“Türkiye’deki eğitim kalitesi çocuk ve genç yaş grubundakiler için düşüyor”

“Türkiye’deki eğitim kalitesi çocuk ve genç yaş grubundakiler için düşüyor”

Birleşmiş Milletler, 24 Ocak tarihini eğitimin barış ve gelişmedeki rolünü vurgulamak için “Uluslararası Eğitim Günü” olarak belirledi. Bu kapsamda, Türkiye’nin çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkması amacıyla faaliyet gösteren Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin (ÇYDD) Genel Başkanı Prof. Dr. Ayşe Yüksel ile eğitimin barış ve gelişmedeki önemini, Türkiye’deki eğitim kalitesini, kız öğrencilerin eğitime erişimlerinin yarattığı değişimi, güncel projelerini ve salgının eğitim üzerindeki etkilerini konuştuk.

Öncelikle eğitim, barış ve gelişmede nasıl bir rol oynuyor?

24 Ocak Uluslararası Eğitim Günü, öncelikle eğitime ulaşmanın zor olduğu ülke ve bölgeler için çözüm üretebilecek bir süreç sağlıyor. Her bireyin doğduğu andan itibaren olmazsa olmazlarından biri olan eğitim hakkı; ülkemizde de anayasamız tarafından güvence altında. Eğitim; çağdaş, bilimsel ve ücretsiz olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü; öğretim bilgilerin öğrenilmesiyken, eğitim bireylerin tutum ve davranışlarını değiştirebileceği, beceri kazanabileceği bir süreç. Eğitim ve öğretimin ilk alındığı yer olan aile ise bu süreçte oldukça önemli bir rol alıyor. Ancak, ebeveynlerin verdiği eğitim tabii ki yeterli değil, eğitim ve öğretim bir formasyon gerektiriyor. Bu nedenle konusunda uzman öğretmenlere gereksinim var. Okullar, tüm çocukların bir arada öğrendiği, eğitildiği; iletişimi, sevgiyi ve barışı öğrendiği yerler. Öğretmenler çocuklara sevgi ve barış düsturunu erken yaşta aşılarken, onlar için vazgeçilmez özellikler olmasını sağlayabiliyor. Aile ve okul öncesi eğitimle ilkokul dönemi, barış ve sevginin içselleşmesi için çok önemli bir zaman dilimi.

Çağdaş eğitimle dünyanın gelişimini takip edip bilgiye ulaşarak, bilim ve teknoloji alanında ilerleyebiliriz. Bu doğrultuda, eğitim seviyesi yükseldikçe, gelişmişliğin de arttığını görüyoruz. Üretim, kazanç, güçlü ekonomi, doğru tarım, iyi yaşam… Her şey çağdaş eğitimle mümkün. Tüm bireylerin çağdaş eğitime ulaşım hakkı, ülkeyi yönetenler tarafından sağlanarak, insanlar istedikleri alanlarda eğitim ve öğretim alabilecek imkana sahip duruma gelmelidir. Bu durum gerçekleştiğinde eğitimde eşitlik sağlanacak, barış ve sevgi olmazsa olmazımız olacak ve ülkenin gelişimi çağa ayak uyduracaktır.

Türkiye’deki eğitim kalitesi ve eğitime erişim dünya geneliyle kıyaslandığında ne durumda? Türkiye’de eğitim eşitliği konusunda yaşanan gelişmeler neler? Gerilediğimiz alanlar var mı?

Türkiye’deki eğitim kalitesini ve eğitime erişimi dünya geneliyle kıyaslayabileceğimiz birçok araştırma yapılıyor. Örneğin OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) tarafından hazırlanan “Bir Bakışta Eğitim 2019” raporunda, Türkiye’de 15-19 yaşları arasındaki bireylerin okullaşma oranının yüzde 73’le, yüzde 84 olan OECD ortalamasının gerisinde kaldığını gördük. Bu yaş grubundaki bireyler zorunlu eğitim çağında olmasına rağmen okullaşma oranları bu denli düşük. Bu da Türkiye’de eğitime erişim konusunda ciddi sorunlar olduğunu gösteriyor. 2018 yılında gerçekleştirilen TALIS (Uluslararası Öğretme ve Öğrenme Anketi) sonuçlarına baktığımızda ise bir ders saatinde fiili öğretime ayrılan ortalama sürenin en çok azaldığı ülkenin Türkiye olduğunu görüyoruz.

