelileri olan lise öğrencilerinin yoğun katılımına sahne olan Değişim Arifesinde Üniversite Buluşmasında demokratik ve diyaloğa dayalı bir üniversite yönetiminin nasıl olması gerektiği sorusu iki farklı panelde masaya yatırıldı. Konuşmalarda akademik özgürlük ve üniversite özerkliğinin önemi vurgulandı; üniversite yönetimlerinde katılımcı ve demokratik bir yaklaşımın gerekliliği öne çıkarıldı.
Boğaziçi Üniversitesi Akademisyenleri ve Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği (BÜMED) iş birliğiyle düzenlenen “Değişim Arifesinde Üniversite” etkinliği, 16 Mayıs Cuma günü Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda gerçekleştirildi. Etkinlik, akademisyenler, öğrenciler, mezunlar ve üniversite çalışanlarının yanı sıra eğitim, hukuk ve sivil toplum dünyasından önemli isimleri bir araya getirdi.
Prof. Dr. Betül Tanbay’ın sunumuyla başlayan etkinliğin açılış konuşmasını Harvard Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cemal Kafadar yaptı. Prof. Dr. Cemal Kafadar son dönemde dünyanın birçok yerinde akademik özgürlük ve üniversite özerkliğine karşı giderek artan saldırıların üniversitenin geleceği tehdit ettiğini belirtirken, bu saldırılara karşı direnmenin ve gerçek bir üniversite hayalinden vazgeçmemenin önemini vurguladı.
Açılış konuşmalarının ardından moderatörlüğünü Prof. Dr. Betül Tanbay’ın yaptığı “Yükseköğretimi Yeniden Yapılandırmak” başlıklı panele geçildi. Panelde İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, MEF üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Zeliha Hacımuratlar Sevinç, İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi ve İstanbul Üniversitesi Demokratik Üniversite Girişimi’nden Prof. Dr. Raşit Tükel ve Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Taner Bilgiç panelist olarak yer aldı.
Üniversite, bilim demokrasi ve özerklik sacayağına dayanır
Panelde konuşan İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, akademik özgürlüklerle demokratik sistem arasındaki ilişkiyi vurgularken, “Üniversite, bilim, demokrasi ve özerklik sacayağına dayanır. Bu sacayağını besleyebilmek için özgürlükçü bir anayasa ve demokratik bir siyasal sistem şarttır. Cumhuriyet tarihi boyunca her kırılma, zamanla bir sürekliliğe dönüşmüştür. Ancak 2017 Anayasası ile Cumhuriyet Anayasacılığından ciddi bir kopuş yaşanmıştır. Üniversiteleri yeniden bilim, demokrasi ve özerklik ekseninde yapılandırmak için, anayasal saygı, bilgi kirliliğinin temizlenmesi ve demokratik güvence sağlayacak anayasa değişiklikleri öncelikli gündem olmalıdır” ifadelerini kullandı.
Rektörün üniversitenin tüm bileşenlerinin katılımıyla seçilmesini sağlayacak bir düzenleme yapılmalı
2016 yılında OHAL KHK’sı ile öğretim üyelerinin rektör seçimindeki sınırlı rolüne son verildiğini vurgulayan MEF Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Zeliha Hacımuratlar Sevinç, “2016 ve 2018 düzenlemeleriyle öğretim üyelerinin rektör seçimlerindeki rolü tamamen ortadan kaldırıldı. Ancak 2024’te Anayasa Mahkemesi bu düzenlemeleri iptal etti. Yasama organı, bilim özgürlüğünü ve üniversite bileşenlerinin katılımını esas alan bir düzenlemeyi gecikmeden yapmalıdır. Yasal düzenleme yapılmadan mevcut 3 sayılı CBK ile rektör atamalarının devam edebileceğini savunmak, meclisi devre dışı bırakmak anlamına gelebilir. Oysa yürütmenin dayatmalarına karşı yasamanın alanını savunmak, yeni yasal düzenleme yapılması sürecinde ise yasama karşısında bilim özgürlüğünü ve özerkliği savunmak durumundayız” dedi.
