“Şiddet koronavirüs salgını öncesine göre yüzde 50 arttı”

“Şiddet koronavirüs salgını öncesine göre yüzde 50 arttı”

YÖRET Vakfı’nın çarşamba günleri gerçekleştirdiği Online Merak Ediyordum Öğrendim Dizisi’nin 29 Nisan’daki yayınında, Pedagog ve Çift ve Aile Terapisti Süheyla Erdoğan “Korona Günlerinde Aile İçi Şiddetsiz İletişim” hakkında konuştu. Erdoğan, koronavirüs salgınının etkisini, ev içi şiddetin ne olduğunu, öfkenin nasıl kontrol edilebileceğini ve şiddetsiz iletişim dilini anlattı.

Koronavirüs salgını sebebiyle evde kalınan bu dönemde insanların sabırlarının tükenmeye başladığını dile getiren Pedagog ve Çift ve Aile Terapisti Süheyla Erdoğan, “Tam da bu noktada şiddet dediğimiz olgu ortaya çıkıyor. İnsanların ihtiyaçlarını karşılayamadığı ve ne yapacaklarını bilemedikleri bu durumlarda ise şiddet artıyor. Araştırmalar, son zamanlarda dünyada ve Türkiye’de şiddetin koronavirüs salgını öncesine oranla yüzde 50 arttığını ve salgın sonrasında da bunun devam edeceğini gösteriyor. Bu da şiddetin sanıldığı kadar yaygın olmadığı inancını çürütüyor” ifadelerini kullandı.

Ev içi şiddete uğrayanlar sadece kadınlar değil

Ev içi şiddetin evde birlikte yaşayan kişilere fiziksel veya ruhsal olarak zarar verecek olan davranışlar olduğunu belirten Erdoğan, “Sadece fiziksel şiddetin zarar verici olduğuna dair bir inanış var ama aslında fiziksel şiddetin görünür etkileri olduğu için böyle algılanıyor. Fiziksel şiddetin görünür yaraları iyileşse de yarattığı psikolojik yaralar ömür boyu devam edebiliyor. Bir başka yanılgı da ev içi şiddetin sadece kadınlara yönelik olduğu. Oysa ev içi şiddet çoğunlukla kadına yönelik olmakla birlikte ihmal ve ekonomik istismar şeklinde yaşlıya, sözel şiddet olarak erkeğe karşı da gerçekleşebiliyor. En çok da çocuklar şiddete maruz kalıyor. Bu, daha çok ihmal ve istismar şeklinde karşımıza çıkıyor. Eğer ev içinde yaşayanlar birbirlerine karşı şiddet uyguluyorsa, çocuklar bundan da etkileniyor ve kendileri şiddet görmüş kadar yaralanıyor. Şiddet gören kişiyi koruma çabasına giren çocuklar, şiddet uygulayanıysa sakinleştirmeye çalışıyor. Bu durum, çocuğun evin içinde tedirgin ve korkak bir şekilde yaşamasına yol açıyor ve çocuk istismarı olarak geçiyor. Şiddet uygulayanın özür dilemesiyle şiddetin çözüldüğü sanılsa da aslında bu bir çözüm olmuyor. Şiddet döngüsü, bir gerginlikle başlıyor ve bir noktada patlamaya ve öfkeye dönüşüyor. Daha sonra kişi özür dileyerek geri çekiliyor fakat aslında sorun çözülmediği için gerginlik devam ediyor ve daha sonra patlamaya neden oluyor. Böylece şiddet döngüsü devam ediyor” diyerek ev içi şiddeti ve şiddet döngüsünü açıkladı.

“Öfke, yararlı bir duygudur”

Şiddetin önlenmesi konusundan önerilerde bulunan Erdoğan, “Öncelikle kabullenmek gerekiyor. Birincisi problemin varlığının kabulü, ikincisi ise kendini kabul etmek ve ne hissettiğinin farkına varmak. Duygular, davranışlar ve düşünceler birbirinden bağımsız değil. Bu sebeple ne hissettiğimizi bilmeliyiz ki diğerlerinin de ne hissettiğini anlayabilelim. Öfke tek başına şiddetin nedeni değil ve kontrol edilebilir. Öfkeyi çok yararlı bir duygu olarak düşünebiliriz. Bir sinyaldir ve bir şeylerin doğru gitmediğini belirtir. O noktada kendi içimize dönüp neye ihtiyacımız olduğuna bakmalıyız. Kızgınlıkla baş edebilmek için altta yatan duyguları bulmak lazım. Kızgınlığı kontrol edemediğimizde öfke patlaması kaçınılmaz hale gelir. Bunu kontrol etmek için belli başlı yöntemler var. Uzaklaşmak, ne hissettiğinizi bulmaya çalışmak, gevşeme ve nefes egzersizleri bu noktada çok yararlıdır” sözleriyle öfkeyi nasıl kontrol edebileceğimizi anlattı.

“Şiddeti önlemede en önemli yol iletişim dilidir”

Nasıl sağlıklı iletişim kurulacağına da değinen Erdoğan, “Karşımızdaki kişilerle iletişim halindeyken kendimizin ve onların ne hissettiğini anlayıp bunlara odaklanmamız lazım. Bir problem olduğu zaman taraflardan en az birinin karşılanmayan bir ihtiyacı olduğunu fark etmeli ve bunun için birlikte çözüm üretmeliyiz. Ben, periyodik aile toplantıları ve bunun bir kayıt defterinin olmasını öneriyorum. Toplantılar, başlangıçta haftada bir kere gerçekleştirilebilir. Evdeki kurallar, yapılması gerekenler ve sorunlar üzerine konuşarak, yapılacakları kaydederek takip etmek, bir sonraki toplantıda yapılacakların gerçekleşip gerçekleşmediğine bakmak iletişim için önemlidir. Aile toplantısında oylama yapmamak, herkesin onayladığı bir sonuç bulana kadar çözüm üretmek gerekir. Bu toplantılarda empati yapmak ve kendi sorunlarımızdan da söz etmek önemlidir. Kendimizi ifade ederken dikkat etmemiz gereken nokta ise davranışı genellemeden ve eleştirmeden tarif etmektir. Bunlar, ‘Ben böyle hissediyorum’, ‘bendeki etkisi şu oluyor’ diyerek anlatılmalıdır. Duygularımızı, ne hissettiğimizi ve neye ihtiyacımız olduğunu fark etmek kadar karşımızdakine bunu söylemek de gerekir. Şiddeti önlemede pek çok yol olsa da en önemlisi iletişim dilidir. Pozitif davranışların öne çıkarılması ve bunlara odaklanılması, iyi yapılanların takdir edilmesi şiddeti önlemede etkilidir. Şiddet uygulayanların çoğunlukla yetersizlik ve özgüven sorunları olduğunu unutmamak gerekir. Eğer aile içi rollerde değişimi sağlamak istiyorsanız, aile bireylerinin artılarından yola çıkmamızı öneriyorum. Yapamadıklarına odaklanırsak çok değişen bir şey olmayacaktır” sözleriyle şiddetsiz bir iletişim için önerilerde bulundu.

Posts Carousel

En Son Makaleler

Videolar