“Dezavantajlı grupların üretken ve yaratıcı hayatlar sürmeleri için Joon’u kurduk”

“Dezavantajlı grupların üretken ve yaratıcı hayatlar sürmeleri için Joon’u kurduk”

Modern zanaat üretimi ile dezavantajlı grupların üretim kapasitesini geliştiren tasarım ve adil satış platformu Joon’u kurucu ortağı Duygu Vatan’dan dinledik.

Joon nedir? Böyle bir sosyal girişimi kurmaya nasıl karar verdiniz?

Joon, modern zanaat üretimi ile dezavantajlı grupların üretim kapasitesini geliştiren bir tasarım ve adil satış platformudur. Kendi dışında gelişen sebeplerden ötürü geçimini sağlayamayan ve toplumsal yaşama katılamayan, buna rağmen temel üretim becerisine sahip; kadın, engelli, göçmen ve benzeri bireyler ile grupların topluma sosyal ve ekonomik katılımlarını kolaylaştırmak adına onlara ihtiyaçları olan tasarım desteğini sağlıyor ve ürünlerine en uygun pazar köprülerini kuruyoruz. 

Bizim hikayemiz bir tasarımcı ve bir işletmecinin farklı yerlerde aynı şeylerin hayallerini kurduklarını keşfedişiyle başladı. Bir yüksek lisans mülakatı sırasında tesadüfi ama bir o kadar da enteresan bir tanışmanın ardından, birlikte değiştirmek istediğimiz meseleler olduğunu hemen anlamıştık. Bunlardan biri tasarımın sosyal değişim için bir araç olarak kullanılması üzerine çalışma arzumuzdu. Bunun üzerine hemen kolları sıvayıp bir süre Ankara’da insan odaklı tasarım pratiklerini kullanarak farklı disiplinlerden insanları bir araya getiren çalıştaylar ve buluşmalar düzenledik. Bu buluşmalar bizim için çok heyecan vericiydi; çünkü birbirlerine mesleki olarak yabancı insanları, birbirleriyle gündelik hayatta konuşmayacakları konular üzerine düşünmeleri, fikir üretmeleri ve hatta aksiyon ağlamalarını sağlamaları yönünde destekliyorduk ve her seferinde büyüleyici bir sonuçla karşılıyorduk. 

Bu heyecanımızı bir sonraki seviyeye taşımak istediğimizde de karşımıza dünyaca bilinen bir sosyal girişimcilik yarışması olan Hult Prize çıktı. O sene, ‘mültecilerin potansiyelini uyandırmak’ olan çağrılarını incelerken, hem Türkiye’de bu konunun giderek ısınması hem de sorunun henüz kriz niteliğinde olması kalıcı bir fayda yaratmak adına çalışma arzumuzu pekiştirdi. Bildiğimiz tek bir şey vardı, o da ne yaparsak yapalım, insanların öz saygılarını kendi ayakları üzerinde durmaktan geçtiğiydi ve biz bunu sağlayacak bir sistem kurgulayacaktık. Türkiye’de yaşayan geçici koruma altında yaşayan vatandaşlar için bunun yollarını ararken, anında sahaya inmiş ve kendimizi pek çok sivil toplum örgütünün ve yardım merkezinin içinde bulduk.

Bu inatçı saha gezilerinden birinde ise karşımıza Suriyeli bir hat sanatçısı olan M. Tawfiq çıktı. O günlerde bahçıvanlık yapıyor, zanaatini kendi ayakları üzerinde durmasını sağlayacak bir araç olarak kurgulayamıyordu. Bunun bir sebebi Suriye’den bir kalem bile getirememiş olmasıyken diğer bir sebebi de aslında mevcut pazarlara, müşterilere ve hatta doğru ürün fikrine uzak oluşuydu. Devam eden saha çalışmalarımız ve alanı anlamak üzerine bulunduğumuz pek çok yer ise bize şunu gösterdi, endüstriyel olmayan emek dezavantajlı pek çok insanın hayatını kazanmak için halihazırda geliştirdiği bir çıkış yoluydu. Tek eksik doğru araçları bir araya getirmek, doğru bağlantıları ve destek mekanizmalarını kurmaktı. Tawfiq abiyle başlayan bu yolculuk, bugün pek çok dezavantajlı grubun üretken ve yaratıcı hayatlar sürmeleri için Joon’u kurmamızı sağladı. 

