Dünya değişirken gezegeni tehdit eden iklim riskleri

Dünya değişirken gezegeni tehdit eden iklim riskleri

İklim riskleri dünya genelindeki kuruluşları her geçen gün daha fazla etkiliyor. Birçok işletme esneklik ve dayanıklılığı operasyonlarına ve stratejilerine dahil etmeyi önceliklendiriyor. 

Dünya ekonomik Forumu, iklim değişikliği ve etkilerinin 2050 yılına kadar altyapı, tarım ve insan sağlığını etkileyerek yıllık 1,7 milyon ila 3,1 milyon ABD Doları arasında zarara yol açacağını tahmin ediyor.

Zürih merkezli, enerji ve otomasyon teknolojisi alanlarından faaliyet gösteren ABB Group’un Dijital Enerji Endüstrileri Sürdürülebilirlik İşi Küresel Başkanı Pier Vittorio Rebba, iklim değişikliği nedeniyle dünya dönüşürken, işletmelere yeni verimlilikler elde etme fırsatı sunulduğunu düşünüyor. 

‘’Gezegen ısınmasıyla birlikte, nüfus artışı, coğrafi ve ekonomik istikrarsızlık, su kıtlığı ve daha fazlasını görüyoruz ve yaşıyoruz’’ diyor.

Aşağıda sıralanan iklim risklerine dikkat çeken Rebba, bunların topluluklar ve kuruluşlar üzerinde yıkıcı etkiler yaratabileceğini vurguluyor:

1.Toplum ilişkileri ve paydaş katılımı

Bir şirketin yerel topluluklar, müşteriler, çalışanlar, yatırımcılar ve düzenleyiciler dahil olmak üzere paydaşlarıyla nasıl etkileşim kurduğu, iklim değişikliği karşısında itibarını, operasyonel istikrarını ve uzun vadeli yaşayabilirliğini önemli ölçüde etkileyebilir. 

Yatırımcılar ESG kriterlerine giderek daha fazla öncelik verirken, iklim konularında paydaşlarla etkili bir şekilde etkileşim kuramayan şirketler yatırım çekmekte ve yatırımları korumakta zorlanabilir, bu da finansal istikrarlarını ve büyüme beklentilerini etkileyebilir.

2.Geçiş riskleri

Daha sürdürülebilir bir ekonomiye geçiş yaparken, tüketici tercihlerindeki değişiklikler, pazar dinamiklerindeki kaymalar ve yeni iş modellerinin benimsenmesi bir takım riskleri ortaya çıkarıyor. 

Ekonomiler fosil yakıtlara bağımlılıktan daha sürdürülebilir enerji kaynaklarına ve uygulamalarına geçerken ortaya çıkan finansal, operasyonel ve stratejik zorluklardan oluşan geçiş riskleri aynı zamanda iklim riskleri olarak kabul ediliyor.

3. Teknolojik riskler

Sürdürülebilirliği desteklemek için kullanılan yapay zeka ve diğer yeni teknolojilerin hakimiyeti ve siber saldırılardaki artış, dijital uçurumun genişlemesi ve işlevini kaybeden teknolojilerin artması gibi durumlarla birlikte ilerliyor.

Liderlerin yalnızca yüzde 21’inin net sıfıra giden yolculuklarını desteklemek için teknolojiyi kullandığı ve siber suçların artmaya devam edeceği bekleniyor.

4. İtibar ve marka hasarı

Sürdürülebilirlik girişimlerine ilişkin tüketici beklentileri artmaya devam ediyor. 

Deloitte’in 2024 Sürdürülebilirlik ve Tüketici Davranışları raporu, tüketicilerin dörtte birinin sürdürülebilirlik için daha fazla ödeme yapmaya hazır olduğunu ortaya koyuyor. Bu da, biyoçeşitliliği korumak, sürdürülebilir ürünler ve ambalajlar veya insan haklarına saygılı ve etik çalışma uygulamalarına sahip tedarikçilerin ürün ve hizmetleri için daha fazla ödeme yapmak anlamına geliyor.

Markaların bu gibi uygulamaların arkasına yaslanarak yeşil yıkama yaptığı veya sürdürülebilirliği tüketici beklentileri doğrultusunda değerlendirmediği tespit edildiğinde, markanın itibarı ve performansı üzerinde ciddi bir etki yaratabileceği belirtiliyor.

5. Su kıtlığı

Su kıtlığı iki önemli durumu doğrudan etkiliyor: Çalışanların refahı ve ekosistemin bozulması. Bunun da toplumlar, operasyonlar ve tedarik zincirleri üzerinde dünya genelinde hissedilen ciddi sonuçları olabiliyor.

UNICEF, dört milyar insanın (dünya nüfusunun neredeyse üçte ikisi) her yıl en az bir ay boyunca ciddi su kıtlığı yaşadığını hesaplıyor.

