“Yaşanabilir kentler için çocukları dinlememiz şart”

“Yaşanabilir kentler için çocukları dinlememiz şart”

Yaşanabilir kentler yaratabilmek için çocukları dinlemenin gerekliliğine dikkat çeken Çocuk Mekan sosyal girişiminin kurucusu Başak İncekara, “Çocuk Mekan” ile kenti farklı temalarla çocukların gözünden anlamaya çalıştığını söylüyor. 

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

Ben şehir plancısıyım. Ancak eğitimime peyzaj mimarlığı bölümünde devam ettim. Edindiğim deneyimler de yoğunlukla peyzaj mimarlığın ölçeğinde oldu. Bugüne kadar gençlerle ve çocuklarla oldukça fazla çalışma fırsatı buldum. Deneyimlerim doğrultusunda yaşanabilir kentler yaratabilmek için çocukları dinlememiz gerektiğine inanan bir ölçekler arasında tasarımcıyım diyebilirim.

Girişimcilik serüveniniz nasıl başladı?

2012 yılında mezun oldum. Eğitim hayatım boyunca meydan tasarımı, park tasarımı, sokak tasarımı gibi küçük ölçek çalışmalar hep çok ilgimi çekti. Peyzaj mimarlığı eğitiminden sonra piyasada birçok özel ve kamu projelerini üreten peyzaj mimarlığı ofislerinde çalıştım. Yapılmış ve yapılmakta olan özel ve kamu kentsel tasarım ve peyzaj mimarlığı projelerinde üretim süreçlerinde yer alma fırsatım oldu. Ne yazık ki, ülkemizde akademide öğrendiklerimizi uygulayabileceğimiz alanlar çok kısıtlı. Bir yandan kent tasarımı da artık eskisinden çok farklı. Uygulanmış ve uygulanmakta olan geleneksel yöntemler artık günün gereksinimlerine cevap veremiyor. Eskiden Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinde asılı bir planlama yeminimiz vardı, artık asılı değil. Neyse ki Erbatur Çavuşoğlu hocamız bir yazısında yazdı, oradan tamamına ulaşabiliyorum.

 “Ben, Mimar Sinan Üniversitesi – Mimarlık Fakültesi- Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde lisans düzeyinde bir eğitim programını tamamlayarak, şehircilik meslek üyeleri arasına katıldığım andan itibaren düşünüyorum ve diyorum ki: Mesleki çalışmalarımda ciddi bir sorumluluk ve vicdan muhasebesi içinde olacağım. Usumu ve yeteneklerimi kent ve kentlinin iyiliği, mutluluğu için, onlara zarar vermeden, insan varlığına, doğaya saygı göstererek kullanacağım. Mesleğimin uygulamasında din, dil, ırk, siyasi ve toplumsal ayırım gözetmeyeceğim, bu kaygıların mesleğimle kent ve kentli arasına girmesine izin vermeyeceğim. Hiç bir şekilde ve koşulda bilgimi, kentlerin ve kentlilerin zarar göreceği şekilde kullanmayacağım. Şehircilik disiplini ile ilgili yaptığım her çalışmayı belgeleyeceğim, her fırsatta yayacağım. Bu hususları kişiliğim ve ahlak anlayışıma temel esas alacağım, açıkça ve serbestçe, namusum üzerine yapılmış bir and kabul ediyorum.” Ben bu yemin ile mezun oldum.

Piyasada edindiğim deneyim, yapmak istediklerimle ve yapabileceklerimle uyuşmadığı için kendime yeni yollar yaratmam gerekiyordu. Mekansal tasarım süreçlerinin çok daha nitelikli yapılabileceğine ve bu yönde bir deneyim birikiminin yaratılması gerektiğine inanıyorum. Tüm bu arayışlar içindeyken 2015 yılında Gizem Kıygı ile bir araya gelerek Kent ve Çocuk Girişimi’ni kurduk ve girişimcilik serüvenim başlamış oldu.

Kaç yaş grubundaki çocuklarla atölyeler düzenliyorsunuz? Yaşa göre değişkenlik gösteriyor mu?

