Eriyen buzullar ekonomik riskleri artırıyor

Eriyen buzullar ekonomik riskleri artırıyor

Buzulların hızla erimesi iklim değişikliğinin en görünür sonuçlarından biri olarak, yalnızca doğayı değil küresel ekonomiyi de derinden etkiliyor.

Carbon Disclosure Project (CDP) Doğa Direktörü Thomas Maddox, ‘’adil su ayak izi’’ yaklaşımının, artık şirketlerin uzun vadeli kârlılık ve sürdürülebilirlik stratejilerinin merkezinde yer alması gerektiğine dikkat çekiyor.

Dünya genelinde buzullar, kayıtlı tarihteki en hızlı erime sürecini yaşıyor.  Buzulların hızla erimesi, yerel topluluklar ve küresel ölçekte iş dünyası için ciddi bir su krizini de beraberinde getiriyor. Yüzyıllar boyunca milyonlarca insanın ve birçok sektörün tatlı su ihtiyacını karşılayan buzul suları, artık güvenilir bir kaynak olmaktan uzaklaşıyor.

CDP verilerine göre, sadece buzul erimesinden kaynaklanan su risklerinin şirketlere maliyeti ortalama 2 milyar ABD doları seviyesinde gerçekleşiyor.

Birleşmiş Milletler, bu gerçeğe dikkat çekmek amacıyla 2025’i ‘’Uluslararası Buzulların Korunması Yılı’’ ilan etti. 

Mart ayında Dünya Su Günü ile başlayan etkinlikler, buzulların su kaynaklarını düzenlemedeki kritik rolünü vurguluyor. Zira dünyada yaklaşık 2 milyar insan, geçimini ve yaşamını buzul erimelerinden sağlanan tatlı suya bağlı olarak sürdürüyor.

Adil su ayak izi nedir?

‘’Su ayak izi’’, bir ürünün tüm üretim sürecinde ne kadar suya ihtiyaç duyduğunu ortaya koyuyor. Ancak mevcut tablo, bu ayak izlerinin büyük ölçüde adaletsiz ve sürdürülemez olduğunu gösteriyor.

Örneğin, Birleşik Krallık’taki dört kişilik bir hane günlük ortalama 6 küvet dolusu suyu doğrudan tüketiyor. Ancak satın aldıkları gıda, giysi ve diğer ürünlerle bu tüketim 77 küveti buluyor. Yani yüksek gelirli ülkeler, genellikle su kıtlığı çeken bölgelerden büyük miktarlarda “sanal su” ithal ediyor.

Adil su ayak izi’ yaklaşımı yalnızca su miktarına değil, aynı zamanda çevresel ve sosyal etkilere odaklanıyor. Bu yaklaşım, herkes için su güvenliğini sağlamayı, kirliliği azaltmayı ve temiz suya erişimi garanti altına almayı amaçlıyor.

Bu yaklaşımın 5 temel ilkesi bulunuyor:

1.Kuraklık ve sellere karşı dayanıklılık,

2. Sıfır kirlilik,

3. Çalışanlar için sanitasyon ve hijyen hakkı,

4. Ekosistemlerin korunması,

5. Eşit ve sürdürülebilir su kullanımı.

Bu ilkeleri benimseyen kuruluşlar, iklim krizinin doğrudan etkilerini hissederken aynı zamanda uzun vadeli kârlılıklarını da güvence altına alıyor.

Şirketler bu konuda neler yapabilir?

CDP’nin öncülük ettiği Fair Water Footprints (Adil Su Ayak İzi) girişimi, hükümetler, özel sektör ve sivil toplum arasında kurulan bir iş birliği ağından oluşuyor. Fair Water Footprints, şirketlere suyu daha adil ve sürdürülebilir yönetmeleri için araçlar sunuyor.

Girişimin faaliyetleri arasında su kullanımında riskli bölgelerin belirlenmesi, daha güçlü regülasyonlar ve teşvik mekanizmaları, tedarikçilerle alıcılar arasında iş birliği, yerel çözümleri destekleyen ticaret reformlarının oluşturulması yer alıyor.

CDP’nin çevresel veri platformu sayesinde şirketler su kullanımlarını ölçüyor, raporluyor ve riskleri şeffaf biçimde ortaya koyabiliyor. Bugün itibarıyla yaklaşık 25 bin şirket bu verileri paylaşıyor ve içgörülerini hem risk yönetimi hem de yeni fırsatlar yaratmak için kullanıyor.

Maddox, su riskinin finansal risk anlamına geldiğine dikkat çekiyor. Bu nedenle, adil su ayak izi yaklaşımı yalnızca etik bir sorumluluk değil; aynı zamanda şirketlerin gelecekte ayakta kalabilmesi için stratejik bir zorunluluk olarak öne çıkıyor.

Posts Carousel

En Son Makaleler

Videolar