Türkiye’de yayaların haklarını savunan tek sivil toplum kuruluşu olan Yaya Derneği’nin İstanbul Şubesi Girişimi Sözcüsü Görkem Akyol ve üyesi Tevfik Furkan Doğan, 1 Ekim’de Radyo Gedik’te yayınlanan İyilik Elçileri’nin konuğu oldu. Akyol ve Doğan; yayaların karşılaştığı sorunlardan, yerel yönetimlerin bu konudaki öneminden, Avrupa Hareketlilik Haftası’ndan ve Avrupa Yaya Hakları Bildirgesi’nden bahsetti. “Daha yaşanılabilir kentler için
Türkiye’de yayaların haklarını savunan tek sivil toplum kuruluşu olan Yaya Derneği’nin İstanbul Şubesi Girişimi Sözcüsü Görkem Akyol ve üyesi Tevfik Furkan Doğan, 1 Ekim’de Radyo Gedik’te yayınlanan İyilik Elçileri’nin konuğu oldu. Akyol ve Doğan; yayaların karşılaştığı sorunlardan, yerel yönetimlerin bu konudaki öneminden, Avrupa Hareketlilik Haftası’ndan ve Avrupa Yaya Hakları Bildirgesi’nden bahsetti.
“Daha yaşanılabilir kentler için birlikte yürüyelim” sloganıyla faaliyet gösteren Yaya Derneği, 2018 Nisan ayında İzmir’de kuruldu. 100’ü aşkın üyesi ve 20’den fazla gönüllüsü bulunuyor. Hak temelli bir STK olan dernek, sivil toplumu bilimsel bir altyapıyla desteklemeye çalışıyor. Yayaların karşılaştığı en büyük sorunlardan bahseden Yaya Derneği’nin İstanbul Şubesi Girişimi Sözcüsü Görkem Akyol, “Bütün dünyada hâkim olan otomobil odaklı tasarım, her türlü karayolu taşımacılığını öne çıkarmaya yönelik yaklaşım en büyük sorun. Yolcu taşımacılığın yüzde 95,2’si karayolu üzerinden yapılıyor. Bu oran da durumu biraz özetliyor. Ayrıca, erişilebilirliğin kısıtlı olması da yayaların karşılaştığı problemlerden biri. Hareketlilik, özellikle İstanbul’da, Avrupa’daki denk şehirlere kıyasla çok düşük, güvensiz ve yaya trafiği açısından verimsiz. Trafik kazalarında yayalar çok savunmasız. Mesela trafik ışıkları, otomobil düzenine göre, otomobillerin gecikmelerinin en az olmasına uygun olarak yapılıyor. Oysa özellikle Kadıköy, Beşiktaş gibi merkezlerde bu böyle olmamalı çünkü yaya nüfusu çok daha fazla” dedi.
“En büyük sorunlardan birisi otomobil hedefli bir planlama yapılması”
Sorunlara daha geniş bir perspektiften bakan Yaya Derneği’nin üyesi Tevfik Furkan Doğan, “Türkiye’de kentler çok geniş coğrafyalara yayılıyor. Bu aradaki gidiş-geliş seyahatleri, belki de toplu taşımanın yetersizliğinden, otomobille gerçekleşiyor. Pandemi döneminde özellikle bireysel araç kullanımı arttı. Ancak, bununla birlikte araç fiyatları da arttı. Böylece biraz daha alternatif ulaşım seçenekleri devreye girmeye başladı. En büyük sorunlardan birisi otomobil hedefli bir planlama yapılması. Aynı zamanda belirlenen hız mesafeleri de büyük bir sorun. Zaten genelde bunlara uyulmuyor” şeklinde konuştu.
“Türkiye’de, topografik olarak bisikleti özendirmek çok zor”
Yurt dışındaki gözlemlerinden bahseden Akyol, “Avrupa’daki çoğu ülke 60-70’lerde bisiklet odaklı ulaşımı destekleyecek hamleler yaparak sorunları çözmeye çalıştı. Hatta şu anda çok fazla bisiklet kullanımı olduğundan bisikleti yasaklamaya çalışıyorlar çünkü yaya haklarına ters düşen bir noktaya gelmeye başladı. Türkiye’de, topografik olarak bisikleti özendirmek çok zor. Özellikle İstanbul yedi tepe üzerine kurulu bir il. Burada bakış açısının değişmesi ve yürümenin insan sağlığı konusundaki önemine vurgu yapılması gerekiyor. Günlük yarım saat, bir saat yürüme insanları birçok hastalıktan koruyor. Aynı zamanda, otomobil kullanımı hem doğal kaynakların aşırı kullanımına hem de bu fosil yakıtları kullanmanın sonucu oluşan sera gazı salınımlarıyla küresel ısınmaya sebep oluyor” dedi.