6-18 yaş grubu çocuklar ile çalışıyorum. Atölyeler tabi ki yaş gruplarına göre değişkenlik gösteriyor. 6-10, 11-14, 15-18 olmak üzere, yaş gruplarını genel anlamda üçe bölebilirim. Ancak farklı yaş gruplarının bir arada çalışmalarının verimli olduğu atölyeler de oluyor. Harran, Darıca Köyü’nde lisede eğitim gören çocuklar ile ilkokulda eğitim gören çocukların bir arada atölyeye katılması iki farklı yaş grubu arasındaki dinamikleri gözlemleyebilmemiz adına çok faydalı olmuştu. Üstelik iki grup arasındaki gerilimin büyük çocukların top oynadıkları alana bir inşaat yapılması sonrasında aynı mekanı paylaşamamaktan kaynaklandığını öğrenmiştik. Farklı yaş grubu çocukların beraber üretim yapması, yardımlaşmaları ve birbirlerinden öğrenmeleri anlamında da değerli.

Atölyelerde en temel hedef yapılacak tasarımdan öte çocuklar için en uygun ortamı sağlamak. Çocuk atölyeleri çocukların fikirlerini açıkça söylemelerine, rahat hissetmelerine, etkileşime geçmelerine, eğlenmelerine ve düşünmelerine yönelik olmalı. Katılımcı süreçlerde çalışan bir tasarımcı olarak benim için önemli olan bu. Farklı yaş gruplarının da bu anlamda başka ihtiyaçları oluyor. Materyallerin ve yöntemin çocuğun gelişimine uygun olarak seçilmesi gerekiyor.

Bir önceki girişiminiz olan Kent ve Çocuk’ta farklı temalarda atölyeleriniz oluyordu Çocuk Mekan’da da farklı temalar olacak mı? Neler?

Evet olacak. Farklı temalar benim için önemli. Çocuk Mekan olarak ana hedef mekana çocukça yaklaşabilmek. Dolayısıyla çocuklarla farklı yöntemler denemeyi çok seviyor ve önemli buluyorum. En temelde çocuk odaklı mekan çalışmaları saha deneyimi anlamında oldukça yeni. Biz bunun tek bir yönteminden bahsetmiyoruz. Ben de bu saha deneyimine katkı sağlayacak yeni şeyler deniyorum. Çocuklarla yaptığımız bir şeyi iddia ediyorsak çocukların dilinden anlamamız gerekiyor. Kenti, farklı temalar ile çocukların gözünden anlamaya çalışıyorum.

Çocuk Mekan’daki atölye sürecini anlatır mısınız?

Atölye öncelikle iki şekilde olabilir. İlki, çocuklarla gerçek bir mekana değmeyen hayal kent atölyelerimiz. Hayal kent atölyelerinde önemli olan kenti anlamak, fark etmek ve hayal etmek. Çocukların kendi mekanları üzerinde düşünmelerine yönelik farkındalık atölyeleri. Bu atölyelerde her zaman olduğu gibi tanışıp, drama oyunları oynayarak başlıyoruz. Daha sonrasında çocukların gündelik hayatları ile de bağ kurabilecekleri temalar üzerinden kenti konuşuyor ve hep beraber hayal ediyoruz.

İkincisi ise gerçek mekana yönelik atölyeler. Bunlar, mekansal tasarım projeleri üretim süreçlerinde çocukların fikirlerinin fiziksel olarak tasarıma dahil edebilmek için sorduğumuz atölyeler. Burada önemli olan sadece fikirler değil tabi ki. Çocukların ihtiyaçlarını da belirlemek biz yetişkinlerin görevi. Dolayısıyla bu atölyeler mekanın yerel ihtiyaçları doğrultusunda değişiyor. Zaman zaman bir hikaye yazıyoruz, zaman zaman bir bahçe tasarlıyoruz

