“Film sektörü toplumsal dönüşüm yaratabilecek bir potansiyele sahip.” 

“Film sektörü toplumsal dönüşüm yaratabilecek bir potansiyele sahip.” 

EkoFilm Platformu, Türkiye’de film ve medya endüstrisinin çevresel etkilerini azaltmak ve sürdürülebilir yapım standartlarını yaygınlaştırmak için çalışıyor. Sinemayı yalnızca hikâye anlatmanın değil, ekolojik farkıdalık yaratmanın da güçlü bir aracı haline getiriyor. Bu yaklaşımıyla 16. Sezon Sabancı Vakfı Fark Yaratanlar arasında gösterilen ekip, sektörde dönüşümün öncülerinden biri.  

Ekofilm Platformu’nu kurmaya sizi hangi ihtiyaçlar yönlendirdi? Kurulma hikayenizi bizimle paylaşır mısınız? 

Sürdürülebilir Yapım Platformu’nun ortaya çıkışını şekillendiren temel ihtiyaç, film ve medya sektörünün çevresel etkilerinin artık görmezden gelinemeyeceğine dair artan farkındalıktı. Türkiye’de film endüstrisi hızla büyürken sürdürülebilir yapım uygulamalarına dair sistemli bir yaklaşımın ve yol gösterici kaynakların eksikliği net bir şekilde hissediliyordu. Oysa bu sektör, hem üretim süreçleri hem de güçlü hikâye anlatıcılığı sayesinde toplumsal dönüşüm yaratabilecek önemli bir potansiyele sahip. 

Bu eksikliği gidermek amacıyla, British Council’in Going Global Partnerships programı Connect4Innovation: Birleşik Krallık–Türkiye Yükseköğretim Kurumsal Ortaklıklar Fonu tarafından desteklenen projemizle yola çıktık. Kasım 2023’te başlayan bu çalışma, Türkiye’nin ilk ve tek Çevreci Beşerî Bilimler Merkezi olan Kapadokya Üniversitesi Çevreci Beşerî Bilimler Uygulama ve Araştırma Merkezi ile sürdürülebilirlik alanında dünya çapında öncü bir kurum olan BAFTA Albert Konsorsiyumu’nun eğitim ortaklarından Londra Brunel Üniversitesi iş birliğinde geliştirildi. 

Kuruluş sürecinde amacımız yalnızca akademik bilgi üretmek değil; sektör, üniversite ve sivil toplumun bir araya gelebileceği bir iş birliği ağı kurmaktı. YAPIMLAB, Atlantik Film, Yuvam Dünya Derneği, Serpil Altın Film ve Başkent Üniversitesi YAKEM gibi değerli paydaşlarımızın katkılarıyla bu ağ kısa sürede güçlendi ve genişledi. 

EkoFilm Platformu; bugün sektöre sürdürülebilir yapım uygulamaları konusunda somut bir yol haritası sunuyor ve film ile medya aracılığıyla iklim krizi konusunda toplumsal farkındalığı artırıyor. Kısacası Platform, sektördeki önemli bir boşluğu doldurmak ve yaratıcı endüstrilerin dönüşüm gücünü sürdürülebilirlik için harekete geçirmek fikrinden doğdu. 

Sinemayı; ekolojik farkındalık yaratmada bir araç haline getirmek için nasıl stratejiler geliştirdiniz? 

Platform olarak film ve medyayı ekolojik farkındalık yaratmada etkili bir araç haline getirmek için hem üretim süreçlerine hem de hikâye anlatımına odaklanan bütüncül stratejiler üzerine çalışıyoruz. Yapım aşamasında karbon ayak izinin ölçülmesi, enerji ve atık yönetiminin iyileştirilmesi, çevre dostu malzeme kullanımı gibi uygulamalarla sürdürülebilir standartları belirliyoruz. Anlatı tarafında ise iklim krizi ve ekolojik temaları hikâyelere entegre ederek izleyicide duygusal bağ kurmayı ve farkındalığı artırmayı hedefliyoruz. 

Bu amaçlarla prodüksiyonlara danışmanlık; sektör profesyonellerine, öğrencilere ve eğitmenlere yönelik eğitim ve atölyeler düzenliyor; yerel ve uluslararası iş birlikleriyle iyi uygulamaların yaygınlaşmasını sağlıyoruz.  

Karbon ayak izi hesaplama aracı ve sürdürülebilir prodüksiyon rehberleri gibi geliştirdiğiniz kaynaklardan biraz bahseder misiniz? Sektörde en çok hangi ihtiyaçlara cevap verdiklerini gözlemliyorsunuz? 

Geliştirdiğimiz film yapımı karbon ayak izi hesaplama aracı ve sürdürülebilir prodüksiyon rehberleri yol gösterici temel materyallerimiz. Karbon hesaplama aracı, yapım sürecine başlamadan çevresel etkilerin öngörülmesini ve azaltılması için stratejiler geliştirilmesini sağlıyor. Böylece enerji kullanımı, ulaşım ya da malzeme tüketimi gibi alanlarda veriye dayalı iyileştirmeler yapılabiliyor. Sürdürülebilir yapım rehberleri ise prodüksiyon süreçlerinden hikâye anlatımına, çevre dostu tedarik zincirinden iyi örneklere kadar kapsamlı yönlendirmeler sunuyor.  