Bilimsel özgürlüğün ve kurumsal özerkliğin temeli, öznesi üniversite bileşenleri olan bir üniversite modelidir
Akademik özgürlüğün, araştırma ve eğitim alanlarında bilim insanı ve yükseköğretim kurumunun özgürlüğünü kapsadığını vurgulayan İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Raşit Tükel “Üniversite bileşenleri veya Lima Bildirgesi’ndeki adıyla ‘akademik çevre’, bir yükseköğretim kurumunda öğrenim gören, öüretim ve araştırma yapan ve çalışan herkesi kapsar. Üniversite yönetim modeli, sadece akademisyenlerle sınırlı olmayan, tüm bileşenleri ile birlikte planlanan ve yönetilen, kamusal finansmana dayalı ve kamusal denetime açık olan, aklın, bilimin üstünlüğünü önceleyen, demokratik işleyişin olduğu, karar verme ve verdiği kararları uygulamada bağımsız davranabilmeyi ve dış baskılardan etkilenmemeyi garanti altına alan, akademik olarak özgür ve özerk bir forma sahip olmalıdır” dedi.
Meclisteki siyasi partiler 4 Haziran’dan önce bir kanun teklifi vererek rektör belirleme sürecindeki sorunların üzerine eğilebilir
Rektör belirleme süreçlerinde evrensel ortak ilkelerin şeffaf, denetlenebilir ve üniversite bileşenlerinin görüşlerinin alınması olduğunun altını çizen Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Taner Bilgiç, “Akademik topluluğun katılımını esas alan bir rektör belirleme süreci, üniversite yönetiminde liyakati ve akademik etiği güçlendirir. Yükseköğretimdeki sorunlar sadece rektör atamalarıyla sınırlı değil; ancak meclisteki tüm partiler bir araya gelerek AYM iptal kararı sonrasında 4 Haziran’dan önce rektörün belirleme usulünü düzenleyen bir kanun teklifi ile sorunların üzerine gitmeye niyetli olduklarını kamuoyuna gösterebilirler” diye konuştu.
Geri adım atmayacağız
İlk panelin ardından İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Nuri Aslan, bir hoş geldiniz konuşması ile katılımcılara hitap etti. Aslan, “Demokrasi, hukuk ve adalet adına endişe verici bir dönemden geçiyoruz. Boğaziçi Üniversitesi gibi köklü kurumların itibarını korumak için direnen akademisyen ve öğrencilerin mücadelesi hepimize ilham veriyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu’nun hukuksuzca tutuklanmasının ardından üniversitelerden yükselen ses, Türkiye’nin değişim iradesinin en güçlü göstergesidir. Bu sadece Boğaziçi’nin ya da İstanbul’un değil, dünyanın dört bir yanındaki demokratların da meselesidir. Dünya için bir dönüşüm noktasındayız. Bu kez aydınlanmanın başlangıç noktası Avrupa yerine Türkiye olabilir. Direnişin bu topraklardaki tarihi 1000 yılı aşıyor. Biz korkmuyoruz, geri adım atmıyoruz; iyiliği ve umudu savunmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı
Gazeteci Murat Sabuncu’nun moderatörlüğünü üstlendiği “Üniversite Yönetiminde Bileşenlerin Rolü” başlıklı ikinci panele, akademisyenler adına Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Cem Ersoy, üniversite çalışanlarını temsilen, Boğaziçi Üniversitesi eski Eğitimsen İşyeri Temsilcisi Filiz Demircan, Üniversite Öğrencileri bileşeni olarak Boğaziçi Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü, Öğrenci Temsilcisi Naz Şen, geleceğin üniversite öğrencileri olan liseliler adına İstanbul Kadıköy Lisesinden Ece Su Sevil ve mezunlar derneği bileşeni olarak Boğaziçi Mezunlar Derneğinden Serra Ulusoy katıldı.