Çocukların bir mekanı gözlerinde canlandırmaları ve hayal kurmalarını sağlamak için bir çalışma yapıyor musunuz?
Evet, çocukların atölyenin başında mekanı düşünmeleri, mekana dışarıdan bakmaya çalışmaları çok önemli benim için. Bütün atölyeler çocukların mekanı gözlerinde canlandırmaları ile başlıyor. Bu noktada, ölçek çocuklar için çok dikkat çekici oluyor. Kenti alıyor ve kağıdımızın sınırlarına sığacak şekilde küçültüyor ve bir oyuncak gibi bakıyoruz. Kenti bazen sorularla bazen oyunlarla bazen de farklı duyularımızla düşünüyoruz.

Temaları belirlerken çocukların verdiği cevaplar/sordukları sorulardaki farklılıklardan mı yola çıkıyorsunuz?

Temaları belirlerken çocukların ihtiyaçlarından yola çıkıyorum. Her yer kendine özgü, her yerdeki çocukluk da öyle. Farklı şehirlerde çocukların ihtiyaçları da değişiyor. Örneğin, İstanbul’da deneyimlenen bir çocukluğun mekansal ihtiyaçları ile Harran’da deneyimlenen bir çocukluğun ihtiyaçları birbirinden farklı. Belirttiğiniz gibi çocukların verdikleri cevaplar ve sorular çok önemli ancak bu çıktıları projede yapılmak istenen amaç ile birleştirmesi de bir o kadar önemli. Sürekliliği olan atölyelerde çocukların düşüncelerini atölye temalarına yansıtmak çok daha mümkün oluyor. Süreklilik burada oldukça önemli. Bu tasarımın daha uzun bir sürede üretilmesi anlamına da gelse sonuç olarak çok daha büyük etki yaratacak projeler üretmek için kilit bir kelime.

Kurguladığınız atölyelerde ilham aldığınız yerler veya kişiler oluyor mu?

Tabii ki. Dünyadaki gelişmeleri takip ediyorum. Çocuk alanında ülkemizde yapılan çalışmaları takip ediyorum. Bu konu, ülkemizde önemli bir gündem haline geliyor ancak dünya çocuk dostu mekanlar anlamında çok daha fazla deneyime sahip. Farklı deneyimlerden de etkileniyorum. Aslında karşılaştığım her farklı düşünceden ilham almaya çalışıyorum. Bu tür çalışmalarda interdisipliner olabilmek de çok önemli. Projenin başarısı da biraz buna bağlı olarak değişiyor. Psikologlardan ve özellikle eğitimcilerden çok ilham alıyorum. Eğitimin çocuk odaklı çalışmalarında ne kadar önemli bir yerinin olduğunu çocuklarla çalıştıkça anladım. İhtiyacımız olan deneyim aslında eğitimcilerde var. Örneğin, bir ilkokul bahçesi peyzaj projesini yaparken öğretmeni sürece dahil etmek projenin niteliğini bir anda farklı bir noktaya taşıyabiliyor. Ya da çocuklarla aynı dilden konuşabilmek adına eğitimcilerin deneyimlerinden faydalanmak katılımcı süreçlerde büyük bir fark yaratabiliyor.

Çocukların hayal ettikleri mekanı kurgulamaları ve görsele dökmeleri için ne kadar zaman tanıyorsunuz?

