İklim krizinden sürdürülebilirliğe

İklim krizinden sürdürülebilirliğe

Harvard Business Review Türkiye, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde farklı perspektifleri bir araya getirdiği “Sürdürülebilirlik, Etki ve Amaç” etkinliğini gerçekleştirdi. Moderatörlüğünü Harvard Business Review Türkiye Genel Yayın Yönetme Serdar Turan’ın üstlendiği etkinlikte iklim krizi ve sürdürülebilirliği merkeze almanın önemi konuşuldu.

Sürdürülebilirlik, Etki ve Amaç etkinliğinin açılışını “Her Şey Vizyon Meselesi” başlıklı konuşmasıyla Akın Öngör gerçekleştirdi. Sürdürülebilirliği, 1995 senesinde Garanti Bankası’nın genel müdürü olduğu zamanlarda misyonları arasına aldıklarını belirten Öngör, “2020’de hala çok yol kat edemedik. Bugün takdir edilecek çok şirket olsa da, Türkiye’de amaçlar doğrultusunda çalışmalar yapan 500 şirket sayamayız. Sanayi ve iş hayatı sürdürülebilirliğe ve etkiye mutlaka katılmak mecburiyetinde. Türkiye olarak yenilenebilir enerji üretiminde ilerliyoruz. Elektrik üretiminin yüzde 66’sı güneşten, rüzgarlardan ve barajlardan sağlanıyor. Güneş enerjisi teşvik edilmeliyken hala kömürle çalışan termik santraller teşvik ediliyor. Enerji verimliliği konusunda çok büyük bir israf içerisindeyiz. Eylem planlarını zamanında yazdık ama eylemleri gerçekleştiremedik. Petrol, akaryakıt, doğalgaz, kömür dışarıdan geliyor. Enerjiyi hem ithal ediyor hem de verimsiz kullanıyoruz ve cari açıktan bahsediyoruz. Oysa, enerji verimliliği 35 milyar dolarlık bir katkı sağlayacak. Ayrıca, koronavirüsten sonra yeni bir düzenleme aşamasına gelinmişken liderlerin değişimi yönetmesi lazım. İnsan sağlığını ve doğal yaşamı gözeten yöntemler bulmaları, büyüme politikalarını buna göre düzenlemeleri lazım. Bunlar yapılmadığı takdirde daha büyük sorunlar yaşanacak. Genele baktığımızda yüzde 90 oranında erkeklerin egemen olduğunu görüyoruz. Erkekler, kendi güç dönemlerini maksimize etmeye çalıştıklarından kısa vadeli bir bakış açısına sahipler. Kadınlarsa kendinden sonraki kuşakları düşündükleri için onların bakış açısı uzun soluklu oluyor. İyileşme ancak bu kriterlerin gözetilmesiyle mümkün olabilir” şeklinde konuştu.

“Koronavirüs ve iklim krizi benzerlikler gösteriyor”

Açılış konuşmasının ardından koronavirüsten sonraki global riskleri değerlendiren McKinsey & Company Türkiye Parteneri Eren Çetinkaya, “Pandemi gelecekle ilgili ipuçları verirken nasıl davranmamız gerektiği konusunda da öğrenimler sağlıyor. Bugün yaşanan pandemi, iklim değişikliğiyle benzerlikler gösteriyor. Öncelikle her ikisi de fiziksel krizlere sebep oluyor ya da olacak. Önceden yaşanan krizler ise ekonomikti. Bir diğer benzerlikleri doğrusal olmamaları. Krizlerin etkileri eşik aşıldığında katlanarak büyüyor. Bunların yanı sıra, ikisi de risk çarpanı olarak ortaya çıkaraken, ikisinde de bireylerin davranışları toplumun tamamını olumsuz biçimde engelleyebiliyor.

İkisi arasındaki en büyük fark ise zaman. Koronavirüs günler, haftalar şeklinde konuşulurken, iklim değişikliği yıllar, hatta on yıllar içerisinde gelişiyor. Bu sebeple de insanları iklim krizine karşı alınacak önlemler konusunda ikna etmek zorlaşıyor. Ayrıca, pandemiyle iklim krizi birbirlerini de etkiliyor. Bu dönemde sera gazı emisyonlarında yüzde 10’luk bir azalma meydana geldi. Ancak bu emisyonları yüzde 50 oranında azaltmamız gerekiyor. Bu durum yüzde onluk bir değişim yaratıyorsa, daha büyük bir paradigmaya gitmemiz lazım. Bu ekonomik krizi atlatmak için ülkeler, toplamda 10 trilyon dolarlık büyük kaynaklar açıkladılar. İklim krizinin önlenmesi için bu kaynakları uygun şekilde kullanmalıyız” dedi.

“İklim krizi enerjiden kaynaklanıyor”

Ardından söz alan Arçelik’in CEO’su Hakan Bulgurlu, “Hem paydaşlar hem de tüketiciler açısından sürdürülebilirlik bir tercih sebebi. Bireyler doğruları yapan şirketleri seçmeye başladılar. Birçok şirket, her yıl bir rapor yayımlayarak bu yükümlülüklerini yerine getirdiklerini düşünüyor. Özellikle Türkiye’de birçok şirket bunu masraf kalemi veya angarya olarak görüyor. Arçelik olarak, bu alanı sahiplenerek fark yaratmaya çalışıyoruz. Su kullanımını ve hurdayı en aza indiriyor, hurda olan malzemeleriyse geri dönüştürüyoruz.  Marka fark etmeksizin kullanıldıktan sonra getirilen 1,2 milyon beyaz eşyayı yeni beyaz eşyalar için hammadde olarak kullandık. İklim krizi enerjiden, karbondan kaynaklanıyor. Bunu düşürmek biryandan da yeşil enerjiden geçiyor. Biz önümüzdeki 20 yılda tamamen yeşil enerjiye geçmeyi öngörüyoruz. Arçelik sürdürülebilirliği bir iş modeli olarak benimsiyor ve uyguluyor” sözleriyle sürdürülebilirliği merkeze alan şirket anlayışını anlattı.

“Sürdürülebilirliği merkeze koyan fonların değeri yüzde 35 oranında artıyor”

Son olarak söz alan Turkven Partneri Hale Özsoy Bıyıklı, “Sürdürülebilirlik kavramı yıllardır hayatımızda olmasına rağmen son 10 yıla kadar somut adımlar atılmış değildi. Her şeye getiri ve risk faktörüyle bakılıyordu ve sürdürülebilirlik politikalarını bundan ayrı olarak düşünüyorduk. Son dönemde yapılan çalışmalarla sürdürülebilirliğin uzun vadeli değer yarattığı anlaşıldı. Sürdürülebilirliği merkeze koyan fonların değeri yüzde 35 oranında artıyor. Getiriye faydası olduğu görüldükçe yatırımcıların da bu konudaki bilinci artırıyor. Sürdürülebilirliği stratejiye entegre etmenin üç yolu var. Bunlar, belli temalara yatırım yapmamak, sadece belli temalara yatırım yapmak ve en çok kabul gören etki yatırımcılığı. Sürdürülebilirliği merkeze almak aynı zamanda kriz dönemlerinde risk azaltıcı bir faktör oluyor ve şirketlerin korunmalarını sağlıyor çünkü şirketin daha büyük ve net bir resmini çekmiş, daha çok bilgiye sahip olmuş, eksikleri fark etmiş ve yerlerini doldurmuş oluyorlar” diyerek sürdürülebilirliği merkeze almanın önemini vurguladı.

Posts Carousel

En Son Makaleler

Videolar