Bileşenlerin tercihlerini yansıtan katılımcı bir üniversite, özerkliğin ve akademik özgürlüklerin teminatıdır
Prof. Dr. Cem Ersoy üniversitelerin kurumsallaşma sürecinde en önemli etken bileşenlerin katılımı ve tercihleri ile belirlenen üniversite yönetimi olduğunu belirterek, “Üniversite yönetimi, akademisyenler, öğrenciler, çalışanlar ve mezunların katılımı ile şekillenmelidir. Oysa mevcut mevzuatta ‘bileşen’ kavramı dahi yer almıyor. Siyasal atamalar, bilimsel özgürlük ortamını yok ederken; katılımcı yönetim hem akademik başarıyı hem kurumsal aidiyeti artırır. Üniversite, bilimsel üretimin ve özgür tartışmanın merkezi olmalıdır” mesajını iletti.
Öğrencilerin sesine kulak verilmiyor
Öğrencilerin üniversite işleyişinden en çok etkilenen ve en büyük bileşenlerden biri olduğunun altını çizen Boğaziçi Üniversite Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğrenci Temsilcisi Naz Şen ise “Öğrenciler üniversite yaşamının merkezindedir. Ancak karar alma süreçlerinden dışlandığımızda, üniversite bizim için sadece eğitim alınan bir mekâna indirgeniyor. Özgür, çoğulcu ve eşitlikçi bir kampüs ortamı istiyoruz. Karar süreçlerinde bizimle istişare edilmeli” dedi.
İdari personelin emeği görünmeyen emektir ama bizler kurumun hafızasıyız
Boğaziçi Üniversitesinde 12 yıl boyunca idari kadroda yer alan ve Eğitimsen’in iş yeri temsilciliğini yürüten Filiz Demircan, “”İdari personelin emeği görünmez emektir, ancak üniversitelerin işleyişinde kilit rol oynarız. Sağlıklı bir üniversite yapısı için idari personelin temsiliyeti güçlendirilmeli, liyakat esas alınmalı ve kurullar daha işlevsel hale getirilmelidir” diye konuştu.
Üniversitelerin gerçek sahibi mezunlardır
Mezun derneklerinin üniversitelerin kurumsallaşmasına, kurumun ortak değerlerini ve aidiyet hissini ayakta tutmasına katkılarını vurgulayan Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği’nden Serra Ulusoy, “Üniversitelerin gerçek sahipleri mezunlardır. Mezun derneklerinin rolü yalnızca dönemdaşları bir araya getirmek değil, üniversitenin değerlerini korumak ve geleceğe aktarmaktır. Yönetim anlayışı bu değerleri aşındırıyorsa, mezun derneklerinin güçlü bir öz denetim rolü üstlenmesi gerekir. Bu bağlamda, mezunlar dayanışmasını güçlendirmek, öğrencilere mentorluk ve burs imkanları sunmak, üniversitenin kültürel hafızasını canlı tutmak büyük önem taşıyor. Örneğin BÜMED olarak 40. yılımızda, Türkiye’de ilk mentorluk programını başlatmanın 20. yılını kutluyor ve yaklaşık 200 öğrenciye burs sağlıyoruz. Mezunların desteği, üniversitelerin ortak değerlerini koruma ve yeni kuşaklara aktarma gücünü büyütüyor” ifadelerini kullandı.
En iyi üniversiteye girsek bile gelecek kaygılarımız devam ediyor
İstanbul Kadıköy Lisesinden Ece Su Sevil ise, lise eğitiminde bile özgürlüklerin kısıtlandığını ve gelecek güvencesizliğin çok büyük bir sorun olduğunu vurguladı. Barınma sorunundan, ekonomik krize dek birçok sorunla aynı anda uğraşmak zorunda olan öğrencilerin, üniversite diplomasının giderek değersizleşmesinin, artan diplomalı işsizliğin geleceğe dair derin umutsuzluğa yol açtığını belirten Sevil, iyi bir üniversitenin ancak bu yapısal sorunlar çözüldükten sonra ortaya çıkabileceğini vurguladı.