Kentler, modern yaşamın kalbinde yükselirken, doğal alanlar giderek azalıyor. Ancak Toronto, bu gidişata meydan okuyan bir başarı hikayesi yazıyor. Betonun ve asfaltın arasında, doğanın sessiz dirilişi gerçekleşiyor. Don Valley Brick Works gibi alanlar, eskiden endüstriyel amaçlarla kullanılırken şimdi canlı sulak alanlara dönüştü. Bu dönüşüm, sadece bir çevre projesi değil; sürdürülebilir bir yaşam biçiminin, insan ve
Kentler, modern yaşamın kalbinde yükselirken, doğal alanlar giderek azalıyor. Ancak Toronto, bu gidişata meydan okuyan bir başarı hikayesi yazıyor. Betonun ve asfaltın arasında, doğanın sessiz dirilişi gerçekleşiyor. Don Valley Brick Works gibi alanlar, eskiden endüstriyel amaçlarla kullanılırken şimdi canlı sulak alanlara dönüştü. Bu dönüşüm, sadece bir çevre projesi değil; sürdürülebilir bir yaşam biçiminin, insan ve doğanın uyum içinde var olabileceğinin somut bir kanıtı.
Toronto’nun başarısı, Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın da dikkatini çekti. Şehir, doğal alanlarını koruma ve yenileme konusundaki yaklaşımıyla, dünya şehirleri için bir model haline geldi. Bu örnek, sadece ağaç dikmek değil; kentsel planlama ile ekosistemi bütünleştirmek, böylece şehirlerde yaşayan milyonlarca insan için daha sağlıklı ve yaşanabilir ortamlar yaratmak demek.
Gelecek, doğayla uyum içinde var olan şehirlerin olacak. Toronto, bu geleceğin kapılarını aralayan öncü şehirlerden biri.
Tam da bu noktada, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), dünya genelindeki şehirlerin ekosistemlere hak ettiği değeri vermesi, onları restore etmesi ve koruması için bir proje hayata geçiriyor. Bu çaba, doğal alanların şehir planlama ve kalkınma süreçlerine dahil edilmesini de kapsıyor. Böylece, şehirler yalnızca beton yığınları olmaktan çıkıp, doğa ile iç içe, sürdürülebilir yaşam alanlarına dönüşüyor.
Almanya hükümeti tarafından finanse edilen UNEP’in ‘’Generation Restoration Cities’’projesi, Birleşmiş Milletler’in Ekosistem Restorasyonu On Yılı girişiminin bir parçası olarak yürütülüyor. Bu küresel girişim, ülkelerin yaklaşık 1 milyar hektar araziyi restore etme taahhütlerini yerine getirmelerine destek olmayı amaçlıyor.
10 şehirden fazlasına pilot program kapsamında teknik ve mali destek sağlayan Generation Restoration projesi, Toronto gibi rol model şehirleri de gözler önüne seriyor. Proje, Ontario Gölü’nün batı ucunda kümelenen bir dizi kentsel alanın en büyüğünü temsil ediyor. “Altın Atkı” olarak adlandırılan bu bölge, Kanada’nın en yoğun nüfuslu ve sanayileşmiş alanı. Ancak Toronto, genişlemesine rağmen doğal mirasını korumayı başarmış durumda.
Toronto’nun sürdürülebilirlik stratejisinin merkezinde, birçok şehir mahallesinden geçen yüzlerce kilometrelik vadiler bulunuyor. Belediye yetkililerine göre, bu vadiler toplamda yaklaşık 11.000 hektarlık bir alanı kaplayarak şehrin yüzde 17’sini oluşturuyor.
Bugün, vadilerde restore edilmiş ve yapay sulak alanlar bulunuyor; bu alanlar yağmur sularını emerek sel riskini azaltıyor. Torontoluların dinlenip eğlenebileceği, bakımı yapılan 300 kilometreden fazla yürüyüş parkuru ve hatta kano yapılabilen nehirler mevcut.
Vadiler, Toronto’nun “kentsel ormanı”nın büyük bir kısmına da ev sahipliği yapıyor. Bu ormanlık alanlarda şeker akçaağacı, beyaz çam ve hemlock gibi ağaç türleri bulunuyor; bu ağaçlar, çizgili baykuşlardan indigo bülbüllerine kadar pek çok kuş türüne yaşam alanı sağlıyor.
Toronto’nun hikayesi, dünya şehirlerine doğayla barış içinde var olmanın mümkün olduğunu gösteriyor. Kent ormanları, sulak alanlar ve yeşil vadiler, modern yaşamın vazgeçilmez parçaları haline geliyor.
Gelecek, bu tür şehirlerde doğayla birlikte şekilleniyor.
Kaynak: