Ormanlar neden yanıyor ve yanan alanlar nasıl ormanlaştırılır?

Ormanlar neden yanıyor ve yanan alanlar nasıl ormanlaştırılır?

İklim kriziyle mücadelede mevcut neslin hikayesini değiştirmek için yola çıkan ve toplumun her kesiminde dönüşüm başlatmayı amaçlayan Yuvam Dünya Derneği, Türkiye’nin birçok farklı bölgesinde meydana gelen orman yangınlarına dair soruları cevaplandırmak üzere Prof. Dr. Levent Kurnaz ve Prof. Dr. Doğanay Tolunay’ın katılımıyla 2 Ağustos akşamı, “Ormanlarımız neden yanıyor, neler yapabiliriz?” başlıklı bir etkinlik düzenledi.

Bu seneki yangınların en büyük özelliğinin yerleşim yerleriyle çok iç içe alanlarda ortaya çıkması olduğunu belirten Prof. Dr. Doğanay Tolunay, “2008 yılında Manavgat’ta çıkan orman yangını bugüne kadarki en büyük orman yangını olsa da neredeyse hiçbir yerleşim yerini etkilememişti. Her depremden, her selden, her yangından sonra yaşananları unutuyoruz. Bu konuları aslında bu felaketler yaşanmadan önce konuşmamız gerekiyor. Bu durum geçen seneden sinyallerini veriyordu ve 2018 yılındaki Yunanistan yangını bu sinyallerden biriydi. Türkiye’de orman yangını sayıları artıyor, 1980’lerden beri bu sayı üç katına çıktı. İnsanlar ilk defa karşılaştıkları anormal olaylar için bir neden ararlar. Bu orman yangınlarını bu sene anormal gitmiş gibi algılıyor, bunun insan etkisiyle, hatalarımızdan, izmaritlerimizden, pikniğimizden çıktığını kabullenmeyip birilerinin kasıtlı bir şeyler yapmış olduğunu düşünüyorlar. Oysa bu durum bağıra bağıra geliyordu. Zaten Türkiye’de Temmuz-Ağustos aylarında orman yangınları yaşanıyordu, ekstra tehlikeli aylardı ama kulağımızın üstüne yattık. Bütün afetlerde olduğu gibi bir şey olduktan sonra oraya en hızlı nasıl gidilir, yarayı nasıl sararız üzerinden hareket ediyoruz. Aslında ihtiyacımız olan yarayı sarmak değil, nasıl yaralanmayacağımıza bakmak. Yangın çıkması için yangın üçgeni olarak adlandırdığımız yanıcı maddenin, havanın ve kıvılcımın bir arada olması gerekiyor. Yani ateş olmadan ormanlar kendi kendine tutuşmaz. Bu ateşin kaynağı biziz” şeklinde konuştu.

“Ormanları yakacak yeterli derecede hata yapıyoruz”

Basının yangınların “aynı anda” ortaya çıktığını yazarak terörizm algısını akla getirmesini eleştiren Prof. Dr. Levent Kurnaz, “Aynı anda büyük bir bölgede sıcaklık çok yüksekse, hava kuruysa, rüzgarın yönü değiştiğinde birkaç saat içinde birçok yerde birden yangın çıkabilir. Yunanistan’da, daha küçük bir alanda iki kat büyüklüğünde bir yangın var, İtalya’nın büyük kısımları, Bulgaristan, Romanya, Gürcistan yanıyor. Bu yangınlar ‘aynı anda’ değil, aynı şartlar oluştuğu anda eş zamanlı olarak ortaya çıkıyor. İzmarit atmak, mercek görevi görebilecek cam bırakmak gibi o kadar çok hata yapıyoruz ki aynı bölgede birkaç saat içinde birden çok yangın çıkması mümkün. Bunların hepsi terör saldırısı olabilir mi? Olabilir ama şart değil. Ormanları yakacak yeterli derecede hata yapıyoruz. Başka kötü birini aramaya gerek yok. Son 10 aydır, özellikle Türkiye’nin güney kesimleri çok büyük bir kuraklık altında. Bunun üstüne sıcaklık arttığında orman yangını sorunu karşımıza çıkıyor” dedi.

“Orman içine ne kadar girilirse yangın riski de o kadar artıyor”

Birçok yerde aynı zaman dilimlerinde yangın çıkabileceği görüşüne katılan Prof. Dr. Doğanay Tolunay, “Geçen sene pandemi yasaklarında dahi İstanbul’da günde 100-150 yangın çıkıyordu, büyümeden söndürülüyordu. Geçen yıl ilk büyük yangın Çanakkale’de olmuş, aynı günde balya makinalarından yangınlar çıkmıştı. Bunlar olabiliyor, ormanla çok iç içeyiz ama hareketlerimizin yangına neden olabileceği konusunda bilgi sahibi değiliz. Gerçek sebepleri göz ardı ettiğimiz, başka günah keçileri aradığımız zaman asıl değerlendirilmesi gereken konuları gözden kaçırıyoruz. Ormanın içinde elektrik nakil hatları, madenler, yollar yapıyoruz. Orman içine ne kadar girilirse yangın riski de o kadar artıyor.  Bir de üstüne bu alanlar açılınca denetleme yapılmıyor, orman içindeki yerleşim alanlarında bulunan insanlar eğitilmiyor. Suçu başkasına atarak çözüm üretmek mümkün değil” ifadesinde bulundu.