Yurt dışındaki uygulamalarla farklılıklara değinen Doğan, “Yurt dışında, araçlar trafik ışıklarına uyduğu gibi yayalar da bunlara uyuyor. Bu hem yayanın hem taşıtların güvenliğini sağlıyor. Fakat Türkiye’de yaptırım olmadığı için bu kültür yerleşmedi. İnsanlar beklemekten sıkıldığı için de kırmızıda geçiyor çünkü yayalara yanan süre 20 saniyeyse arabalara yanan süre 70 saniye. Böyle bir durumda da kimse beklemek istemiyor. Dolayısıyla sıkı bir denetim ve yaptırım uygulanması gerekli. Ayrıca, bisiklet küçük yaştan itibaren edinilen bir kültür. Ülkemizde pandemiyle birlikte bisiklet kullanımında bir artış oldu. Motorlu taşıtlarla kıyaslayacak olursak karbon emisyonu yok. Dolayısıyla çevreye bir zararı yok. Sokağa çıkma yasağının uygulandığı dönemde hava kalitesi arttı. Araçların çevreyi ne kadar kirlettiğinin bir kez daha farkına vardık. Ülkemizde daha çok hafta sonu spor amaçlı kullanılıyor ama ulaşım kültürü de gelişiyor” şeklinde konuştu.
“Toplu taşımayı teşvik edici birtakım düzenlemeler yapılabilir”
Yerel yönetimlere düşen görevlerden de bahseden Doğan, “Yerel yönetimler ellerinde belli bir planlama yetkisi olan kurumlar. Büyükşehirlerde ilçe belediyeleri planlamaları yapar, büyükşehir onaylar. Kişinin çalıştığı yeri belirleyemiyoruz ama merkezi iş yerlerinin olduğu bölgeler dağıtılabilir. İnsanların oturdukları yere yakın mesafede olabilecekleri işlerde çalışmaları için düzenlemeler yapılabilir. Toplu taşımayı teşvik edici birtakım düzenlemeler yapılabilir. Konforlu rahat ve sürekli erişilebilir bir toplu taşıma ağıyla, otomobil kazaları ve karbon salınımı gibi çevreye zararlı olan etkiler azaltılabilir” dedi.
“Dezavantajlı grupları sosyal yaşama dahil etmemiz gerekiyor”
Konuşmasında Avrupa Hareketlilik Haftası’na ve Avrupa Yaya Hakları Bildirgesi’ne yer veren Akyol, “Avrupa Hareketlilik Haftası, kentlerin ve belediyelerin arasında sürdürülebilir ulaşım tedbirleri almak ve bunları destekleyip teşvik etmek için 16-22 Eylül arasında dünyanın her yerinde kutlanan bir Avrupa Komisyonu girişimi. Bu hafta süresince belediyelerin ulaşım planlamalarının ve toplu ulaşım sistemlerinin geliştirilmesi, vatandaşların bireysel yerine alternatif ulaşımla seyahat etmesinin teşvik edilmesi amaçlanıyor. Her sene bir tema belirleniyor. Her belediye kendine özel bir proje çıkartıyor. Bu senenin teması da ‘Herkes için Sıfır Emisyonlu Hareketlilik’ oldu. Avrupa Yaya Hakları Bildirgesi ise, motorlu taşıt üzerine tasarlanmış bir kentte değil de insan ihtiyaçlarına göre şekillenmiş kent merkezlerinde yaşama hakkımız olduğunu söylüyor. Hem sağlıklı vatandaşların hem de dezavantajlı grupların kendi zafiyetlerini şekillendirmeyen ve kolay sosyal ilişkiye izin veren kentsel düzenlemeye sahip olmaya hakları olduğunu belirtiyor. Aynı zamanda, engellileri önceleyen bir yapıya sahip çünkü dezavantajlı grupları sosyal yaşama dahil etmemiz gerekiyor. Bunu ulaşım bazında erişilebilirliği arttırarak yapabiliriz. Bu noktada sadece sivil topluma değil yerel yönetime de çok büyük rol düşüyor” diyerek sözlerini noktaladı.
“Daha iyi bir dünyayı birlikte yaratmak dileğiyle” sloganıyla Serpil Güzel Ün’ün gönüllü olarak hazırlayıp sunduğu Radyo Gedik’te yayımlanan “İyilik Elçileri” programının; Yaya Derneği ile gerçekleşen yayınının podcastine aşağıdan ulaşabilirsiniz.
















