Yeni küresel öncelik: İnsani yardımda enerji ve iklim krizi

Yeni küresel öncelik: İnsani yardımda enerji ve iklim krizi

Küresel ölçekte iklim, çevre ve sürdürülebilir kalkınma sorunlarını daha iyi kavramak ve bunlara yanıt geliştirmek amacıyla öncü araştırmalar yapan SEI Oxford, mülteci ve yerinden edilmiş topluluklarda enerjiye erişim ile iklim değişikliğinin kesişimini mercek altına alan “İnsani Enerji ve İklim Geçişleri” programını başlattı.

Zorla yerinden edilen milyonlar enerji yoksunluğunda

Dünya genelinde 120 milyondan fazla insan zorla yerinden edilmiş durumda. Bu sayı doğal afetlerle birlikte 305 milyona kadar çıkıyor. Bu insanların büyük bölümü, elektrik ve temiz pişirme yakıtları gibi modern yaşamın en temel enerji hizmetlerinden yoksun. 

SEI Oxford’un yeni programı, bu büyük açığı kapatmak için enerji ve iklim krizini birlikte ele alıyor. Programın lideri Sarah Rosenberg-Jansen, konuyu şöyle özetliyor:

“Enerji, hayatın her alanını destekliyor. Telefonunuzu şarj edemezseniz iletişim kuramazsınız. Yakıtınız yoksa yemek pişiremezsiniz. Enerji olmadan gündelik yaşam mümkün değil.”

Rosenberg-Jansen’e göre enerjiye erişim, insani yardımın temelinde yer alması gereken bir insan hakkı. Buna rağmen enerji, uzun süre Birleşmiş Milletler ve diğer insani yardım mekanizmalarında “ikincil ihtiyaç” olarak görüldü. Genellikle su sağlama projelerinin veya güvenlik programlarının alt başlığına indirgenerek yalnızca pompa çalıştırmak ya da kadınlara basit ocaklar sağlamakla sınırlı kaldı.

Oysa gerçek tablo çok daha kapsamlı. Mültecilerin yüzde 94’ü kamplarda elektrikten mahrum, yüzde 81’i yalnızca odun veya kömür gibi en temel yakıtlarla yemek pişirebiliyor. Bu durum, hem günlük yaşamı hem de ekonomik faaliyetleri ciddi şekilde sınırlıyor.

Fosil yakıta bağımlılık sürüyor

İnsani yardım sisteminin en büyük sorunlarından biri, enerji kaynağı olarak hâlâ büyük ölçüde fosil yakıtlara bağımlı olması.

  • Bugün insani operasyonlarda 11 binden fazla dizel jeneratör kullanılıyor.
  • Bu sistemler, yılda 100 milyon dolardan fazla maliyet çıkarıyor ve yaklaşık 200 bin ton karbondioksit emisyonu üretiyor.
  • Yenilenebilir enerji çözümleri mevcut olmasına rağmen, sektörde dönüşüm son derece yavaş ilerliyor.

Rosenberg-Jansen, bu bağımlılığın hem çevresel hem de ekonomik açıdan sürdürülemez olduğunu vurguluyor.

Finansman engelleri

Enerjiye erişimin artırılması için finansman mekanizmalarında köklü değişiklik gerekiyor.

  • Kamu fonları: BM insani yardım sisteminde enerji hâlâ “ikincil ihtiyaç” olarak görülüyor, bu da bütçelerin başka alanlara kaydırılmasına neden oluyor. Ayrıca BM’nin katı satın alma kuralları, yenilenebilir enerji şirketlerinin ihalelere girmesini zorlaştırıyor.
  • Özel sektör: Mülteci kampları yatırım için “riskli” olarak değerlendiriliyor. Ancak mikrofinans kuruluşu Kiva’nın verileri, mültecilerin kredi geri ödeme oranının yüzde 96 gibi çok yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Buna rağmen özel sektörün deneyim eksikliği ve temkinli yaklaşımı, yatırımları sınırlıyor.

Araştırma programının hedefleri

SEI Oxford’un başlattığı yeni araştırma gündemi üç temel amaca odaklanıyor:

1.   Farkındalık: Karar vericiler ve donörler arasında insani enerji ihtiyacının önemini vurgulamak.

2.   Finansman yönlendirme: Yatırımların ve fonların fosil yakıt yerine yenilenebilir çözümlere kaymasını sağlamak.

3.   Yaşam kalitesi: Enerjiye erişimi artırarak hem mültecilerin hem de “enerji dönüşümünde geride bırakılmış” toplulukların sağlık, refah ve güvenliğini iyileştirmek.

Rosenberg-Jansen’in ifadesiyle:
“Yenilenebilir enerji ve iklim eylemini birlikte düşünmek, zorla yerinden edilmiş insanların yaşam kalitesini yükseltmenin ve onları küresel enerji dönüşümüne dahil etmenin en etkili yolu.”

Posts Carousel

En Son Makaleler

Videolar