Küresel nüfusta yaşanan değişimler toplumları şekillendiriyor

Küresel nüfusta yaşanan değişimler toplumları şekillendiriyor

Japonya’dan Yemen’e, Hindistan’dan Ukrayna’ya doğum, ölüm ve yerinden edilme oranları ulusları yeniden şekillendiriyor.

Çin Ulusal İstatistik Bürosu’nun Ocak 2022 tarihinde yaptığı açıklamaya göre, ülkedeki doğum oranı birbirini takip eden beş yıl boyunca düştü. Bir önceki yıl 12 milyon doğum olan Çin’de, bu rakam 2021 yılında 10,6 milyona geriledi. Hükümetin tek çocuk politikasını yürürlükten kaldırarak, 2021 itibarıyla üç çocuğa kadar izin vermesine rağmen oranda düşüş yaşandı.

Araştırma, Çin’deki birçok kadının birden fazla çocuğu göze alamayacaklarını gösteriyor. Doğum oranlarının ölüm oranlarına yaklaşmasıyla, Çin nüfusunun küçülmeye başlayabileceğine işaret ediliyor. Benzer şekilde, Jennifer Sciubba ‘8 Billion and Counting’ adlı kitabında, Japonya’nın nüfusunun hızlı bir şekilde yaşlandığını, mevcut eğilimin devam etmesi durumunda, ulusun tamamen ortadan kalkabileceğini öne sürüyor.

Latin Amerika ve Karayipler, doğu ve güneydoğu Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika, Avustralya ve Yeni Zelanda’da toplam doğurganlık oranı (TFR), 2020 yılında kadın başına yaklaşık 2,1 çocuk sayısıyla, nüfusun kendini yenileme seviyesinin altında gerçekleşti. Buna karşılık, Sahraaltı Afrika nüfusunun yaşadığımız yüzyılda altı kat artacağı ön görülüyor. Nijerya’da çocuklar ve ergenler nüfusun yarısını oluşturuyor. Güney Kore’nin kırsal kesimdeki ilkokulların öğrenci eksikliği nedeniyle kapandığı, oysa Lagos’un kentsel bölgelerindeki okulların çocuk sesleriyle çınladığı belirtiliyor.

Nüfusun getirdiği farklı sorunlar

2050 yılına kadar Etiyopya ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin (DRC), Brezilya ve Hindistan gibi çok nüfuslu ülkelerin arasına katılarak, dünyanın en kalabalık on ülkesi arasında yer alacakları öne sürülüyor.

Bazı bölgelerde nüfus baskıları, kötü yönetişim, iç savaş ve çevresel yıkım gibi sorunları şiddetlendiriyor. Washington DC’deki Barış Fonu tarafından yapılan Hassas Bölgeler Endeksi’ne göre, Güney Sudan, Somali ve DRC’de dahil olmak üzere, mutlak çöküş tehlikesi altındaki ülkelerin çoğunda, doğurganlık oranı yüksek ve nüfusun yarısından fazlasını 20 yaşın altındakiler oluşturuyor. Somali’de gençler nadiren düzgün iş bulabiliyor ve Yemen’de her gün 3 bin çocuk yoksulluk içine doğuyor.

Düşük doğurganlık oranı ve yaşlanan nüfusa sahip ülkelerde, sosyal sistemler yaşlı insanları desteklemekte zorlanıyor. Örneğin, göçe karşı olan Japonya’da robotlar, azalan yaşlı bakım çalışanlarının yerini alıyor. 2021 raporu, 2045 yılına kadar 65 yaş üzerindeki Japonların dörtte birinin demans hastalığına yakalanacağını öngörüyor. İşgücüne katılanların sayısı işgücünden çıkanların sayısından az olunca, zengin ülkeler ekonomik büyümeyi nasıl koruyacakları konusunda endişeleniyor.