Atölyeler genellikle 1.5 saat sürüyor. Bu sürenin yaklaşık 1 saatini mekanı düşünmeye ve çocukların kendilerine uygun ifade biçimlerini bulmalarına ayırıyorum. Diyoruz ya, çocukların 100 dili var diye. Her çocuk kendine uygun ifade biçimine ve zamana ihtiyaç duyar. Atölye boyunca da sadece görsel ifadeye odaklanmıyorum. Çocukların ilk olarak bedensel olarak rahat olabilmeleri gerekiyor. Kendini rahat hissetmeyen bir çocuk fikirlerini ifade etmekte de zorlanıyor. Çocukların fikirlerini söylemekten ve kendilerini istedikleri gibi ifade etmeye çalışmaktan çekinmemeleri gerekiyor. Çocukların yetişkinler gibi mükemmel olmaya odaklı üretim yapmaları gerekli değil. İçlerinden geldiği gibi kendilerini yansıtmalarını istiyoruz. Farklı malzemelere dokunmalarını kendilerine uygun materyali seçmelerini ve o materyali kendilerini ifade edebilecek bir şeye dönüştürmeleri yeterli. Biz tasarımcılar, hep proje tesliminin son dakikasına kadar projede düzeltme yaparız. Kenti daha güzel yapmanın bir sınırı yok. O yüzden bir teslim zamanımız oluyor. Yaptıklarımızı birbirimizle paylaştığımız kapanış çemberi öncesi hep beraber yetiştirebildiğimiz kadarını yapıyor gerisini hayal gücümüzle tamamlıyoruz.

Çocukların hayallerindeki mekanı görsele dökmesindeki süreçte çocukların atölyeye bakış açılarını nasıl gözlemliyorsunuz?

Çocuklar mekanla çok ilgili. Kent onlar için kocaman evcil bir orman diye düşünebiliriz. Deneyimlenecek, öğrenilecek ve merak edilecek çok fazla şey var. Hem çok eğleniyorlar hem de gerçekten kendi sorunlarına çözümler üretiyorlar. Mesela, bugüne kadar kentte yaşadıkları problemler üzerinden çözüm önerisiyle gelen çok fazla çocuk oldu. Kentte ulaşım konusunda sorun çeken bir çocuğun, kaldırımları geniş hatta zaman zaman kaydırağa dönüşen bir yol tasarlaması gibi. Ya da mahallesinde çöplerle ilgili bir problem yaşayan çocuğun çöp arıtma merkezi tasarlaması gibi. Çocuklar kentsel sıkıntıları kendi gündelik hayatlarında birebir yaşıyorlar dolayısıyla görselleştirme aşamasında da bunları gözlemleme fırsatımız oluyor. Çocuklar neyi neden yapıyor anlayabilmek için olabildiğince çok soru soruyoruz.

Atölyeler için işbirliği yaptığınız kurum/kuruluşlar ve sponsorlarınız oluyor mu?

Evet, işbirlikleri ile çalışıyorum. Çocuk odaklı çalışma yapmak isteyen birçok kurum kuruluş oluyor. Dolayısıyla amaçlarımızın ortaklaştığı noktada daha fazla çocuğa ulaşmak mümkün.

Çocuklarla ilgili bir anınızı anlatır mısınız? Size sordukları bir soru veya olay.

Çocuklarla çalışmak çok keyifli. Çok fazla anım var. Köy Okulları Değişim Ağı (KODA), Herkes İçin Mimarlık ve Kent ve Çocuk işbirliği ile Harran’da gerçekleştirdiğimiz Darıca İlköğretim Okulu İyileştirme Projesi kapsamında iki kere Darıca ilköğretim Okulunda saha çalışması gerçekleştirdik. Darıca küçücük bir mezra, sadece bir ilkokulu var. İkinci saha çalışmamız okulun bahçesine bir bostan alanı bir de açık derslik yapmak üzerineydi. Günlük rutinimiz sabah erken saatte kalkıp inşaat çalışmalarına başlamak, öğlen köyden bir kadının bizi evinde ağırlaması, yemek yememiz ve hava kararana kadar inşaata devam etmemiz şeklindeydi. Tüm bu süreçte çocuklar da bizimle beraber çalışıyor tabii. Biraz oyun oynamak biraz da el arabasıyla toprak taşımak arasında bir çalışma rutinimiz var. Çalışmamızın üçüncü günü öğlen yemeği dönüşünde bizi çocuklar karşıladı. Okulun bahçesine taşlardan kocaman bir kalp yapıp hepimizin ismini yazmışlar. Benim için çok anlamlı bir anı. Çocuklarla çalıştığınızda gerçekten onların yetişkinlerden çok daha farklı anlamı oluyor, bu çok değerli. 

Posts Carousel

En Son Makaleler

Videolar