MEB tarafından açıklanan örgün eğitim istatistiklerine baktığımızda da ne yazık ki, eğitim konusunda gerilediğimizi görüyoruz. 2014-2015 eğitim ve öğretim yılında dair açıklanan net okullaşma oranları ilkokulda yüzde 96,3, ortaokulda yüzde 94,4 iken 2018-2019 eğitim ve öğretim yılında bu oran ilkokulda yüzde 91,9’a, ortaokulda ise yüzde 93,3’e düşmüş durumda. Altı-dokuz yaş grubunda 87 bin 499, 10-13 yaş grubunda 68 bin 984 çocuk ve lise eğitimine devam etmesi beklenen 590 bin çocuk okul dışında kalmış vaziyette. Açık liseyle öğrenciler örgün eğitimden uzaklaşıyor. Bu yaş grubunda, her beş çocuktan biri iş gücüne katılıyor.

Eğitimin dinselleştiği, cemaatlerle eğitim protokollerinin yapıldığı, çağdaş eğitimden uzaklaşıldığı, seçmeli derslere zorunlu din dersleri konduğu ve bir milyon çocuğun tarikatların içinde olduğunu basın ve yayın organlarından öğreniyoruz. Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün laiklik ilkesiyle getirdiği çağdaş eğitimin niteliğinin değişimini gözlemliyoruz. Sosyoekonomik koşullar, coğrafi zorluklar, eğitime erişim gibi konularda yaşanan zorluklar eğitime devam etmede eşitsizlik yaratıyor. Tüm bu bilgiler ışığında şunu söyleyebiliriz ki, Türkiye’deki eğitim kalitesi çocuk ve genç yaş grubundakiler için düşüyor. Pandemi süreciyle beraber sosyoekonomik açıdan dezavantajlı çocuklarımızın eğitimine devam edememesi, Türkiye’de eğitime erişimin, eşitlik ilkesine uygun şekilde var olmadığını gözler önüne seriyor.

Özellikle kız öğrencilerin eğitimine önem veriyorsunuz. Eğitime erişim ve eğitimin sürekliliği bu öğrencilerin hayatında nasıl farklar yaratıyor?

1997 yılında, Efsane Genel Başkanımız Prof. Dr. Türkan Saylan ile birlikte, ÇYDD ve Mülki İdare Amirlerinin de bulunduğu eğitimi iyileştirmeye yönelik bir sempozyumda bir araya geldik. Etkinlikte Siirt Pervari Kaymakamı da vardı ve ilçede kız öğrencilerin ortaokula-liseye devam etmediklerini söyledi. O yıl ilköğretim sekiz yıl olarak zorunlu hale getirilmişti ancak birçok aile bunun farkında bile değildi. Türkan Hoca o yıl “Altıncı sınıfa kayıt olacak kız çocuklarına eğitim bursu verelim, diğer kız öğrencilere örnek olsun!” dedi. Kaymakam 17 kız öğrencinin evrakını gönderdi ve burs vermeye başladık. Onlarla mektuplaştık, zaman zaman telefonla konuştuk ve onların başarılarına tanık olduk. 2000 yılında beş bin öğrenciye destek olduk. 23 yıl boyunca 91 bin 183 kız öğrenciye burs verdik. Yıllar içinde mühendis, doktor, öğretmen, hemşire vb. mesleklere sahip kızlarımız oldu. Kendi ayakları üzerinde durmaya başladılar, kendi kardeşlerini okuttular, yuva kurdular ve şimdi çağdaş çocuklar yetiştiriyorlar.

Köyde yaşadığı için gidebileceği en yakın lise ilçede bulunan ve kalacak yurt olmayınca liseye gitme şansı kalmayan kızlarımız, İstanbul’daki parasız yatılı liselerde okuyabildi. Bu kızlarımız, köyünün üniversiteyi kazanan ilk kızları oldu. Sonrasında da köyündeki diğer kız çocuklarına okumak için örnek oldu. O köylerde artık bütün kız çocukları okuyor. Bir evde okuyan kız çocuğu varsa öğrenilen her konu eve taşınıyor, evin yaşam biçimi iyileşiyor; diğer kardeşler ve çevrenin başka kızları da okula gidiyor. Meslek sahibi olduğunda verilen maddi destekle kardeşler, akrabalar okuyabiliyor. Ailenin, çevrenin ülkenin yaşam biçimi refaha ulaşıyor. Ancak genç işsizliğin çok yüksek olduğunu göz önüne aldığımızda, iş bulamayan okumuş kadınlarımız da zor durumda kalıyor. Bu da başka bir gerçek.

Birçok burs programını hayata geçiriyorsunuz. Bu programlar kapsamında, şu ana kadar kaç öğrencinin hayatına dokundunuz? Bu öğrencilerinizden nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?

