Almanya’da yaşayan yazar Emine Sevgi Özdamar, Cumhurbaşkanı Steinmeier tarafından Liyakat Nişanı ile onurlandırıldı. 3 Ekim Alman Birliği Günü vesilesiyle başkent Berlin’deki Bellevue Sarayı’nda düzenlenen törende, Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, Özdamar ile birlikte farklı alanlarda başarılı olmuş 25 kişiye Federal Almanya Cumhuriyeti Liyakat Nişanı takdim etti. Ülkedeki en yüksek devlet madalyası olan Almanya Federal Cumhuriyeti Liyakat Nişanı, özellikle
Almanya’da yaşayan yazar Emine Sevgi Özdamar, Cumhurbaşkanı Steinmeier tarafından Liyakat Nişanı ile onurlandırıldı.
3 Ekim Alman Birliği Günü vesilesiyle başkent Berlin’deki Bellevue Sarayı’nda düzenlenen törende, Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, Özdamar ile birlikte farklı alanlarda başarılı olmuş 25 kişiye Federal Almanya Cumhuriyeti Liyakat Nişanı takdim etti.
Ülkedeki en yüksek devlet madalyası olan Almanya Federal Cumhuriyeti Liyakat Nişanı, özellikle toplumsal, sosyal, siyasi, ekonomik ve entelektüel alanda üstün hizmet gösteren kişilere veriliyor. Ödül töreni de İkinci Dünya Savaşı’ndan 1990’a kadar Federal Almanya Cumhuriyeti (BRD) ve Demokratik Almanya Cumhuriyeti (DDR) olarak iki devletten oluşan Almanya’nın barışçıl şekilde birleştiği gün olan 3 Ekim’de, 5 Aralık’taki Gönüllüler Günü’nde ve 23 Mayıs’taki Anayasa Günü’nde düzenleniyor.
1980’lerin başında Almanya’daki Türk işçilerin hayatını anlatan ilk kadın yazar olan Özdamar, eserlerinde tüm stereotipleri reddederek karakterlerini insani bir sıcaklıkla betimliyor ve otobiyografik romanlarıyla çağımızın geniş bir panoramasını çiziyor.
Malatya’da dünyaya gelen Emine Sevgi Özdamar, çocukluğunu İstanbul ve Bursa’da geçirdi. Henüz on iki yaşındayken Bursa Devlet Tiyatrosu’nda ilk rolünü oynadı. 1965’te ağabeyinin yanına İsviçre’ye gitmek için Türkiye’den ayrıldı. Akabinde gittiği Berlin’de 1967’ye kadar bir elektrik fabrikasında çalıştı. Hiç Almanca bilgisi olmayan Özdamar, dili dinleyerek ve gazete okuyarak öğrendi. Babasının desteğiyle gittiği Goethe Enstitüsü’nde Almancasını geliştirdi, İstanbul’a döndü ve 1970’e kadar da orada oyunculuk eğitimi aldı.
İlk profesyonel rollerini İstanbul’da, Peter Weiss’in Fransız Devrimi’ni konu edinen “Marat-Sade” ve Bertolt Brecht’in “Adam Adamdır” oyunlarında oynadı. 1971’de Türkiye’deki askeri darbe sonrası siyasi ve mesleki özgürlükler kısıtlanınca ülkede kendisine bir gelecek göremedi ve 1975’te yeniden Berlin’e yerleşti.
Berlin’de en büyük hayalini gerçekleştirerek Doğu Berlin’deki Volksbühne Tiyatrosu’nda, sanat yönetmeni Benno Besson ve ünlü yönetmen Matthias Langhoff’un asistanı olarak çalışmaya başladı. 1978-1979 yıllarında Brecht’in “Kafkas Tebeşir Dairesi” oyununun prodüksiyonu ile yönetmen Besson ile birlikte tiyatro çalışmalarına Paris ve Avignon’da devam etti. Bu süreçte Paris VIII Vincennes-Saint-Denis Üniversitesi’ndeki eğitimini tamamlayarak “Tiyatro Yüksek Lisansı” diploması aldı.
Yazar, 1991’de yayımlanan “Hayat Bir Kervansaray” (Das Leben ist eine Karawanserei) romanıyla asıl çıkışını gerçekleştirdi. Eleştirmenlerce “yılın edebi olayı” olarak nitelenen bu roman, 1994’te London Times Supplement tarafından “Yılın En İyi Kitapları” arasına, 2007’de ise “Hayat bitmeden okumanız gereken 1001 kitap” listesine alındı. Bu roman ile yazar, Türk kültürü ve dilini alışılmışın dışında bir şekilde anlatma başarısını gösterdiği için saygın Ingeborg-Bachmann Ödülü’ne layık görüldü.