İsminin özel bir anlamı var mı?

Joon, Farsça bir kelime. Anlamıyaşam, can demek. Bu ismi Joon’un bugünkü halinin ne olacağını henüz kestiremediğimiz günlerde, İranlı bir arkadaşımızın önerisi üzerine koymuştuk. İşimizin ne olacağını o zamanlar çok bilmiyorduk belki ama yapmak istediğimiz şeyin insanın ve yaşamın bir parçası olması gerektiğine emindik. O nedenle Joon’u seçtik.

Hangi projeleri hayata geçirdiniz?
Süreç boyunca toplamda üç koleksiyon geliştirdik. Bu koleksiyonlar dışında da pek çok farklı iş birliği fırsatları yarattık. İlk olarak, Suriyeli hat sanatçısı M. Tawfiq ve Ankara’da yer alan küçük bir ahşap atölyesinin birlikte çalıştığı Bilgelik Sözleri koleksiyonumuzu çıkardık. Sanatçının göç yolculuğundan ilham alan kelimelerle keçe üzerine işlenen ahşap lamba serisi olan bu koleksiyonla pazara hızlı bir giriş yaptık. Bu koleksiyona devam ederken, mevcut üretim kapasitesini geliştirme ihtiyacı olan bir kadın emeği koleksiyonu olan Anadolu’nun Renkleri koleksiyonumuz doğdu. Bu koleksiyon kapsamında, Ankara’da yer alan Ebru sanatçısı Gülten Çuhadar ve Zeytindalı Kadın Kooperatifinin dikiş atölyesi ile çalıştık. Alıştığımız Ebru sanatını farklı uygulama alanlarına taşıyan özgün sanatçı ve yenilikçi üretime açık üretici kadınlar ile Anadolu hikayelerini ve kadın emeğiyle birleştirdik. Son koleksiyonumuz Sesini Çıkar ise bizi süreç boyunca en çok etkileyen empati yolculuğumuzu ürünlere taşıdığımız bir koleksiyon oldu. Sesini Çıkar’da geçici koruma altında yaşayan Suriyelilerin kendi seslerinden hikayelerini anlattıkları bir koleksiyon ürettik. Bu koleksiyonda We-motion teknoloji partnerliğiyle, koleksiyonun üreticileri olan ailelerin bizzat kendi ifadeleriyle, anlatmak istediklerinin ses kayıtlarını, ses dalgalarına dönüştürerek ve çeşitli ürünlerin üzerine işlendiği bir koleksiyon geliştirdik. Tüm bu koleksiyonların ortak noktası ise tasarımı bir beceri geliştirme aracı olarak kullanmak oldu. Özellikle Türkiye’de dezavantajlı grupların üretim becerileri üzerine yapılan çalışmalarda, önce eğitim vermek yaygınken, biz bu ihtiyacı ortadan kaldırmaya odaklandık. Tasarım farklı beceri gruplarının becerileri anlayacak ve sonraki seviyeye taşıyacak bir araç olarak kullanarak, bu gruplarına tam da ihtiyacı olan hızlı kaynak yaratma sorununun çözülmesine destek olduk. 

Şu an devam eden projeleriniz neler?

Başladığımız tüm koleksiyonların, koleksiyonla yaratılması beklenen etki hedefleri çerçevesinde devamlı revize edilmesini sağlıyoruz. Bu bir koleksiyonun ürünlerindeki tasarımların değişmesi, koleksiyondaki işbirliği yapan grupların değişmesi olarak da aktarılabilir. Anadolu’nun Renkleri koleksiyonunda beceri geliştirme odağında çalıştığımız üretici gruplarımız, kendi potansiyellerinde yeni üretim yöntemleri denemeye şu anda hazırlar. Bu nedenle tasarım ekibimiz bu koleksiyonun üreticileriyle birlikte yeni ürün geliştiriyor, koleksiyona uygun yeni üretim alanları arıyorlar. Aynı gelişim süreci tüm koleksiyonlarımız için geçerli, doğru köprüleri kurmaya sürekli devam ediyor ve koleksiyonlar içindeki faydalanıcıların potansiyellerini ve yeni faydalanıcıların varlığını artırmaya çalışıyoruz. Öte yandan katılımcı ve kapsayıcı tasarım yöntemlerimizi bir sonraki seviyeye taşımak adına yeni bir koleksiyonun da hazırlığındayız. Bu koleksiyon kapsamında Serebral Palsili Çocuklar Derneği ile iş birliği yaparak, Serebral Palsili çocukların ailelerin üretime kazandırıldığı ve  evrensel tasarım ilkelerinin yer aldığı yeni ürünler geliştirmeyi hedefliyoruz. 