“Kurak, rüzgarlı ve sıcak bir ortam yangına davetiye çıkartıyor”

Türkiye’de en fazla yangın riski taşıyan bölgenin Biga Yarımadası olduğunu söyleyen Prof. Dr. Levent Kurnaz, “Çünkü rüzgar çok fazla, yayılmayı hızlandırıyor ve müdahalesi zor. Bu sene Marmara Bölgesi’nin tamamı normal seviyede yağış aldı, böylece ağaçlar kuru kalmadı ve esas olabilecek en büyük yangından kurtulduk. Kurak, rüzgarlı ve sıcak bir ortam yangına davetiye çıkartıyor. Üstüne bir de bizim dikkatsizliğimiz bindiği zaman, hikaye sonlanıyor. Dünyanın neresi kurak, rüzgarlı ve sıcak olursa, orada bundan sonra yangınları daha fazla göreceğiz. Yangınların ilk başladığı noktada işi bitirmeliyiz. Türkiye’de eylem planı yapılıyor ama daha sonra bu dosya bir yere kaldırılıyor, uygulama kısmı yok. İklim krizi sebebiyle Türkiye’nin güney kesimleri, Antalya, Adana, Urfa çizgisi, bu yüzyılın sonunda Kahire’nin sahip olduğu iklime sahip olacak. Mutlaka o noktaya geleceğiz, sadece zamanı uzatıyoruz” açıklamasını yaptı.

“Yanan alanların ormanlaştırılması çok ciddi bilimsel temelleri olan bir uygulama”

Yanan alanların ormanlaştırılması konusunda da görüşlerini belirten Prof. Dr. Doğanay Tolunay, “Orman kurduğumuz zaman yüz yıllık bir orman kurmamız gerekiyor. Dolayısıyla yüz yıl sonra ne olacağını düşünmemiz lazım. Hele iklim değişikliği düşünüldüğünde, kötü senaryoya göre Güneydoğu Anadolu yaz aylarında 6-7 derece, Ege-Akdeniz bölgeleri 4-5 derece daha sıcak olacak, yağışlarda yüzde 15-20 azalmalar yaşanacak. Bu şartlarda hangi bitki yetişir bunu düşünmemiz gerekiyor. Buralarda öncelikli olarak diktiğiniz ağacın hiçbir ekstra bakım yapmadan yaşaması, fidanların yörenin ekolojik koşullarına uygun türler olması gerekiyor. Kızılçam ve maki bu bölgelerin doğal türleri, bunlardan vazgeçemeyiz. Mevcut yapıyı o bölgedeki ağaçların tohumlarıyla korumamız gerekiyor. Kızılçam da, maki de yangına uyumlu türler. Kızılçamın kozalakları yangından sonra açılır, tohumları düşer, bir sonraki baharla birlikte bunlar çimlenir. Buna doğal gençleştirme diyoruz. Makiler de yangına adapte olmuştur. Gövdeleri yansa da toprak altındaki kökleri yanmaz ve bir sonraki baharda filiz verirler. Doğal gençleştirme sıcak şartlara uyum sağlama açısından da önemli. Bunun için mümkün olduğu kadar yereldeki bitkilerden çoğaltmaya çalışıyoruz. Kendi kendine bıraktığımızda orman değil de çalı türler gelecekse, yasal olarak mecburen müdahale etmek zorundayız. Yangından sonra yapılacak ilk şey yanmış ağaçların gövdelerinden kesilerek oradan uzaklaştırılması, sonrasında nerede, hangi türlerin olduğuna bakılır. Yaşlı ağaçların olduğu yerlerde sorun yok, burada tohumlar vardır. Genç ağaçların olduğu yerlerde tohum bankalarından tohum ekme ya da çevreden tohum toplama konusu değerlendirilecektir. Tamamen kendine bırakmak da kamuoyu baskısıyla direkt ağaçlandırma yapmak da doğru değil. Ağaçlandıralım dediğimizde yeterli fidan da yok. İzmir’deki kızılçamı Antalya’ya dikemezsiniz, genetik farklılıklar var. Yanan alanların ormanlaştırılması çok ciddi bilimsel temelleri olan bir uygulama” dedi.

Posts Carousel

En Son Makaleler

Videolar