Her yıl 21,8 milyon insan ülkeleri içinde taşınmak zorunda kaldı

Sciubba, yaşlanmanın ekonomik darbesini yumuşatmak için dört seçenek sunuyor: emeklilik yaşının yükseltilmesi, işsizlik yardımlarının kesilmesi, ülkedeki çalışan sayısının veya göçün artırılması.

Göçmenlik konusuna odaklanan Sciubba, dünya nüfusunun sadece yüzde 2 ila 4’ünün kendi ülkelerinin dışında yaşadığını, ancak Birleşmiş Milletler’e göre 2000 ila 2020 yılları arasında çatışma, kriz, zulüm, şiddet veya insan hakları ihlallerinden kaçan mülteci ve göçmenlerin sayısının 17 milyondan 34 milyona yükseldiğini belirtiyor.

2008-2020 yılları arasında, sel veya orman yangınları gibi hava koşullarına bağlı afetler nedeniyle yılda ortalama 21,8 milyon insan ülkeleri içinde taşınmak zorunda kaldı.

“Doğru siyasi irade ve insani müdahale, hastalıkların ve çatışmaların gidişatının değiştirebilir”

Sciubba, gelecekte göç olmadığı varsayılırsa, Avrupa nüfusunun yüzyılın ortasına kadar yaklaşık 521 milyondan 482 milyona düşeceğini öngörüyor. Göçmenler, emekli işçilerin yerini alabilir diyen Sciubba, Ürdün, Türkiye ve Kenya gibi daha yoksul ülkeler zorla yerlerinden edilen insanların yüzde 85’ine ev sahipliği yaparken, daha zengin ülkelerin Suriye, Güney Sudan ve Afganistan gibi savaşın parçaladığı ülkelerden gelen sığınmacıları uzak tutmak için büyük çaba harcadıklarına dikkat çekiyor. Demografik değişimin toplumsal önemini vurguluyor.

Sahraaltı Afrika ülkelerinde nüfus artarken kaynak tüketimlerinin, nüfusları yaşlanan ülkelere göre daha az olduğu biliniyor. 2022 başlarında Washington DC’deki Küresel Kalkınma Merkezi tarafından hazırlanan bir rapor, Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan ortalama bir insanın yıllık karbondioksit emisyonunun, 22 düşük gelirli ülkedeki vatandaşların toplam emisyonundan fazla olduğunu gösteriyor. Uzun vadede daha az varlıklı tüketicilerin Dünya’yı net pozitif yapacağını söyleyen Sciubba, sürdürülemez tüketim ve nüfus artışının denizleri plastiğe boğduğunu, nehirlerin kimyasallarla tıkandığını ve gezegen atmosferinin sera gazlarıyla dolduğunu belirtiyor.

1968 yılında yayınlanan The Population Bomb adlı kitap, insan neslinin tükenmek üzere olduğu ve kitlesel açlığın tehlikeleri konusunda uyarılarda bulunuyordu. Küresel sağlık kampanyaları, aşılama ve sanitasyon iyileştirmeleri gibi insani müdahaleler sayesinde, bulaşıcı hastalıklar ve kıtlık kaynaklı ölümler, Covid-19 pandemisinden önceki yıllarda aniden düştü. HIV kaynaklı ölümler, 2000 yılından 2019’a kadar yüzde 51 oranında azaldı ve antiretroviral tedavi kullanımı milyonlarca hayat kurtarılmasını sağladı.

Sciubba, iyi bir sağlık temelinin, ülkeleri beklenmedik durumlara karşı daha hazırlıklı konuma getirebileceğini belirtirken, doğru siyasi irade ve insani müdahale ile hastalıkların ve çatışmaların gidişatının değiştirebileceğinin altını çiziyor.

Kaynak:

https://www.nature.com/articles/d41586-022-00926-6?utm_source=Nature+Briefing&utm_campaign=36523146b3-briefing-dy-20220404&utm_medium=email&utm_term=0_c9dfd39373-36523146b3-46729814

Posts Carousel

En Son Makaleler

Videolar