Nasıl bir fayda sağlıyorsunuz?

Sağladığımız faydadan çok katmanlı olarak bahsedebiliriz. Faydalanıcılarımız olan dezavantajlı grupların üretim becerilerine uygun ürünler geliştirerek, aslında onların mevcut kapasitelerini geliştirebilecekleri bir araç sağlamış oluyor, üretimlerindeki katma değer eksikliğini gideriyoruz. Bunun bir sonucu olarak, üretici kendi potansiyelinin farkındalığına sahip olurken, bunun ötesinde bir yaratma cesareti de kazanıyor. Örneğin Zeytindalı, ana faaliyeti bez çanta üretmekken bugün müşterilerine “kullanım değeri olan ürün” örnekleri sunabiliyor ve müşterilerini buna ikna edebiliyor. Faydalanıcılarımız özelinde, bir de onlar için yarattığımız köprü modellerinden söz edebiliriz. Bunlardan biri, farklı üretim potansiyelleri olan grupların, birlikte üreterek normalde eriştikleri ürün gamının ve üretim hacminin ötesine geçebiliyor olmaları. Bir diğeri, üreticilerin kendi bağlantılarıyla erişemediği birey ve kurumlara farklı satış kanalları çerçevesinde ulaşarak onların üretimlerine yeni müşterilerle buluşturuyor olmamız diyebiliriz. Örneğin hat sanatçımız M. Tawfiq, sağladığımız bağlantıların desteğiyle bugün çeşitli uluslararası ajanların etkinliklerinde kişiye özel hat sanatı geliştiriyor ve son günlerde geçimini mahallesinde hat kursu vererek sağlıyor. Çok katmanlı etkimiz olduğu nokta ise şurada, biz yalnızca faydalanıcı üzerinde değil, bu sistemin bağlayıcıları olan tüm aktörler üzerinde bir etki alanı yaratmak istiyoruz. Örneğin aldığımız ürünlerin ham maddelerinde döngüsel ekonomi paydaşlarına yer vererek, yalnızca kooperatif ve dezavantajlı üreticinin değil, ekolojiye katkı sağlayan üreticinin de payını artırmaya çalışıyoruz. Bir yandan ana faaliyetlerimizden biri olan faydalanıcı görünürlüğü ve farkındalığı üzerine yürüttüğümüz aktiviteler sayesinde, hem bireylere hem de kurumlara farkında olmadıkları bir hikayeyi anlatıyor, bir empati yolculuğu başlatmış oluyoruz. Joon ile birlikte bugün pek çok birey ve kurum, sadece bir ürün değil, bir ürünle başlayan, yaşamı değiştiren yolculuğun bir parçası oluyorlar. Bu yolla bireylerin tüketim davranışlarında ve kurumların yapısal işleyişinde birtakım değişiklikler yaratmaya çalışıyoruz. Bireyler özelinde buna adil olanı tercih etme arzusunu geliştirmek, kurumlar özelinde buna çalışan sürdürülebilir sistemlere kaynak aktarımını sağlamak diyebiliriz.

Dezavantajlı üreticiler kimler oluyor? 

Biz dezavantajlı kelimesini şöyle tanımlıyoruz: kendi dışında gelişen sebeplerden ötürü geçimini sağlayamayan ve toplumsal yaşama katılamayan bireyler ve gruplar. Dezavantajlı üreticileri ise bu koşullar dahilinde yaşayan ve endüstriyel olamayan üretim yapacak temel beceriye sahip bireyler. 

