Sorun gerçekten müsilaj mı?

Sorun gerçekten müsilaj mı?

Son zamanlarda Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri haline gelen deniz salyası konusunda konuşmak üzere Medikal Akademi’nin 27 Haziran Pazar akşamı düzenlediği Müsilaj Forumu’nun “Müsilajın İnsan Sağlığına Etkileri” oturumunda alanın uzmanları, Hidrobiyolog ve MAREM Proje Lideri Levent Artüz, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Dairesi Başkanı Prof. Dr. Ayşen Erdinçler ve Tekirdağ Tabip Odası Başkanı Doç. Dr. Gamze Varol müsilajın nasıl ortaya çıktığını, sorunun sebeplerini, çözüm çalışmalarını ve bu çevresel sorunun insan sağlığına etkilerini anlattı.

Deniz kirlenmesinin üç temel fazı olduğunu belirterek söze başlayan Hidrobiyolog ve MAREM Proje Lideri Levent Artüz, “Bu fazların ilki alıcı ortamına kirleticilerin boca edilmesidir. Dayanabilen türler kalır, dayanamayan türler ya ölür ya da ortamı terk eder. İkinci fazda ölen ve terk edenlerden dolayı tür çeşitliliği azaldığı için rekabet ortamı değişir ve mevcut olan türlerin fert adetlerinde büyük miktarda artışlar olur. Bu sebeple, hayret ettiğim durum müsilaja neden bu kadar şaşırdığımız. Müsilaj, olağan bir sürecin sonucu fakat doğa bunu böyle bırakmayacak. Şu anda şartlar uygun değil, parçalanması için yeterli oksijen yok, o yüzden daha uzun sürede parçalanacak. Parçalanma ürünleri de bundan sonraki felaketi hazırlayacak, o felakete de başka bir isim verip onun ne olduğuyla ilgili konuşacağız. Yani problem müsilajda değil, denizde. İlk önce sorunu doğru bir şekilde algılamamız lazım. 1989’dan itibaren alt akıntıyı bir taşıyıcı bant olarak kullanılıp, atıkların hiçbir arıtma yapılmaksızın bu yolla bertaraf edilmesiyle Marmara Denizi’ni kirletmeye başladık. Şimdi ise durum çok vahim. Eylül ayına kadar bu deşarj durdurulmaz ve bununla ilgili bir önlem alınmazsa, sonrası çok geç olacak. Karadeniz’i mutlaka kaybedeceğiz, Kuzey Ege’yi de çok ciddi tehdit altına sokacağız” dedi.

“Temizlik çalışmaları asla çözüm değil”

Marmara Denizi’nin yıllardır bir kanalizasyon çukuru gibi kullanıldığını ifade eden İstanbul Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Dairesi Başkanı Prof. Dr. Ayşen Erdinçler, “Yapılan araştırmalara göre 2010 yılında, yapılan bütün deniz deşarjlarının bir seviye yükseltilmesi gerekiyordu. Diğer bir deyişle, sadece ön arıtma yapıyorsanız bunların biyolojik arıtmaya çevrilmesi lazımdı. Ön arıtma, içindeki katı maddeleri almak yani çöktürme uygulamaktan başka bir şey değil. Biyolojik arıtmada ise içindeki organik maddeleri alırsınız. İleri biyolojik arıtmanın amacı ise suyun içinde olan azot fosfor tozlarını arıtmaktır. Bunların dengesi bozulduğu anda bazı türler baskın hale gelir ve diğer türler yok olmaya başlar. Bakanlığın eylem planının tam da merkezinde deşarjların ileri biyolojik arıtma sonrasına alınması yer alıyor. Şu anda Marmara Denizi etrafında yer alan yedi il de bakanlıkla koordineli olarak çalışıyor. Aynı zamanda büyük bir temizlik seferberliği başlatıldı çünkü yüzeydeki müsilaj hem oksijenlenmeyi ve fotosentezi engelliyor hem de çürüdüğü için halk sağlığını etkiliyor. Temizlenen müsilajı ikinci sınıf çöp depolama sahalarına getiriyoruz ama o zaman da sızıntı suyunu inanılmaz derecede artırmış oluyoruz. Bu da tesislerimize çok büyük bir yük getiriyor, dolayısıyla sular iyi bir şekilde arıtılmadan İSKİ kanallarına gidiyor ve tekrar denizle buluşuyor. Bu sebeple yeni bir çözüm üreterek rehabilitasyon alanlarında lagün açmaya başladık. Suyu burada tutup üstteki çürümesini hızlandırarak alttaki arındırılmış suyu denize geri veriyoruz. Aynı zamanda müsilajın nasıl kullanılabileceğine dair çalışmalar da yürütüyoruz. Ancak, temizlik çalışmaları asla çözüm değil. Çözüm, denize dökülen deşarjların kesilmesi” şeklinde konuştu.

“Çevrenin metalaştığı bir ortamda, çevre imdat çığlıkları atarken sağlıktan söz edemeyiz”

Sağlığı etkileyen doğrudan ya da dolayı birçok faktör olsa da temel dört faktör bulunduğunu açıklayan Tekirdağ Tabip Odası Başkanı Doç. Dr. Gamze Varol, “Bunlardan biri, insanın kendi genetik yapısıyla ilgili olduğundan değiştiremiyoruz ama geri kalanı dış sistemlerle ilgili. Ekolojik çevre sağlıklı olmadan insan sağlıklı olamıyor. Sağlıklı olma temel hakkını elde edebilmemiz için sağlıklı bir çevrede olmamız lazım. Bunun için de stabil bir ekosistem gerekiyor. Barış, eğitim, barınak, gıda, sosyal adalet, eşitlik, hakkaniyet olmazsa sağlık da olmaz. Çevrenin metalaştığı bir ortamda, çevre imdat çığlıkları atarken sağlıktan söz edemeyiz. Gelinen noktada doğayla savaşmayı bırakmamız lazım. Sağlık sadece bedensel sağlık değil. Çevre kirliliğinin sebep olduğu gelir kaybı, işsizlik gibi sebeplerle ekonomik ve psikolojik sağlığı da etkiliyor.  Yani aslında orta insanların bedensel, ruhsal ve sosyal yönden iyilik halini ortadan kaldıracak bir durum var. Sorunun görünmeyen bu maliyetini de hesaplamamız gerekiyor” dedi.

Posts Carousel

En Son Makaleler

Videolar