‘’İki milyardan fazla insan su arzının yetersiz olduğu ülkelerde yaşıyor’’ açıklamasını yapan UNİCEF, dünya nüfusunun yarısının 2025 yılı gibi erken bir tarihte su kıtlığı ile karşı karşıya olan bölgelerde yaşayabileceğini öngörüyor.

 6. Biyoçeşitlilik kaybı

 2024 Dünya Çevre Günü, ‘’Bizim toprağımız, bizim geleceğimiz’’ teması altında küresel sürdürülebilirliği ve çevresel eylemi teşvik etmek için arazi restorasyonu, çölleşme ve kuraklığa dayanıklılık konularına odaklandı.

KPMG Kanada Strateji ve ESG Müdürü Josh Hasdell, ‘’Sizin ve benim soluduğumuz oksijenin yüzde 70’i okyanuslarımız tarafından üretiliyor. Aynı zamanda dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 40’ı geçimini sağlamak için denizlere ve kıyı biyoçeşitliliğine bağlı’’ diyor.

‘’Okyanuslarımızın hayatta kalması ve gelişmesi için yaşam şeklimizi değiştirmemiz gerekiyor’’ diyen Hasdell, bu da iş dünyasının Mavi Ekonomiyi sadece bir kavram olarak değil, ESG stratejilerinin merkezine almayı benimsemeleriyle mümkün olabilir’’ ifadelerini kullanıyor.

7. Sosyal ve işgücü sorunları

Aşırı hava koşulları, çalışanlar için sağlık ve güvenlik sorunlarına, yetersiz barınma, sağlık koşullarının bozulmasına ve temiz suya sınırlı erişim gibi çalışma koşullarının daha da kötüleşmesine neden olabilecek durumlara yol açabilir. Iklim değişikliğinden kaynaklanan ekonomik baskılar, sosyal ve işgücü sorunlarına neden olabilecek gider tasarrufu önlemlerini tetikleyebilir.

Sektörlerin sürdürülebilirlik alanında yeni teknolojileri uygulamaya koymaları, çalışanları için yeni eğitim ve desteklere olan ihtiyacı ortaya çıkaracak ve bu ihtiyaçlar yeterince karşılanmadığında genellikle zarar gören kesim yine çalışanlar olacak.

8. Tedarik zinciri aksaklıkları

Sürekli değişen iklim, tedarik zincirinde küresel çapta etkiler yaratan sorunlara neden oluyor. Sel, fırtına ve aşırı sıcaklar gibi şiddetli hava olayları tedarik zincirinde dalgalanmalara yol açarak A’dan Z’ye tüm süreci etkiliyor.

Buna karşılık, birçok şirket bu tür olaylara karşı dayanıklılık oluşturmak için iklim riski yönetimini tedarik zinciri stratejilerine dahil ediyor.

9. Mevzuata uyum ve yönetişim konuları

İşletmelerin sürdürülebilirlik girişimlerini artırmaları yönündeki baskılar uyumluluk gerekliliklerini de beraberinde getiriyor. Sürekli gelişen yönetmelikler ve yönetişim zorlukları, bu duruma ayak uydurmaya çalışan kuruluşlar için zorluklar yaratıyor.

‘’Yeşil yıkama’’ (Greenwashing) tüketici güveni açısından sorun teşkil etmeye devam ederken, ‘’Yeşil susma’’ (Greenhushing) da yönetişim baskılarına yanıt olarak artan bir eğilim gösteriyor.

Sürdürülebilirliği vurgulamaya yönelik tüketici baskısına ve genellikle kayda değer sürdürülebilirlik başarılarına eşlik eden satışlardaki artışa rağmen, bazı kuruluşlar yeni veya gelişen düzenlemelerle ilgili sorunlardan kaçınmak için ihtiyatlı bir şekilde ilerlemeyi tercih ediyor.

10. İklim değişikliği ve aşırı hava olayları

İklim değişikliğinin etkileri sel, kuraklık, sıcak hava dalgaları, orman yangınları, kasırga ve tayfunlar, hortumlar, yükselen deniz seviyesi ve kıyı erozyonu gibi aşırı hava olaylarıyla kendini gösteriyor.

Bu aşırı hava olaylarının örnekleri dünya genelinde her an her yerde yaşanıyor. 

Avrupa Çevre Ajansı, ‘’son 40 yılda aşırı hava koşullarının 500 milyar euro ekonomik kayba ve 85 bin ila 145 bin insanın ölümüne yol açtığını’’ bildiriyor. Sadece sıcak hava dalgalarının 2000 yılından bu yana Avrupa’da on binlerce erken ölüme neden olduğu belirtiliyor.

Kaynak:

https://sustainabilitymag.com/top10/top-10-climate-risks

Posts Carousel

En Son Makaleler

Videolar