Kaç kişiye ulaştınız bugüne kadar?

Şu ana kadar, iki farklı zanaatkar ve faydalanıcı grubu ile 69 üreticinin ve 20 farklı yerel tedarikçinin katkısıyla çalıştık. Bu süreçlerde şu ana kadar 20’nin üzerinde farklı kurumla bir araya geldik ve bunların yaklaşık yarısıyla aktif çalışmalarımızı devam ettiriyoruz. Diğerleriyle ise gelecek çalışmalar için bağlantımızı sürdürüyoruz. Şu ana kadar 800’ün üzerinde ürün satışıyla üreticilerimizin hikayelerini Türkiye’nin dört bir yanındaki müşterilerimize ulaştırdık. Şu ana kadar 14 farklı etkinlikte, ‘Zanaat ve Empati’, ‘İnsan Odaklı Tasarım’, ‘Sosyal Tasarım’ gibi sunum ve eğitimlerimizle yaklaşık bin kişiye ulaştık. Sosyal medya ve diğer pek çok dijital kanal aracılığıyla eriştiğimiz kişi sayısı ise 5 binin üzerinde. 

Faydalanıcılarınıza nasıl ulaşıyorsunuz?

Faydalanıcılarımıza çoğunlukla yerel ve ulusal sivil toplum örgütleri ile sivil insiyatifler aracılığıyla ulaşıyoruz. Bugün bahsettiğim pek çok kurum halihazırda üretim yolu ile ekonomik güçlendirme yapıyor. Bizler doğrudan bu alanlara entegre olarak hızlı bir şekilde kapasite gelişimi sağlamayı hedefliyoruz. Bu sebeple faydalanıcılarımıza ulaşmamızdaki en büyük destekçimiz sivil toplum, yerel insiyatifler ve kooperatiflerin dahil olduğu ağlar oluyor. 

Hikayesini paylaşabileceğiniz kişiler var mı?

Her bir koleksiyonumuzun üreticilerinin kendilerine has hikayeleri var. Bu hikayeler ise bizim tasarım süreçlerimizi şekillendiren en önemli etkenlerden biri oluyor. Doğrudan üretici hikayelerine odaklandığımız üçüncü koleksiyonumuz Sesini Çıkar’ın üreticilerinin tamamı geçici koruma altında yaşayan Suriyelilerden oluşuyor. Birlikte çalıştığımız üretici ailelerin çoğu aslında Suriye’de meslek sahibi olan insanlar. Örneğin Salama ailesinin annesi Inas bir hemşire, eşi ise muhasebeci. Ancak burada ikisi de kendi mesleklerini icra edemiyorlar. Eşi bir deri çanta atölyesinde asgari ücretin biraz altında çalışırken, Inas evde yepyeni bir hayata alışmaya çalışan çocuklarıyla ilgileniyor. İkisi ilkokul seviyesinde olan çocukları, üç senedir hiç bilmedikleri bir dilin konuşulduğu bir ülkede bugün her gün okula gidiyor. Bu da onların sınıftaki diğer arkadaşlarından daha fazla çaba sarf etmeleri anlamına geliyor. Çocuklarına hak ettikleri iyi bir geleceği hazırlamak isteyen anneleri ise evde onlarla beraber her gün ders çalışarak onlara yardımcı oluyor ve bir de küçük kardeşlerine bakıyor. Öte yandan Inas, inanılmaz yetenekli bir kadın. Hem aşçılık konusunda hem de el sanatları konusunda hiç durmadan kendini geliştiriyor ve yeni şeyler deniyor. Diğer ailelerin hikayeleri de aşağı yukarı Salama ailesinin hikayesine benziyor. Evdeki annelerin, eve bağımlı olma sebeplerine rağmen, hâlâ yapabilecek pek çok şey var. Biz de Joon olarak hem onların evde üreterek ekonomik ve sosyal hayatın bir parçası olmalarını sağlıyor hem de kendi seslerinden hikayelerini anlattıkları bir koleksiyonda bu hikayeleri onlara uzak onlarca hayata duyurmuş oluyoruz. 

Selin Babacan
ADMINISTRATOR
PROFİL

Posts Carousel

En Son Makaleler

Videolar