Dünya artık bize küçük uyarılar göndermiyor; açık açık konuşuyor. Kimi yerde sel olup taşıyor, kimi yerde kuraklık olup göl yatağını kupkuru bırakıyor. Peki bu gerçekliği kim ne kadar hissediyor? Pew Research’ün orta gelirli ülkelerde yaptığı son araştırma, aslında hepimizin içten içe bildiği ama bazen duymamazlıktan geldiği bir gerçeği yüzümüze vuruyor: İklim değişikliği artık soyut bir
Dünya artık bize küçük uyarılar göndermiyor; açık açık konuşuyor. Kimi yerde sel olup taşıyor, kimi yerde kuraklık olup göl yatağını kupkuru bırakıyor. Peki bu gerçekliği kim ne kadar hissediyor? Pew Research’ün orta gelirli ülkelerde yaptığı son araştırma, aslında hepimizin içten içe bildiği ama bazen duymamazlıktan geldiği bir gerçeği yüzümüze vuruyor: İklim değişikliği artık soyut bir kavram değil; yaşadığımız mahallenin, sokağın, evin meselesi!
Orta gelirli ülkelerde yaşayan pek çok insan, iklim değişikliğinin artık “bir gün olacak” değil, şu anda yaşadıkları yerleri etkilediğini söylüyor.
Arjantin’den Endonezya’ya, Kenya’dan Türkiye’ye kadar insanların büyük bölümü “evet, iklim değişikliği bizi etkiliyor” diyor. Ama asıl ilginç olan, bunun sadece genel bir kaygı değil, kişisel bir endişeye dönüşmesi. Endonezya’da, Güney Afrika’da halkın çoğunluğu ‘’Yaşamım boyunca bana zarar verecek’’ cümlesinin altına imzasını atmış bile. Türkiye’de ise oran daha düşük olsa da yükselişte. Öyle ki son 10 yılda 7 puan artmış durumda.
Araştırmada yöneltilen sorular arasında insanların en derinden hissettiği kaygı, kuruyan topraklar ve azalmakta olan su oldu.
Şaşırtıcı mı? Hiç sanmam. Bir zamanlar suyun sınırsız olduğuna inanırdık. Şimdi musluktan akan su seviyesine bile kuşkuyla bakıyoruz. Toprak çatlıyor, göletler çekiliyor, barajlar her yıl biraz daha dibe vuruyor. Üstelik bu yalnızca bizi değil, dünya nüfusunun büyük bölümünü her geçen gün daha derinden etkiliyor.
Ancak, bunca karamsar bulgunun ötesinde araştırmanın umut veren bir tarafı da var; insanlar değişmeye hazır.
Orta gelirli ülkelerde yaşayanların büyük çoğunluğu, iklim değişikliğini azaltmak için yaşam tarzı ve çalışma biçimlerinde değişiklik yapmaya istekli. Kenya’daki insanların yarısından fazlası (%53) “çok ciddi değişiklikler yaparım” diyor.
Türkiye’de bu oran %17 ile en düşük seviyede düşük görünse de, toplumun bir bölümü en azından bir miktar değişime açık. Ve kabul edelim ki toplumsal dönüşümler önce küçük kıpırtılarla başlar.
Uluslararası toplumun iklim değişikliğinin etkilerini hafifletme kapasitesine duyulan güven de genel olarak pozitif. Özellikle Hindistan, Endonezya ve Kenya’da halkın büyük kısmı “Birlikte yapabiliriz” diyor. Bu güven, Birleşmiş Milletler gibi kurumlara duyulan sempatiyle de yakından ilişkili. Ancak Arjantin, Meksika ve Türkiye’de bu oran yarıdan düşük.
Belki de en anlamlı bulgu, gençlerin duruşu: 18-34 yaş arasındaki gençler, hem daha endişeli hem de daha istekli. Değişimi en çok onlar talep ediyor. Daha az tüketmeye, daha bilinçli yaşamaya, karbon ayak izini azaltmaya en açık kesim yine gençler. Bu kuşak, “Benim geleceğim tehlikede” diyor ve bu nedenle daha gür bir ses çıkarıyor. Bu durum özellikle Hindistan, Endonezya, Türkiye ve Meksika’da dikkat çekiyor.
Peki biz ne yapıyoruz?
Siyasetçiler hâlâ kömür hedefleri, fosil yakıt lobileri, kısa vadeli ekonomik hesaplar peşinde koşarken; halk suyun çekildiğini, aşırı sıcakların arttığını, toprağın verimsizleştiğini bizzat yaşıyor. İklim değişikliği artık bir bilimsel tartışma değil, bir hayatta kalma meselesi. Bir sonraki seçimde kime oy vereceğimizden, yaz tatilini nerede geçireceğimize kadar her şeyi etkiliyor.
Gençler, iklim değişikliğinin yaşamları boyunca kendilerine zarar vereceği konusunda da daha fazla endişe duyuyor.
İklim krizi konusunda gerçekten bekleyecek vaktimiz var mı? sorusu artık sürekli gündemde.
Görünen o ki, toplumun büyük bölümü cevabı çoktan vermiş: Hayır, yok!
https://sefia.us7.list-manage.com/track/click?u=f7b3a2d9c61ed3c7146c5b07a&id=c2c65adc70&e=fcd0c7c40e
