Bu kaynaklar özellikle üç temel ihtiyaca yanıt veriyor: Çevresel etkileri ölçmek için pratik araçlara duyulan ihtiyaç, uygulanabilir standartlar ve yol haritalarının eksikliği ve sektörde iyi örneklerin görünür kılınması. 

Kısacası bu araçlar, hem üretim aşamasında somut adımlar atılmasını hem de sektörde sürdürülebilirlik kültürünün yaygınlaşmasını kolaylaştırıyor. 

Türkiye, dünyanın en çok dizi ihraç eden ülkelerinden biri. Bu kadar büyük hacimli bir üretim sektörünü daha çevreye duyarlı hale getirmek için hangi adımlar kritik görünüyor? 

Türkiye’nin dizi sektörü, dünyanın en büyük üretim merkezlerinden biri olarak çevresel dönüşüm için büyük bir potansiyele sahip. Bu dönüşümün gerçekleşmesi için atılması gereken bazı kritik adımlar öne çıkıyor. Bunlardan ilki, ortak standartlar oluşturmak. Enerji kullanımı, ulaşım, atık yönetimi ve malzeme tüketimi gibi alanlarda uygulanabilir çevreci standartların belirlenmesi, sektör için net bir yol haritası sunmada kilit bir rol oynuyor. İkinci olarak karbon ayak izini ölçmek ve raporlamaktan bahsedebiliriz. Üretim süreçlerinin çevresel etkilerini görünür kılmak, hem iyileştirme alanlarını saptamak hem de şeffaflık sağlamak açısından önemli bir adım. 

Üçüncü adım olarak, çevreci altyapıyı güçlendirmeyi ekleyebiliriz. Bu çerçevede, yenilenebilir enerji kullanımı, tekrar kullanılabilir malzemeler, sürdürülebilir ulaşım çözümleri ve çevre dostu tedarik zincirlerinin yaygınlaştırılması gibi yollar izlenebilir. Dördüncü adımımız, eğitimler alınmasını sağlamak ve kapasite geliştirme destekleri sunmak. Yapım ekiplerinden senaristlere kadar tüm sektör paydaşlarının çevreci üretim konusunda bilinçlenmesi ve gerekli becerileri kazanmasının dönüşümün kalıcılığını sağlayacağına inanıyoruz. 

Bir sonraki adımda, hikâyelere ekolojik temaları taşımayı sağlamaktan bahsedebiliriz. Çevre farkındalığı yalnızca setlerde değil, anlatılarda da güçlenmeli. Diziler, izleyiciyle duygusal bağ kurarak sürdürülebilirlik mesajlarını geniş kitlelere ulaştırma potansiyeline sahip. Son olarak da teşvik ve politika desteği sağlamanın öneminin altını çizmek isteriz. Sürdürülebilir yapım uygulamalarını benimseyen şirketler için teşvik mekanizmaları geliştirmek, dönüşümü hızlandırarak hedefimize ulaşmayı kolaylaştıracak bir faktör olarak sayılabilir. 

Kısacası; ölçüm, standartlaşma, eğitim, anlatı değişimi ve kamusal destek bir araya geldiğinde, Türkiye dizi sektörü hem ekonomik hem de ekolojik açıdan örnek bir dönüşüm modeli yaratabilir. 

Şimdiye kadar 6 binden fazla kişiye ulaşmışsınız. Eğitimlerde ve danışmanlıklarda katılımcılardan en çok hangi geri dönüşleri alıyorsunuz? 

EkoFilm Platformu olarak henüz iki yıllık olan yolculuğumuzda yaptığımız çalışmalar ve etkinliklerle yüz yüze ve çevrim içi ortamlarda binlerce kişiye ulaştık, Boğaziçi Üniversitesi tarafından Yılın Çevreci Girişimi ödülüne layık görüldük ve Sabancı Vakfı 16. Sezon Fark Yaratanları arasına seçildik.  

Çalışmalarımıza yeni başladığımız dönemde film sektöründe çalışanlarla bir anket çalışması gerçekleştirdik, geri bildirimler, sektörde çevre dostu yapımların bilinirliğinin henüz kapsamlı bir şekilde yaygın olmadığını fakat genel bir ilginin olduğunu ortaya koydu. Film yapım süreçlerine daha önce sürdürülebilirlik perspektifinden hiç bakmamış olanlar bu konuyu her şeyden önce vicdanen sahipleniyor ve bu yönde bir dönüşümü yaşamsal bir sorumluluk olarak görüyor. Diğer yandan sektör profesyonelleri çoğunlukla maliyetin hala en önemli faktör olduğuna ve çevre dostu seçeneklerin yaygınlaşması için ekonomik teşviklerin gerekli olduğuna işaret ediyor. Ekiplerin fakat özellikle de karar alıcı konumda olan yapımcıların bilinçlendirilmesinin önemine dikkat çekiliyor. 