1995 yılından bu yana 37 bin 614 üniversite öğrencisini burs desteğiyle mezun ettik. 1997 yılından bu yana ise 91 bin 183 lise öğrencisine eğitim bursu verdik. Üniversite mezunu olup mesleğe başlayanlar kendi kardeşlerini okutuyor, şubelerimize üye oluyor, yönetim kurullarında görev alıyor. ÇYDD Genel Merkez Yönetim ve Denetim Kurullarında altı mezun gencimiz görev yapıyor. Burs veren, derneğin projelerinde çalışan, burs aldığı kurumdan övgü ve gururla söz eden gençlerimiz var.

Gençlerin 21. yüzyıl yetkinliklerini kazanması amacıyla Genç Denizyıldızı projenizi hayata geçirdiniz. Bu projenizde hangi 21. yüzyıl becerilerine yönelik eğitimler veriyorsunuz, kimler katılabiliyor?

Eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması amacıyla sosyoekonomik açıdan dezavantajlı çocuklarımıza ve gençlerimize burs desteğinin yanında, onların gelişimlerine yardımcı olacak kişisel gelişim projelerini de hayata geçiriyoruz. Bu yıl lise öğrencilerimizin örgün eğitimde kazanamadıkları 21. yüzyıl yetkinliklerini kazanmaları amacıyla bir projeye başladık ve projenin ilk ayını tamamladık. Türkiye’nin tüm bölgelerinden ve 24 ilinden projeye katılan 560 öğrencimiz, onlara sağlanan tabletler üzerinden kodlama, zaman yönetimi, eleştirel düşünme ve girişimcilik gibi çeşitli konularda, dokuzuncu sınıftan itibaren liseden mezun oluncaya kadar her yıl beş ay boyunca seminerlere katılacak. Bu projeyi, proje ortaklarımız Bilim Virüsü ve Makers Türkiye’yle birlikte gerçekleştiriyoruz. Projemizde yer alan konu başlıklarından bazıları arasında Dijital Okuryazarlık ve Kodlama, Felsefeye Giriş, Bilimsel Düşünme, Sorgulama, Sosyal Sorumluluk, Yeni Teknolojilere Giriş, Eleştirel Düşünme, Değişim Yönetimi, Yaratıcılık ve İnovasyon, Öz Farkındalık, Takım Olabilmek, Liderlik, Girişimcilik ve Kariyer Planlama yer alıyor.

2012 yılından beri bir mentorluk projesi gerçekleştiriyorsunuz. Kimler mentor ve menti olabiliyor? Proje nasıl ilerliyor?

Derneğimizden burs alan veya Çağdaş Gençlik birimlerinde gönüllü olan üniversite öğrencileri, bu projede “menti” olarak yer alıyor. “Mentorlarımız” ise üniversite sürecinde ÇYDD’den burs almış, mezun olmuş ve en az beş yıl iş deneyimine sahip olan gönüllülerle ÇYDD’ye katılmak isteyen, üniversite mezunu, profesyonel iş yaşamı ve deneyimi olan yeni gönüllülerden oluşuyor. Menti ve mentor olmak isteyenler, proje zaman planına göre derneğimize başvuru yapabiliyor. Online başvurular mayıs ayından itibaren açılıyor. İlk aşamada adayların başvuruları temel kriterler üzerinden değerlendiriliyor. Uygun bulunan adaylarla birebir görüşme yoluyla mülakat yapılıyorr ve ardından proje için uygun bulunan menti ve mentor adaylarımız proje kapsamında eğitime davet ediliyor. Eğitime katılım, projeye katılım şartlarından biri. Mentor ve menti olmanın rol ve becerileri, sorumlulukları bu eğitimlerde anlatılıyor. Bu eğitimler de yine proje kapsamındaki gönüllü eğitmenler aracılığıyla veriliyor. “Başvuru-mülakat-eğitim” aşamalarını tamamlayan adaylarımız, kriterlerine göre “Eşleştirme” sürecine dahil oluyor ve sekiz aylık mentorluk ilişkisine başlıyor. Menti ve mentorlarımızın iletişimleri, bağlı oldukları ÇYDD şubelerindeki proje koordinatörleri tarafından izleniyor. Haziran ayında projenin resmi olarak dönem kapanışı yapılıyor.

Salgın döneminde Türkiye Çağdaş Yaşamı Destekleme Vakfı’yla “Dünya Dijital, Biz Kepçe” dijital buluşmalar programını hayata geçirmeye başladınız. Bu programın amacından bahsedebilir misiniz?

Program, aslında Vakfın “Gördüm İstanbul” projesinden ilham aldı. O projede İstanbul’da okuyan öğrencilerimize şehrin tarihi dokusunu gönüllü rehberlerimizle anlatıyorduk. Pandemi koşullarında bu mümkün olmadı. Ancak bu bize farklı bir kapı açtı; dijital geziler yaparak sadece İstanbul’u değil Türkiye’nin ve dünyanın pek çok şehrini, onları çevreleyen kültürleriyle ziyaret etme fırsatına sahip olduk. Bu dijitalleşme süreciyle beraber lokasyon bariyeri de ortadan kalkmış oldu. Artık bu sayede dünyanın her yerinden gönüllülerimiz aramıza katılabiliyor. Mesela Ocak 2021 itibarıyla yedincisini tamamladığımız programımızdaki gönüllü rehberlerimize, Vakfımızın yurtdışında müzik eğitimi alan bursiyerleri de katılarak performanslar sergileyince programlar daha da renklendi. Kısacası sanatı ve müziği kültürle harmanlayan ve bizi başka yerlere sürükleyen bir dizi program yapmayı hedeflemiştik ve sanırım bunu başardık.

Salgınla birlikte başlayan uzaktan eğitim dönemi nasıl eşitsizlikler yarattı? Salgının ilk dönemlerine göre bu konuda ilerlemeler kaydedildi mi?

2020 Mart itibarıyla hayatımıza giren salgın, bizlere çok farklı bir eşitsizliği gösterdi.  Okullar kapandı, evlere kapandık; eğitim uzaktan olacak dendi.  Ülkemizde, neredeyse her evde varlığından emin olduğumuz televizyonlarda MEB tarafından “uzaktan eğitim” başladı.  Oysaki demografik yapımız bu sistem için çok da elverişli değildi.  Bir evde ortalama dört çocuk, her biri ayrı sınıfta… Nasıl olacak, dört televizyon mu gerekecekti?  Böylelikle teknoloji eşitsizliğiyle karşılaştık. Bilgisayar dedik, zaten bu cihaz tamamen konu dışıydı. Eğitimine destek verdiğimiz öğrencilerimizle yaptığımız ihtiyaç analizinde sadece yüzde 40’ının herhangi bir cihazla uzaktan eğitime katılabildiğini, bunu da çoğunlukla velilerine ait akıllı telefonlarla yapabildiğini gördük. Süratle cihaz temini yoluna gittik, ancak burada da karşımıza cihaz temini zorluğu çıktı.  Duyarlı vatandaşların destekleri olsa bile cihazların ülkemize gelmesi oldukça vakit aldığı için eğitim aksadı.  İşin en üzücü tarafı, salgının ilk dönemindeki panikle ortaya çıkan ihtiyaçlar, cihaz teminiyle kısmen çözümlense bile sadece ülke yönetimi tarafından çözümlenebilecek internet erişimi, hatta elektrik temini halen çözümlenmedi.  

Sonuç olarak, meğerse en kolayı para bulmakmış! Hala cihaz peşinde koşuyoruz, cihazı varsa internete ulaşamıyor, hadi onu da sağladık, halen köyün tek bir odasında kısıtlı saatlerde çalışabilen jeneratörle elektrik sağlayarak eğitimlerine devam etmeye çalışan kızlarımız, çocuklarımız var. İlerleme kaydedilmesi için sosyal ve ekonomik gelişmenin çok daha yaygın ve tarafsız olması, önceliklerin eşit kullanılması gerekiyor inancındayız.  

Gönüllülük de pandemi süreciyle birlikte dijitalleşmeye başladı. Gönüllüler bu dönemde derneğe nasıl katkılar sunabilir?

Salgının neden olduğu zorunlu dijitalleşme bir noktada bizim için de bir fırsat yarattı ve gönüllülerimizle aramızdaki lokasyon bariyerini kaldırmış olduk. Salgının başında operasyonumuzun işleyişini internet tabanlı, dijital akışa göre hazırladık. Bilgisayara ve internete sahip olan gönüllülerimiz, dijital ortamda da gönüllü olarak sürece katkıda bulundu. Bilgisayar ve interneti olmayan öğrencileri telefonla aradılar, belgelerini edinip sisteme yükleme konusunda destek verdiler.  Ayrıca mart ayından itibaren düzenli olarak “Çağdaş Yaşam Dijital Buluşmalar” etkinliğimizle farklı konuların uzmanlarıyla birlikte sohbetler gerçekleştirmeye başladık. Gönüllülerimiz de yetkin oldukları konularda bulundukları ortamdan bize katkı sunabiliyor. Bunun yanı sıra, projelerimizin etkinliklerini yine online olarak devam ettiriyoruz. Üniversite öğrencilerimiz için Mentorluk ve Deniz Yıldızı Projesi gönüllüleri, ortaöğretim için ise Kodlamaca ve Genç Deniz Yıldızı gönüllüleri devamlı olarak öğrencilerimizle online olarak bir araya geliyor, onlar için yeni etkinlikler oluşturmaya devam ediyor.  Kasım ayında da 42. İstanbul Maratonu’nda gönüllülerimizle birlikte sanal koşuya katıldık.

Posts Carousel

En Son Makaleler

Videolar