Her yıl milyonlarca ton plastik atık, gelişmiş ülkelerden daha yoksul bölgelere “geri dönüşüm” vaadiyle gönderiliyor. Ancak, büyük bölümü açık alanlarda yakılan ya da düzensiz depolama sahalarında biriken bu çöpler, çevreye ve aynı zamanda yerel halkın sağlığına ciddi zararlar veriyor. Uzmanlar, bu adaletsiz sistemi “atık sömürgeciliği” olarak adlandırıyor. Çöpten kurtulma yöntemi: İhraç etmek Plastik tüketimi arttıkça
Her yıl milyonlarca ton plastik atık, gelişmiş ülkelerden daha yoksul bölgelere “geri dönüşüm” vaadiyle gönderiliyor. Ancak, büyük bölümü açık alanlarda yakılan ya da düzensiz depolama sahalarında biriken bu çöpler, çevreye ve aynı zamanda yerel halkın sağlığına ciddi zararlar veriyor. Uzmanlar, bu adaletsiz sistemi “atık sömürgeciliği” olarak adlandırıyor.
Çöpten kurtulma yöntemi: İhraç etmek
Plastik tüketimi arttıkça ülkelerin önünde iki seçenek kalıyor: yakmak ya da dökmek. Ancak yakma işlemi yüksek karbon salımı nedeniyle iklim hedefleriyle çelişiyor. Bu yüzden birçok Batılı ülke, atıklarını daha zayıf çevre yasalarına sahip ülkelere göndermeyi tercih ediyor.
Atık sömürgeciliği, gelişmiş ülkelerin aşırı tüketimden doğan plastik çöplerini gelişmekte olan ülkelere ihraç etmesi anlamına geliyor.
Bu uygulama, geçmişin sömürgecilik pratiklerine benzetiliyor: O dönemde doğal kaynaklar ve emek sömürülüyordu; bugün ise çevresel yük aynı bölgelere taşınıyor.
Çevre Araştırma Ajansı’nın (EIA) 2023 raporuna göre Hollanda, Almanya, İngiltere, Belçika, Fransa, İtalya, ABD, Japonya ve Avustralya en çok plastik atık ihraç eden ülkeler arasında yer alıyor.
En Fazla Etkilenen Ülkeler
1980’lerden itibaren Çin, Batı’nın plastik çöpünün en büyük ithalatçısı oldu. Ancak, 2018 yılına gelindiğinde artan kirlilik ve sağlık sorunları nedeniyle ülkenin “National Sword” politikası devreye alındı ve plastik ithalatı yasaklandı.
Bundan sonra Avrupa ülkeleri, ABD, Japonya ve Avustralya gibi yüksek gelirli ülkeler, çöplerini Malezya, Endonezya, Vietnam, Tayland ve Filipinler gibi ülkelere yönlendirdi. Afrika’da Gana, Latin Amerika’da ise Meksika ve Peru giderek yeni “çöplük” alanlarına dönüşüyor.
OECD verilerine göre 2023’te dünyadaki en büyük 20 plastik ithalatçısından 5’i OECD dışı ülkelerdi. Malezya, 610 bin tonla en büyük alıcı konumuna yükseldi.
Uluslararası Düzenlemeler Neden Yetersiz?
1989 tarihli Basel Sözleşmesi, tehlikeli atıkların sınır ötesi taşınmasını sınırlamayı amaçlasa da yasa dışı ticaret hâlâ sürüyor. Örneğin İngiltere’de üretici sorumluluğu kapsamında hazırlanan sistem, sahte geri dönüşüm belgeleriyle suiistimal ediliyor. Yılda yaklaşık 50 milyon sterlinlik bu dolandırıcılık sayesinde atıklar “geri dönüştürülmüş” gösterilerek denizaşırı ülkelere gönderiliyor.
Sonuçları ise ağır: Yoksulluğu derinleştiren, hastalıkların yayılmasına yol açan ve çevreyi kalıcı olarak zehirleyen bir ticaret. Bu sahte belgeler sayesinde suç örgütleri her yıl yaklaşık 50 milyon sterlin haksız kazanç sağlıyor.
Çözüm Nerede?
Uzmanlara göre, sorunun çözümü yalnızca yoksul ülkelerde daha sıkı denetimlerle değil, aynı zamanda zengin ülkelerin kendi plastik atıklarını sorumlu bir şekilde yönetmeleriyle mümkün. Bunun için “yeniden kullanım ve onarım” kültürünün modern atık politikalarıyla birleştirilmesi gerektiği vurgulanıyor.
Uzmanlar, çözümün birkaç ayaklı olması gerektiğini savunuyor:
- Zengin ülkeler, atıklarını geri dönüştürmek yerine yoksul ülkelere ihraç etmeyi bırakmalı.
- Yerel ve adil atık yönetim sistemlerine yatırım yapılmalı.
- Şirketler, ürettikleri plastiğin sorumluluğunu üstlenmeli.
- Küresel düzeyde bağlayıcı bir “Plastik Anlaşması” yürürlüğe girmeli.
Kimi uzmanlara göre çözümler, aslında geleneksel uygulamalarda gizli. Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da insanlar nesiller boyunca eski kıyafetleri kilime veya çantaya dönüştürmüş, plastik yerine doğal malzemeler kullanmıştı. Bu kültürel pratikler, modern politikalarla birleştiğinde güçlü bir yol haritası sunabilir.
Dünya şu an kritik bir dönemeçte olmasına rağmen Küresel Plastik Anlaşması üzerinde görüşmeler her seferinde sonuçsuz kalıyor. Eğer güçlü kurallar ve bağlayıcı sorumluluklar hayata geçirilirse, atık sömürgeciliğinin zincirini kırmak ve adil bir çözüm üretmek mümkün olabilir.