EkoFilm’in önümüzdeki yıllarda nasıl bir rol üstlenmesini hedefliyorsunuz? Özellikle “sürdürülebilir yapım”ın ayrı bir meslek dalı olarak gelişmesi hayalinizi biraz açar mısınız? 

Dünyada sektöre yön veren film ve medya endüstrilerinde sürdürülebilir film yapımı artık oldukça önemli bir konu. Birçok ülkede yapım şirketlerinin yayıncılar ve dijital platformlar ile çalışabilmek için belirli sürdürülebilirlik kriterlerini sağlamaları ve bunu belgelemeleri gerekiyor. Eurimages, CNC (Fransa Ulusal Film Fonu) ve FFA (Alman Federal Film Fonu) gibi ulusal ve uluslararası film fonlarının da artık sürdürülebilirlik kriterleri belirlediklerini görüyoruz.  

FFA tarafından yayınlanan ekolojik standartlara göre bir yapımın fona başvurabilmesi için sürdürülebilir yapım danışmanı ile çalışması zorunlu kriterlerden birisi. Yakın gelecekte tüm sektörlerde yeşil istihdam fırsatlarının artacağı ve bu yönde becerilerin daha önemli hale geleceği zaten ön görülüyor. Dünyada film ve medya sektöründe birçok ülkede bunun gerçekleştiğini görüyoruz, sürdürülebilir yapım danışmanı ya da yeşil danışman ve buna bağlı çeşitli meslek dalları öne çıkıyor.  

Türkiye’de sektörün sürdürülebilir dönüşümünü desteklemek ve nitelikli yeşil istihdam alanları oluşturmak amacıyla Sürdürülebilir Yapım Danışmanı Ulusal Meslek Standardını hazırlamak üzere resmi süreci başlattık. Bu, sürdürülebilir film yapımının Türkiye’de yaygınlaşması ve ulusal düzeyde kabul görmesi adına önemli bir adım. Başkent Üniversitesi Yaratıcı Kültür Endüstrileri Araştırma ve Uygulama Merkezi (YAKEM) iş birliği, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü ve TOBB Türkiye Kreatif Endüstriler Meclisi desteğiyle, T.C. Mesleki Yeterlilik Kurumu ile Ulusal Meslek Standardı Hazırlama İş Birliği Protokolü imzaladık. Yaklaşık bir yıl sürecek bu çalışmayı sektör profesyonelleri, kamu kurumları, akademik kurumlar ve sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla gerçekleştiriyoruz. Bu standardın resmileşmesi ile birlikte yakın gelecekte bu mesleğin gelişimi için nitelikli insanlar yetiştirmeye yönelik eğitim çalışmalarında ve politika oluşturma süreçlerinde aktif rol almayı amaçlıyoruz. 

16. Sezon Sabancı Vakfı Fark Yaratanlardan biri seçildiniz. Sabancı Vakfı Fark Yaratanlar Programı’nda yer almak size nasıl bir katkı sağladı? 

Binlerce başvuru arasından seçilen 6 çalışmadan biri olarak Sabancı Vakfı Fark Yaratanlar Programı’na dahil edilmek bizim için yalnızca bir gurur kaynağı değil, aynı zamanda görünürlüğümüzü, etkimizi ve motivasyonumuzu artıran çok değerli bir destek oldu. 

Fark Yaratanlar Programı kapsamında kurduğumuz yeni bağlantılar ve iş birlikleri ile etkisi gitgide büyüyen bir sosyal girişim olma yolundayız.  

Sürdürülebilir film yapımı Türkiye’de hala yeni gelişen bir konu ve çoğu zaman çevresel kaygılar sektörde geri planda kalıyor. Fark Yaratanlar Programı’nın sağladığı medya görünürlüğü ve iletişim desteği ile farklı toplumsal aktörlere erişme, bilinirliğimizi artırma ve bu konuda daha etkili bir şekilde farkındalık yaratma fırsatımız oldu.  

Gelecek dönemlerde Fark Yaratan olmak isteyenlere neler önerirsiniz?  

Eğer sosyal, çevresel ve kültürel sürdürülebilirlik konularında faydalı olmaya yönelik bir çalışmanın içindeyseniz Fark Yaratanlar programı öncelikle size dünyaya benzer bir yerden bakan insanlarla bir araya gelme fırsatı sunuyor. Bu dayanışma ortamı, hem yaptığınız işi daha geniş bir perspektiften görmenizi hem de farklı alanlarda çalışan kişilerle ortak çözümler üretmenizi sağlıyor. 

Aday olmak isteyenlere en büyük önerimiz şu olur: Çalışmanızın ölçeğine değil, yarattığı somut etkiye odaklanın. Bazen küçük görünen bir yerel girişim bile çok daha büyük dönüşümlere ilham verebiliyor. Hikayenizi saklamayın, paylaşmaktan çekinmeyin. Fark Yaratanlar, sadece kendi alanında başarılı olan kişiler değil, aynı zamanda başkalarına yol açan, cesaret veren ve dönüşüme ilham olan kişilerden oluşuyor. 

Posts Carousel

En Son Makaleler

Videolar